Yapımcı-kanal ilişkisinde hata nerede?
TV kanallarının ticari olarak hayatlarının kolay olmadığını geçmiş yazılarımızda anlatmıştık. Bu zor finansal yapıda ve değişmeyen konjonktürde ayakta kalmak için kanallar da kendilerine göre bir takım önlemler geliştiriyorlar.
Tek taraflı yayından kaldırma hakkı var
Yapımcının ana müşterisi projelerini/yapımlarını satabileceği TV kanallarıdır. Müşteri, ticarette işi verene kadar her zaman güçlü olan taraftır. TV sektöründe kanallar, işi verdikten (diziyi ya da programı yapımcıya sipariş ettikten) sonra da güçlü olan taraftır, zira uzun yapım sözleşmeleri ile yapımcının yasal hareket alanını kısıtlarlar; yapımın vücut bulması esnasında ve devamında da tek ve mutlak hakim konumda ilişkiyi sürdürmeyi isterler. Bunun ana sebebi yapımcıların projelerini/yapımlarını satabilecekleri ana akım 5-6 TV kanalı dışında çok az müşterileri bulunmasıdır; yani bir nevi yapımcı belirli bazı TV kanallarına tabir-i caizse “mahkum” şekilde ticari faaliyetini sürdürmek zorundadır. TV kanalları işte bu yüzden henüz birkaç bölüm yayınlanmış dizi ya da programları izlenme performansına göre tek taraflı yayından kaldırma hakkına sahiptir.
Tabii yapımcı/kanal ilişkileri kanal yöneticilerinin değişmesiyle de sürekli kabuk değiştirir. Çok hızlı el değiştiren TV kanallarında, patronla birlikte tüm üst yönetim de değişmektedir. İstisnalar kaideyi bozmasa da yeni gelen yöneticiler, eski yöneticilerin ilişkilerine ve/veya sipariş ettikleri işlere çok da sıcak bakmazlar. Zira eski yöneticiler tarafından alımı yapılmış/sipariş edilmiş bir dizinin ya da programın başarılı olması durumunda işin başarısı da eski yöneticiye ait olacaktır. O yüzden her yönetim kendi belirlediği yapımcılarla, kendi şartlarında ve yeni işlerde çalışmak ister.
Her geçen yıl yapımcılar TV kanallarına daha fazla yasal “hak” devri yapıyorlar. Hatta bazı kanallar satın aldıkları işin mülkiyetini almayı sözleşme ile şart koşuyor. Hatırlıyorum geçtiğimiz yıllarda ismi lazım değil bir TV kanalı, tamamen yabancı olan bir TV formatının mülkiyetini talep etmişti. Mülkiyetin yabancı bir kuruluşa ait olduğunu, yapımcının ülkemizde sadece formata ilişkin TV yayın haklarını devredebileceğini, zira yapımcının da elinde başka bir hak/lisans bulunmadığını anlatmakta zorlanmıştık. Yani aslında TV yöneticilerinin de uluslararası sektör bileşenlerine ve lisans meselesine hakim olması gerekiyor. İzleyicinin yıllarca Var Mısın Yok Musun formatını yapımcıya ait zannetmesi anlaşılabilir bir durum ama bazı TV kanalı yöneticilerinin ister dizi, ister program formatı TV yayın haklarının lisanslanması meselesinde eksik kaldıkları bir gerçek.
Son yapılan dizilerin yapım sözleşmelerinde dijital haklar yapımcı ve TV kanalı arasında ciddi bir tartışma konusu. Hatta “gelecekte keşfedilebilecek yeni teknolojilere ilişkin hakları” dahi sözleşme kapsamına dahil etme çabasında bazı TV kanalları. Masada güçlü olmanın avantajları bunlar...
Her işte olduğu gibi kanal/yapımcı ilişkisinde de aslolan gelir paylaşımı. Reklam gelirlerinin tamamı kanala ait. Dizi/program içi aktif ve pasif ürün yerleştirmeler, sponsorluklar kanal ve yapımcı arasında paylaşılıyor ama genelde yüzde 50-50’den az olmamak kaydıyla aslan payı kanalın. Bazı kanallar prime-time’daki dizi ve programlar için bonus skalası uyguluyor. Yani izlenme oranı arttıkça kanalın yapımcıya ödediği para da bir skala dahilinde artıyor. Diziler için de yurt dışı satışlar söz konusu olduğunda kanal genellikle bu hakkı (dağıtım hakkı) yasal olarak elinde tutmak ya da dizinin kendi ekiplerince satılmasını yani dağıtımını kendisi yapmak istiyor. Dağıtımcı payı (yüzde 10-20) düşüldükten sonra kalan yurt dışı satış geliri kanal ve yapımcı arasında 50-50’den az olmamak kaydıyla kanal lehine paylaşılıyor. Yapımcının payından, sonra varsa oyuncu, senarist ve diğer paylar da ayrıca düşüyor. Yani aslında yine en çok parayı kanal almış oluyor. 100 birimlik bir satıştan yapımcının aldığı payın 25-30 birim civarında olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bu işte bir hata var
Sonuç itibariyle TV kanallarının hayatı zor. Zor olan ayakta kalma mücadelelerini, yaptıkları ticarette en çok yapımcıya hissettiriyorlar. Yapımcıların da hayatı imza attıkları riskler ve belirsizliklerle dolu sözleşmelerle hiç kolay değil. Bu iş böyle aşağı doğru tedarikçisi, oyuncusu, set ekibine kadar aynı döngüde devam ediyor. Demek ki bu işte bir hata var.
Hatanın kaynağını doğru tespit ederseniz, tedavi etmeniz gereken noktayı da hemen fark edebilirsiniz. Göremeyenler için onu da belki başka bir hafta yazarız...