16.04.2020, 11:38

STREAMING SAVAŞLARI

Bu hafta sinema ve dizi dünyasını kökünden değiştiren yeni yayıncılık sisteminin detaylarından ve firmaların birbirleriyle mücadelesinden bahsedelim, yani streaming savaşlarından... Geçen hafta dizi evriminden bahsettiğim bu yeni yayıncılık sistemine şimdi biraz yakından bakalım. İlk olarak savaş deme sebebimle başlamak istiyorum. 2019 yılı itibariyle internet üzerinden yayın yapan yani streaming media firmalarının yarattığı pazarın hacmi toplam 42,6 milyar dolar. 2020’den 2027 yılına kadar da bu pazarın yaklaşık yüzde 20,4 büyüyeceği öngörülüyor. Çünkü eğlence sektörü büyük bir evrim içerisinde. Zamanında itunes ile müzik dünyasını kökünden değiştiren, hatta rap dünyasında kanlı bıçaklı olan isimleri aynı çatı altında toplayacağım dediğinde herkes onunla dalga geçmişti. Ama Steve Jobs yaşasaydı, eminim bu sektörde de birçok yeniliğe imza atardı.

Netflix’in 167 milyon abonesi var

Aslında teknik olarak temel aynı. Dijital ortamda ulaşılabilen, fiziksel bir unsur olmadığı için lojistik masrafı bulunmayan ve bu avantajı cüzi aylık abonelik ücretleri olarak kullanıcıya yansıtan firmalar. Nadiren de olsa, hem talep eden hem de arz edenin mutlu olduğu bir sistem. Tabii bu yeni oluşumun bazı avantajları da var. Neredeyse senaryoları oluşturabilecek kadar gelişmiş yapay zeka ve geniş bant internete rağmen, kullanıcıların bağlantılarına yük bindirmemek için oluşturulan, yüksek kaliteyi düşük dosya boyutu ile sunan video kodlama sistemleri. Sektörün lideri şu an için 167 milyon abone ile Netflix. Peşinden 100 milyon abone ile Amazon Prime geliyor. Fakat çok ciddi bir rakipleri var, 2019 yılında sadece belirli bölgelerde hizmete girmesine rağmen 50 milyon aboneye ulaşan Disney+. An itibarı ile 12 ülkede hizmet veren servisin 2024 sonuna kadar hedefi 60 ila 90 milyon aboneye ulaşmak.

Apple geride kaldı

Gördüğünüz gibi alt sınırı neredeyse garantilemiş gibi ve halen Avrupa’da birçok ülkede aktif değil. Disney+’ın içerik olarak çok büyük avantajları var. Tüm Star Wars evreni ve bu evrene yeni katılacak (Mandalorian gibi) yapımlar. Netflix’den geri aldıkları da dahil olmak üzere tüm Marvel külliyatı ve bunlara eklenecek orijinal içerikler. Yıllarca birikmiş olan Disney klasikleri ve tonlarca yeni yapım. Bunlara karşılık Amazon Prime ise TV tarihinin en pahalı yapımı olan Yüzüklerin Efendisi dizisi ile yerini sağlamlaştırmak hatta atağa kalkma planı peşinde. Bunca toz, gürültü içerisinde bir oyuncu var ki kimse bu ismin ikinci sıraya düşmesine, bulunduğu pazara yenilik getirerek liderliği devralmamasına alışık değil. Bu isim tabii ki Apple. iTunes ve Apple TV donanımı ile aslında bu yeni yayıncılığın bir nevi temelini atan Apple yarışa şimdi Apple TV+ ile birkaç tur geriden katılıyor. Jason Momoa’lı See ile ses getirse de istediği etkiyi yaratamayan Apple belki de ilk kez yenilginin tadını deneyecek.

Sinema salonları ekranlara mı kayıyor?

Sadece dizi açısından konuştuk ama bu servislerin tabii ki sinema dünyasına da büyük etkileri var. Hafızamızdaki en taze örnek The Irishman. Devasa bir kadro ile destansı bir film ve filmin sahibi bir televizyon yayın şirketi. Oscar’a aday olabilmesi için sadece belirli sinemalarda gösterime girdi ki, bu bizi bambaşka bir noktaya getiriyor. Sinema sektörü de gittikçe salonlardan ekranlara mı kayacak? Özellikle ülkemizde bir kangrene dönüşen dağıtım ağı zulmünü aradan çıkararak direkt seyirci ile evlerinde mi buluşacak? Geçtiğimiz yıl Steven Spielberg’ün bu konuda ciddi itirazları oldu ama istediği etkiyi yaratamayarak pes etti. Şimdi tabii işin romantizmini düşünürsek; devasa perde, karanlık salon, filmin başlamak üzere olduğunu işaret eden gong sesi. Bunların tümü bir sinema sevdalısının vazgeçemeyeceği şeyler.

Ben ekranı desteklerim

Şunları da hatırlatmak isterim; film boyu konuşan ya da telefonu ile oynayanlar, durmadan koltuğunuzu tekmeleyenler, sinema adabından uzak ve kendini evinin salonunda sanan saygısız izleyiciler. Bir sinema aşığı olmama rağmen ben bu evrimi desteklerim. Hatta konu yine aynı yere gelecek ama aradan çıkacak dağıtım ve dağıtımın lojistiğine ait masraflar maddi olarak fayda sağlayacağı gibi özellikle ülkemizde hüküm süren tekeli kırmak adına güzel bir gelişme olacaktır. Ne acıdır ki, bir firma hem yapımcılık, hem dağıtımcılık hem de salon işletmeciliği yapıyorsa o ülkenin sinemasının gelişmesi mümkün olamayacağı gibi batmaya da mahkumdur.

Yorumlar (0)