Spor giyim savaşta doğdu
Hayat bize ne getiriyorsa onu yaşıyor ve ona göre şekil değiştiriyoruz. Bazen bir hayalin peşinden binlerce kişi giderken, bazen de ekonomik baskılar yüzünden kısıtlanıp fikir üretemiyoruz. Kısıtlanmış olma duygusundan kurtulup ayağa kalktığımız anda da yeni bir dünya tasarlıyoruz. Bugün yaşadıklarımız geçmişte yaşananlardan farklı değil. Farklı olaylar yaşanabilir ama duygular aynı, tepkiler aynı. Kendimizi bulmak ve modayı anlamak için tarihin tozlu sayfalarındaki yolculuğumuza devam etmeye ne dersiniz?
Geçen hafta moda kavramıyla 1920’lerin sonuna doğru bir yolculuk yapmıştık.
1930’lara geldiğimizde tüm dünyayı etkileyen ve büyük bir ekonomik çöküş yaşanan dönem başladı. Dünya buna "Büyük Buhran" diyecekti. Moda adına 1920’lerin ihtişamı kalmadı, ekonomik çöküşten moda da nasibini alıp sadeleşme yoluna gitti. Hazır giyim satışları düşerken, kadınlar da yeni kıyafet almayıp eskisini onarıp yamalamaya başladı. Evlerde dikiş dikme olayında büyük artış olması kaçınılmaz oldu. Paris’teki butikler teker teker kapanırken Hollywood can simidini uzattı. Parisli tasarımcılar modanın geleceğinin sinemada olduğunu fark edip starları giydirmeye başladılar. Coco Chanel 1930’da Amerikan oyuncularına kostüm tasarlamak için anlaşma imzaladı ve 1931’de “Tonight or Never-Bu Gece ya da Asla” filminin kostümlerini tasarlayarak bu işe başladı.
Gençler modayı yarattı
1934’de “Bir Gecede Oldu” orijinal adıyla "It Happened One Night" filminde Clark Gable gömleğini çıkardığında hiç kuşkusuz dönemin moda algısını bu kadar değiştireceğini düşünmemişti. Gable’ın gömleğini çıkardığında içine atlet giymediği görüldü ve bu sahneden sonra dönemin kadınları atlet giyen erkekleri aşağılar oldu. Bunun üzerine atlet satışlarında yüzde 75’lik bir düşüş yaşandı.
1939 yılına geldiğimizde Alman birlikleri Polonya'ya saldırarak dünya tarihinin en kanlı savaşlarından birini başlattı. 2. Dünya savaşı tüm Avrupa’yı etkisi altına almışken Amerikan yapımı “Rüzgâr Gibi Geçti”, orijinal adıyla “Gone With The Wind” filminde Vivien Leigh’in giydiği kırmızı elbise hala her kadının bir defalığına bile olsa denemek istediği elbiseler arasında yerini aldı. 1939-1945 yılları arasında süren 2. Dünya savaşı sırasında Paris’in Alman güçleri tarafından işgal edilmesiyle Hollywood’un bir kolu kırıldı. Paris’ten ilham alan Hollywood kendi modasını yaratma eğilimine girdi ve spor giyim modasını yarattı. Gençler sayesinde Amerika spor giyimin merkezi haline geldi. Amerika’dan sonra Avrupa gençlerine de yayılan spor giyim modası, üniversite kampüslerinden caddelere kadar hükmünü sürdürdü. Tarihte ilk kez modayı gençler yaratmış oldu.
Siyah saten elbiseyle gözler önüne serdi
1946 yılında Rita Hayworth oynadığı "Şeytanın Kızı Gilda" orijinal adıyla "Gilda" filmiyle, gece elbiselerinin ne kadar dişi ve gösterişli olduğunu hepimizin hafızalarına kazınan siyah saten, straplez elbiseyle gözler önüne serdi.
1948 yılı Doris Day, marine modasının en karizmatik örneklerinden birini “Romance On The High Seas” filminin çekimleri sırasında kullandığı çizgili kombinle ortaya koydu.
1940’lı yıllardan ise günümüze bir sürü trend geldi. Maskülen giyim tarzı, geniş çerçeveli gözlükler, oversize/geniş kesimli şortlar, göbeği açıkta bırakan crop top dediğimiz mini üstler, denizci modası dediğimiz çizgili bluzlar/navy marine stili, vatkalar, yüksek bel bikiniler, ince belli kabarık etekler/Dior tarzı...
Tüm dönemlerde değişmeyen tek şey; modanın her krizden kendisini dönüştürerek çıkması oldu.
Haftaya 1950-1980’ler modasında görüşmek dileğiyle...