Bugün yaz mevsiminin son günü. Yarın takvimler eylül ayını gösterecek ve yeni sezona, sonbahara, okulların açılışına, rüzgara, kot monta, her gün yeni dizilerin başlamasına “Merhaba” diyeceğiz. Aslında uzun zamandır eylül dönemi heyecanını kaybetmiştik ama pandemiyle beraber televizyona olan ilgimizi de kaybettik. Dizi sürelerinin uzunluğu, hep aynı hikayeleri ekranda görmek, sadece uyarlama işlerin tercih edilmesi, neredeyse aynı oyuncular etrafında dönen bir sektör yaratılması en çok televizyon kanallarına zarar verdi. Pandemi süreci izleyicinin gerçeklik duygusunu tetikledi. Gerçeğe olan ilgi artarken, samimiyetsizlik kaybeden oldu. Sanırım televizyon kanallarının en çok buna dikkat etmesi gerekiyor. Çünkü 13-24 yaş kitlesini TikTok’a, 25-54 yaş izleyicisini dijitale platformlara, 55-64 yaş izleyicisini Instagram’a ve Youtube’a kaptırıyor. O nedenle televizyonun kendini güncellemesi şart! Gündüz kuşağını cinnet kuşağına, Prime Time’ı da at, avrat, silah üçlemesine eklenen stilize hayatlara ayırmakla bu iş olmayacak. Bu sezon gerçekliğin peşinden koşan kazanır. Aksi taktirde kaybeden televizyon kanalları olur.
Ben Elazığ’lıyım
Ben Elazığ’lıyım. Malum orada deniz yok ama göl var; Hazar Gölü. Benim çocukluğumun en güzel anıları orada yaşandı. Yaz tatillerinde İstanbul’dan Elazığ’a giderdik ve kuzenlerimle soluğu Hazar Gölü’nde alırdık. Çünkü su hepimiz için hayattı, mutluluktu, masumiyetti. Bugün geçmişime dönüp baktığımda en güzel anılarımda hep su var. Aslında hala en güzel anlarımda hep su var. Çünkü su benim için her şey.
Memleketim Elazığ’da bulunan Hazar Gölü de yaşanan iklim krizi nedeniyle maalesef kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya… Hatta bu yıl artan martı ölümlerinin sebebinin kuraklık ve besin zincirinin azalması olduğu açıklandı.
Üstelik bu sadece Hazar Gölü için yaşanan bir sorun değil! Son 50 yılda tam 36 gölümüz kurudu. Eğer tasarrufa hemen başlamazsak, onlarca gölümüzü daha kaybedeceğiz.
Peki çare ne? Çare tabii ki biziz! Sen, ben, hepimiz…
Ve hepimize düşen çok önemli bir görev var. Geleceğimiz için yarının suyunu korumak.
Peki nereden başlamalıyız? Cevap basit, evimizden! Eğer mutfağımızda, banyomuzda kullandığımız suya dikkat edersek büyük bir adım atmış oluruz. Nasıl mı? Dişlerimizi fırçalarken suyu açık bırakmayarak, duşta kısa kalarak, temizlik yaparken çok fazla su akıtmayarak, israf etmeyerek… Bulaşıkları makineye koymadan önce sudan geçirmeyi bırakmakla bile bir gölün kurtuluşuna katkıda bulunabiliriz biliyor musunuz? Son üç yılda Yarının Suyu Hareketi’ne katılan 6 milyon ev bulaşıkları sudan geçirmeyi bıraktı ve 25 milyon ton su tasarruf edildi.
O nedenle artık başlamak lazım. Bugün muslukları kapatmaya başlıyor muyuz?
Yalancı’yı merakla bekliyorum
Başrollerini Salih Bademci ve Burçin Terzioğlu’nun paylaştığı Yalancı’nın tanıtımlarını bir süredir izliyoruz. Aslında o da bir uyarlama ama hem oyuncu seçimi, hem de tanıtımları oldukça etkileyici. Dün akşam dijitale özel bir tanıtım çıktı ve yukarıda yazıklarımı doğrulayan bir cümle kullanıldı. “Büyük yalanları inşa etmek için küçük gerçeklere ihtiyaç vardır.” Yalancı’yı merakla bekliyorum. Oyuncu seçimi de heyecan verici! Salih Bademci gibi bir yeteneği sonunda başrol olarak izleyeceğimiz için mutluyum. Burçin ve Salih’in bize gerçek mi yalan mı döngüsünün içinde sağlam bir performans sağlayacaklarına da eminim.