Dertlere deva için mucize beklemek yerine birlik ve beraberlik zamanı!
Geçen hafta vardığımız sonuç, yapımcılığı sadece “hazırda çok parası olanların yapması” şeklinde idi hatırlarsanız... Tabii ki kazın ayağı öyle değil.
Aslında parası olandan ziyade 2 tip yapımcı, ticaretine “huzurlu” şekilde devam ediyor. Diğerleri maalesef tabir-i caizse ayakta kalma mücadelesi veriyor. Hatta biraz da kör topal bu mücadeleyi sürdürüyorlar çünkü sektörde yapım tarafındaki karar mekanizması nitelikli yöneticilerin ekseninde çalışmıyor.
“Huzurlu” yapımcı tiplemesinde birinci tip daha eski, hasbelkader de olsa bir şekilde uhdesinde/mülkiyetinde yurt dışına satılmış bir dizi arşivi olan yapım şirketleri, ki bu tip yapımcılara daha önce yaptıkları dizilerin satışlarından düzenli olarak para akışı var ve de finansal olarak birden fazla işin prodüksiyonunu eş zamanlı gerçekleştirebilme kabiliyetleri olduğu için riski yayma (risk diversification) imkanları var. Önceki yıllarda, paranın bolca kazanıldığı zamanlarda yaptıkları işlerle sermaye yapılarını güçlendirmiş olanlar daha rahat ve de “patron şirketi” olduklarından anlık kararları pratik şekilde alabiliyor ve uygulayabiliyorlar.
İkinci tip ise ağırlıklı olarak devlet kanallarıyla çalışan, devlet televizyonunun ödeme ve pre-finansman imkanlarından yararlanma şansına da sahip olan yapım şirketleri. Bu yeni nesil yapımcılar da kendilerine yavaş yavaş piyasada ciddi bir yer edindiler demek yanlış olmaz.
Sektör liderlerine naçizane önerimdir.
Tüm sektörün, çözüm için mutlaka ve mutlaka birlik, beraberlik içinde olması gerekiyor. Sorun TV kanallarında değil. Daha önceki yazılarımda anlattığım gibi sorun, bütün sektörü besleyen tek kalem olan TV reklam gelirlerinin düşüklüğünde ya da reklam fiyatlamasındaki sorunsalda. Yani yayıncısı, yapımcısı, sektör bileşeni her unsurun reklam gelirlerini artırıcı önlemlerin alınması, reklam fiyatlandırmasının değişmesi, hesaplama ve vadelendirmenin mevzuatla düzenlenmesi hususlarında birlikte hareket etmesi gerekiyor. Bu konuda da hükümetin ve düzenleyici organların DESTEĞİNE ihtiyaç var. Talebin cılız kalmaması için tüm sektörün bir araya gelip resmi yoldan girişimde bulunması artık bir zorunluluk...
“Reklamveren firmalar daha fazla para vermek istemezse”nin cevabı da şu. Oyun kurucu “reklamveren”ler bankalar, telekomünikasyon şirketleri, büyük holding firmaları ya da yabancı global şirketlerin markaları... Yıllık reklam BÜTÇELERİ bir yıldan önceden belirleniyor. Dolayısıyla bütçelendirmeyi yeni fiyatlarla yaparak kendilerini yeni muhtemel sisteme rahatlıkla adapte edebileceklerdir. Dövizdeki dalgalanmalar, faiz kararlarının büyük şirket bütçelerine etkisini göz önüne aldığımızda; reklam fiyatlamasındaki değişiklikler reklamverenler için büyük bir sorun yaratmayacaktır, yeter ki bu yönde adımlar kararlılıkla atılabilsin.
Bu sayede reklam slotları da kısalabilir.
Bu iş düzelirse;
Dizi süreleri kısalır. Set şartları olumlu yönde değişir.
Oyuncular, set ve reji ekipleri, tedarikçi firma çalışanları insani çalışma saat ve şartlarına kavuşur.
TV kanalı reklamverenden olması gereken seviyedeki tutarları tahsil eder, yapımcıya zamanında ödeme yapar. TV Genel Müdürü muhasebe müdürü formundan çıkarak yapımcılara ödeme açıklaması yapmak yerine içerikle ve yayın prototipi ile ilgilenebilir.
Yapımcının omzundaki prefinansman yükü azalır. Alacaklarını daha kısa vadelerde tahsil eder. Ekiplere ve oyunculara zamanında ödeme yapar...
Bu işin olumlu etkileri bu şekilde zincirleme devam eder.
Kimse de finansal sihirbazlık yapmak zorunda kalmaz.
Herkesin bildiği ama nedense konuşulmayan şeyler bunlar. Ön ayak olabilirsek ne mutlu bize...
Bayramın son gününde herkese sevdikleriyle bir arada geçirecekleri nice bayramlar diliyorum.