Altın Portakal’ın yarısında neler izledik?
Geçen yıl Kanun Hükmü’nde belgeselinin son anda seçkiden çıkarılmasıyla uygulanan sansür nedeniyle iptal olan Antalya Altın Portakal Film Festivali, bu yıl Kültür Bakanlığı’nın desteği olmadan yapılıyor. Ben bu durumu destekliyorum ve o nedenle Antalya’dayım. Devlet desteği olmadan da yapılabilecek bir festival özgürleşmenin yolunu açacaktır. Ve şu anda festivalin yarısındayız.
11 ulusal yarışma filminin 6 tanesi izleyiciyle buluştu. Şu ana kadar izleyiciden tam not alan tek film Mukadderat oldu.
SİSTEMİN ÖTEKİSİNİ AJİTE ETMEDEN ANLATIYOR
Festival Binnur Kaya, Menderes Samancılar, Ali Seçkiner ve Rıdvan Sancak’ın rol aldığı, Necmi Sancak’ın ilk filmi Ayşe’yle açıldı. Binnur Kaya’nın aynı zamanda senaryo ekibinde rol aldığı film; dowm sendromlu Rıdvan Sancak’a kendisini adamış ablası Ayşe’nin hayatını anlatıyor. Gönüllü bir bağımlılık öyküsü olan ve yer yer belgeseli anımsatan tekniğiyle izlemesi zor ama derdi büyük bir film Ayşe… Filmin sonunda yönetmen Rıdvan’ın kuzenleri olduğunu ve filmi ablası Fatma’ya adadıklarını söyledi.
Salondaki Fatma Hanım dakikalarca alkışlandı, gözyaşları sel oldu. Film çıkışı Binnur Kaya, Ali Seçkiner ve Menderes Samancılar’la röportaj yaptım. Cuma okuyabilirsiniz. Ayşe toplumun kanayan bir başka yarasını, sistemin ötekisini ajite etmeden, tüm gerçekliğiyle anlatan ve başarmaya yaklaşan bir ilk filmdi. Oyunculuklar gerçekten etkileyiciydi. Özellikle Binnur Kaya’nın gönüllü hapishanesindeki sıkışmışlığı yansıtması vurdu geçti bizi…
MAYINLI ARAZİLERİNE UZAKTAN SELAM ÇAKIYOR
Festivalin ikinci yarışma filmi, Kenan Mansur Doğru ve Umut Osman Demirkol’un yönetmenliğini üstlendiği Galata filmi oldu. Galata en mahrem zevkleri nedeniyle öteki hisseden Sevda ve Yusuf’un hikayesine odaklanıyor. Biri erotik videoları sızdırılan model Sevda, diğeri Galata filmi çekmek isteyen doktor Yusuf. Biri kendi vücudundan tahrik olduğu için kendi videolarını çekiyor, diğeri kadın kılığına girip gezmeyi seviyor. Ve bu ihtiyaçları nedeniyle sapık olmakla suçlanıyorlar. Birbirleriyle bunu konuşabilmek ise onları özgürleştiriyor.
AMA bunu yaparken işin içine din, Kemalizm, Mevlana, Şems, Kürtçe şarkı eklemeyi ihmal etmiyor film. Yani Türkiye’nin tüm mayınlı arazilerine uzaktan selam gönderiyor. Dokunuyor ama kaçıyor. Diyaloglar sığ sularda yüzüyor. Bazen de konuşmak için konuşuyor. Filmden çıkınca da metaforları, genel planda titreyen kamera hareketleri, ses tasarımı ve diyaloglarıyla siz de geveze bir etki bırakıyor.
OYUNCU YÖNETİMİNE İHTİYAÇ VARMIŞ
Üçüncü yarışma filmi Erhan Tuncer’in yönetmenliğini üstlendiği Hatırladığım Ağaçlar filmiydi. Bir günlük gibi başlayan ve geriye akan hikaye anlatımıyla başlangıçta izleyiciye farklı bir iş izleteceğini hissettirdi film… Ancak daha sonra rotasını intiharını planlayan hamile bir kadının birkaç gününe odakladı. Bir kaza sonucu sakatlanan üniversite arkadaşı Mahir ve babası Cemal ona son anına giderken yoldaşlık etti.
Finalde açık açık söylemese de Bahar’ın bir ensest mağduru olduğu hissiyatı verildi. Ve film bitti. İzleyici de titrek kamera hareketleri, tatminsiz karakter yolculukları ve “püh” duygusu kaldı. Zira Hande Doğandemir’in performansı iyiydi, eğer biraz uğraşılsaymış inanılmaz bir performans sergileyebilirmiş. Oyuncu yönetimine fazlasıyla ihtiyaç varmış.
7 DAKİKA BOYUNCA AYAKTA ALKIŞLANDI
Festivalin dördüncü yarışma filmi Mukadderat’tı. Yönetmenliğini Nadim Güç’ün yaptığı, Erdi Işık’ın senaryosunu kaleme aldığı, Nur Sürer, Osman Sonant, Aslıhan Gürbüz’ün başrolleri paylaştığı film ilk dakikasından itibaren seyirciyi içine aldı. Kocasının ölümünün ardından “Ben yalnız uyuyamam” diyerek evlenmek isteyen Sultan’ın hikayesine odaklandı film. Başında bir erkek olmadan yaşayamayacağına inanan Sultan, tüm denemelerinin sonucunda içindeki güçle tanıştı ve Cide’deki tüm kadınları da örgütledi. Hem pazara çıktı, hem pansiyon işletti ve emekçi bir kadın olmanın kutsallığını gözler önüne serdi. Nur Sürer filmde harikalar yaratıyor, tek kelimeyle mükemmel… Film bitiminde izleyici 7 dakika boyunca ayakta alkışladı, gişede de şansı yüksek olacaktır. Filmi bağımsız sinemadan çok ana akım kodlarına sahip olmasına rağmen yüzümüzü güldüren işlerden biri oldu.
BALİNANIN BİLGİSİ ADIYLA İLGİMİ ÇEKTİ
Festivalin beşinci yarışma filmi Soner Sert imzalı Acı Kahve’ydi. Ancak ben aynı saatte Antalya Film Forum’da “Blu TV: Dijital Platformlarda Özel Yapım Süreçleri” panelinde konuşmacı İpek Ügümü’nün moderatörlüğünü yaptığım için filmi izleyemedim. Sonraki gösterimi yakalamaya çalışacağım. Ancak altıncı filme yetiştim. Önder Şengül’ün yönetmenliğini üstlendiği Balinanın Bilgisi festivalde en merak ettiğim filmdi. Öncelikle adı ilgimi çekmişti. Ayrıca Önder Şengül dizi dünyasından bildiğim bir isimdi. Film derdini çok zor anlatan bir yapıda olmasına rağmen sinematografisiyle izlediğim diğer dört filmin çok önüne geçti. Doğa Ana’yla Devlet Baba’nın çatışmasını anlattı film bize… Ama bu benim yorumum, filme böyle bakmayan pek çok kişi de var. Filmin başrolünde doğa vardı, insanın, sistemin, devletin doğaya yaptığı zulmü izledik aslında. Bunu da hamile bir kadının üzerinden anlattı bize Şengül. Dediğim gibi okuması zor bir yol seçmiş ama ben doğanın çığlıklarını, doğanın nefesini kesen insanın zalimliğini izlerken dersimi aldım.
TAKINTILAR’I KAÇIRMAYIN!
Festivalde gala yapan bir film de vardı. Fransız yazar Laurent Buffet’in oyunundan uyarlanan Takıntılar filmi özel bir gösterimle ilk kez seyirci karşısına çıktı. Zafer Algöz, Seda Bakan, Ecem Erkek, Özge Özberk, Bora Akkaş, Sarp Akkaya, Dost Elver ve Çiçek Dilligil’in oynadığı, Yunus Nihat Özcan’ın yönetmen koltuğuna oturduğu iş hem beni, hem de Antalya izleyicisini kahkahaya boğdu. Üstelik bunu yaparken kimseyi ötekileştirmedi, aşağılamadı…
Film 15 Kasım'da vizyona giriyor.vizyona giriyor. Mutlaka izleyin! Zira gülerken düşündürecek bir şey bulmak kolay olmuyor. Antalya’dan bildirmeye devam edeceğim. Hadi ben filme kaçtım!