Umudumuzu yitirmek ve pes etmek yok
Gün geçtikçe herkesin kurallara daha çok riayet ettiğini, evde kalmaya çalıştığını görüyor ve bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak mutlu oluyorum. Bu sabah pencereden sokağa baktım. Bütün uğraşmalarıma rağmen başı boş gezen üç, dört köpekten başka bir şey görmedim ve çok rahat ettim. Biz de omuz omuza verip söz dinleyebiliyormuşuz.
İyi hoş da evde kalmayı mutlaka ama mutlaka değerlendirmemiz lazım. Bazıları çok sıkıldım diye saçını başını yolarken, kimi de asistanlarımdan biri olan Murat gibi yeni yeteneklerini keşfedip geliştirmeye çalışıyor. Örneğin; ekmek bile kızartmasını bilmezken şimdi bize her gün harika ekmekler yapıyor. İş bununla da bitmiyor, yeni tarifler tasarlayıp eve gelemeyen yardımcımız Cevahir Hanım’ın yerini boş bırakmıyor. Şimdi de ileriye dönük, hiç aklının köşesinden bile geçmeyen planlar yapmaya başladı. “Ben günün birinde bir lokanta açacağım galiba” diye düşünüyor. Bence de “Murat’ın Tadı Tuzu” diye bir yer açabilir ve bu konuda çok da ilgi görebilir. Onun gibi ortaya yüzlerce yeni aşçının çıktığından, tümünün de ilerde lokanta açmayı planladıklarından hiç kuşkum yok. Yani yakın bir tarihte, bu kriz bittikten sonra dünya aşevleri istilasına uğrayacak bence.
Kalemkolik olduğuma karar verdim
Bu arada tiyatrosuz kalan ben, elim kolum bağlı haldeyim. Ne sahneye çıkabiliyor, ne de ders verebiliyorum. “Keşke öğrencilerime telefonlarla seslenip derslerime devam edebilsem” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Onlara anlatacak o kadar çok şeyim var ki... “Kibarlık Budalası”nın da 640’ıncı temsilinden sonra ister istemez perdeyi kapatıp evlerimize çekilmek zorunda kaldık. Oysa bu gece Gaziantep’te oynuyor olacaktık ve anlaşmış olduğumuz turnelerle oyunu 700 kez oynayıp olağanüstü bir Moliere rekoru kırmayı düşünüyorduk. Bugünlerde benim gibi her vakit koşuşturmaya alışmış kişiler için çok zor olabilirdi ama hiç de öyle olmadı. Elimin kolumun bağlı olmasına tahammülüm yoktu. “Sen Nerden Çıktın?” adlı yeni komedim daha provadaydı ve bu koşullar nedeniyle bir türlü başlayamadı. Bu oyunum daha provaya bile başlamamışken yeni bir oyun daha kaleme aldım. Üstelik de bitirmek üzereyim. Bu arada “kalemkolik” olduğuma karar verdim. Elimde değil, bir yerlerde kalem bulunca abuk sabuk da olsa hemen bir şeyler karalamaya başlıyorum. Korkarım ki, evde oturma sürecimiz biraz daha uzarsa birkaç da roman karalamaya başlayacağım.
Hayatımın mottusu: “Pes etmemek ve paylaşmak”
Öteki asistanım Cengizhan üniversitedeki vize sınavlarını verebilmek için bir taraftan ders çalışıyor, bir taraftan da benim telefonlarıma cevap veriyor ve vakit buldukça benden bir şeyler öğrenmeye çalışıyor. Yani gene de ders yapacak vakit buluyor. Tiyatro ve müziği onlarla paylaşmaya çabalıyorum. Bu arada ben de onlardan çok şey öğreniyorum. Kolay değil! Son zamanlarda, özellikle akıllı telefonlar ortaya çıktıktan sonra, onlardan öğrenebileceğim o kadar çok şey çıktı ki ortaya… Böylelikle gene de paylaşabileceğimiz çok şey var. Üçümüz de habire paylaşıyoruz. Zaten benim hayatımın mottosu “Pes etmemek ve paylaşmak” değil mi? Biz de evden çıkmadan bile bunu yapıyor ve de umudumuzu hiç yitirmiyoruz.
Siz de mutlaka evde kalın ve bizler gibi umutlarınızı yitirmeyin. Yapacak bir şeyler bulacağınızdan hiç kuşkum yok. Bu mücadeleyi hep birlikte kazanacağız. Mutlaka kısa bir zamanda kazanacağız.