Tabiat örüntüsü; mimari doku ve insanın gündelik beden örtüsü, üzerinde bulunduğumuz dünyanın dekor ve kostümlerini teşkil eder. Örüntü denilen kavramda; insanın varoluşundan itibaren zihin, kendisine verilen bir bilgiyi anlamlı bir şablon içerisine yerleştirmek ve anlamlı bir sonuca ulaşabilmek için çalışır. Yine aynı şekilde zihin, bir nesneler topluluğuyla karşı karşıya kaldığında, eksik parçalar dahi olsa, en büyük ve en anlamlı nihai parçayı oluşturmak üzere parçaları birleştirir. Kurgusal da olsa belirli bir yer ve zaman diliminden alınan ufak bir kesit ortaya koyan sinema/dizide tasarlanan dekor ve kostüm aracılığıyla kendiliğinden gelişen doğal gerçekliği izler, öykünür ve yeniden canlandırır. Somut ve nesnel öğelere odaklanan ve bilimsel tarih okumasına dayanan dekor ve kostüm tasarımının arkasında geleneksel bellek aracılığıyla kurulan empatiyle kesiti alınan, diriltilen ‘zamanın ruhu’ aranır.
Anlam ve duygular değişir
Bir mağazadan alınan saat ile dededen miras kalan bir saatin sıradan insan üzerinde yarattığı duygu, his birbirinden çok farklıdır. Bir krallık tacı, tüm nesnellik ve simgeselliğiyle maddi kültürün bir ögesidir. Belleğinde taç imajı yerleşmiş farklı izleyiciler için çoğu zaman aynı şeyi ifade eder. Oysa onu zamanında başına geçirmiş olan kralın taca yüklediği anlam ve hissettiği duygular bambaşkadır. Kralın tebaasından birinin ise bambaşka... Anlam ve duygular değişir, iktidarını simgeleyen taç, kral için dikenli bir tele dönüşebilir. Bir hükümdar adayı içinse daimi bir tutku, saplantı nesnesidir. Halktan biri için ise taç; bir saygı, korku, itaat unsuru, sömürü ya da başkaldırı odağı olabilir.
Bir manipülasyon aracıdır
izleyicisine, kültürel ve sosyoekonomik farklılıklar ile çeşitlenen bakış açıları dışında, özünde hükümdarlık imajını düşündüren taç ancak dekor, kostüm, kurgu ve oyunculuk aracılığıyla nesnel olmaktan çıkar. İzleyici, ancak bu şekilde taca öznel bir anlam yükler, kendini zamanın o anında bir yere konumlandırır, empati kurar ve kendi içinden gelen bir duyguya kapılır. Bu bakımdan dekor, kostüm, kurgu ve oyunculuk, bir yandan izleyicinin anlam yükleme ve duygu durumunu hareketlendirmeye yönelik bir tetikleyici, diğer yandan izleyicinin yüklediği anlam ve duyguya ilişkin bir manipülasyon aracıdır. Ben bu tasarım sürecini her zaman dipsiz, karanlık bir kuyuya inmeye benzetirim. Belden yukarı bağlı bir ip ve elde bir fenerle aşağı doğru sürekli bir inme hali. İnsan, o dipsiz kuyuda öyle şeylerle karşılaşır ki, kimsenin duymadığı hikâyeler dinler, görmediği olaylara tanık olur. O dipsiz kuyuda kaybolmamak için bele bağlı ip insanı geriye çekmek için hazır olmalıdır.
Ekip çalışması ve paylaşım gerektirir
İşte o kuyudan çıktığında buldukları eşliğinde tasarımcıya doğru ve pratik bir şekilde harmanlamak kalıyor. Tam da bu noktada deneyim ve görgü, diğer bir deyişle ustalık devreye giriyor. Elde edilen buluntular, sergilenecek konu ve veriler ince bir işçilikle dekora işlenmeli. Bu aynı zamanda büyük bir ekip çalışması ve paylaşım gerektirir. Tasarımcının hayalindeki estetiği somuta dökerken, her nevi soyut imajı doğru bir şekilde paylaşmalı ve ekibindeki diğer insanları da buna ikna etmesi, bir parçası haline getirmesi gerekir. Bu bağlamda anlatacağınız, sunacağınız konu sizin beklediğiniz verimlilik çerçevesinde gerçekleşebilir, bütün bu detayları bu zihniyetle hareket eden bir ekiple yakalayabilirsiniz.
Görmek sihirli bir işlev
Başka bir konu daha var. “Şeytan ayrıntıda gizlidir.” Bakmak ile görmek kavramları aynı değildir. Çünkü görmek; bakılanı tespit değil bakılan ile görülen arasında, bakanın tayin ettiği bir tercih mekanizması kurabilmek demektir. Üstelik gördüğümüzü zannettiğimiz şey ile baktığımız arasında da her daim bir mutabakat aranması gerekmemektedir. Yani görmek, bakmak kadar, bakılanın çağrıştırdıklarına da bağlı, (hatta bağımlı) sihirli bir işlev.
Dekor ve kostüm cansız değildir
Herhangi bir film ya da dizi sahnesinde, dağınık bir masanın arasına serpiştirilen ufacık bir detay, karakter ile ilgili sayfalarca replikte ya da diğer bir deyişle uzun laflar ile anlatamayacak bir özelliği açık eder, anlatır ve ikna eder. Ben dekor ve kostümlerin hiçbir zaman cansız olduklarını düşünmedim. Onlar her zaman büyük olaylara şahitlik eden, zamanın içinde yolculuk eden elçilerdir ve her zaman verecekleri bir mesajları vardır. Çünkü önümde duran senaryodaki dünyayı tasarlayıp hayata geçirirken, hep bir insan objesini resmime koyarak, onun ifadesini, hareketlerini, bakışını yakalamayı daha çekici buldum.