Bu yıl 42’ncisi düzenlenen İstanbul Film Festivali’nde harika bir 12 gün geçirdim. Her sabah okula gider gibi sinemaya gidip aralarda kısa teneffüslere çıkıp film izlemeye devam ettim. Hatta arkadaşlarıma “Sınıfı açtım sizi bekliyorum” diye espriler bile yaptım. Festivalleri çok seviyorum, çünkü sinemanın büyüsüne sizi maruz bırakıyor. Bazen hayatınızı değiştirecek bir sahne izliyorsunuz, bazen de vakit kaybı oluyor… Ama festivalin sonunda evinize heybenizi doldurmuş olarak dönüyorsunuz. Bu yıl da Kolombiya’dan Fas’a, Fransa’dan İspanya’ya, Türkiye’den Almanya’ya yüzlerce film gösterildi festivalde. Ben ancak onlarca kısmına dahil olabildim. Özellikle ulusal yarışma filmlerinin hepsini izledim. Ulusal yarışmada; Yüzleşme, Ölüler İçin Yaşam Kılavuzu, İguana Tokyo, Ayna Ayna, Suna, Kör Noktada, Cam Perde, Bir Tutam Karanfil, Sanki Her Şey Biraz Felaket, Bars, Boğa Boğa yarıştı. Altın Lale; Ayşe Polat’ın yönettiği Kör Noktada filmine gitti.
FESTİVALDEN 4 ÖDÜL ALDI
Gerçekten de festivalin iddialı filmlerindendi Kör Noktada. Özellikle kurgusu, aynı zamanı üçe bölmesi onu yarışan diğer filmlerden ayıran en net özelliğiydi. Kör Noktada; oğlu JİTEM tarafından kaçırılan ve 15 yıldır hala oğlunun gelmesini bekleyen yaşlı bir Kürt kadınla röportaj yapmak için gelen Alman film ekibiyle başlıyor. Almanlara çevirmen olarak dahil olan kadın aynı zamanda İngilizce öğretmenliğini yaptığı komşusunun kızı Melek’i de yanında getiriyor. Melek’in babası Zafer ise devlete sadakatiyle bilinen bir örgüt için çalışıyor. Filmin ilk bölümünü Alman film ekibinin kamerasından izliyorsunuz. İkinci bölümde Zafer’in cep telefonu kamerası hikayeye ışık tutuyor. Melek’in hayali arkadaşı ona gizemli mesajlar göndermeye başladığındaysa herkes ne yapacağını şaşırıyor. Üçüncü bölümü ise örgütün kamerasından izliyoruz. Bu üç bölüm finalde Melek’in sisteme “Seni görüyorum” mesajı vermesiyle son buluyor. Uluslararası yarışmada da yer alan Kör Noktada ulusal yarışmada; En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kurgu, Fipresci Ödülü aldı ve 4 ödülle festivale damgasını vurdu. Yakaladığınız festivalde mutlaka izleyin!
CAM PERDE; FAVORİ FİLMİM
Benim favori filmim ise Fikret Reyhan imzalı Cam Perde’ydi. Fikret Reyhan filmlerini seviyorum. Çünkü lafı hiç dolaştırmadan izleyiciyi hikayenin ortasına atıyor, gerilimi iliklerine kadar hissettiriyor ve finalleriyle o tansiyonu devam ettiriyor. Cam Perde filminde eşinden boşanmış ve kendine yeni bir hayat kurmayı başarmış Nesrin’in hayatına odaklanıyor Reyhan. Eski eşi Ömer takıntılı, şiddete meyilli, toksik! Nesrin’in patronu ve sevgilisi Selim’e film başlamadan önce saldırmış, davaları sürüyor. Nesrin’e ve Selim’e yaklaşamasın diye karar bile çıkmış ama Ömer Nesrin’le ilişkisini, onun vicdanını, çocuklarını, zavallılığını kullanarak eve de, işyerine de geliyor. Nesrin’e istediğini yaptırmak için elinde ne koz varsa kullanmaktan çekinmiyor. Ve bunu öyle zavallı diyeceğimiz bir yerden yapıyor ki, ona acırken bile bulabiliyorsunuz kendinizi. Ama yönetmen bizi bu duruma soktuğu gibi kendisi çıkarıyor. Polis karakterine “Ben çok böyle adamlar gördüm. Böylelerine merhamet etmek doğru değil” dedirterek sizi o duygudan çıkarıyor. Cam Perde, bir erkek yönetmenin kadının duygularını, zaaflarını fazlasıyla çözümleyerek çekilmiş bir kadın filmidir. Zaten güzel olan tarafı da, izleyen her kadının Nesrin’i çok iyi anlaması oldu. Cam Perde; Onat Kutlar Anısına Jüri Özel Ödülü aldı festivalden… Ömer karakterine hayat veren Alper Çankaya En iyi Erkek Oyuncu Ödülü’nün sahibi oldu. Alper Çankaya’nın ödül hakkıdır, emeğine sağlık ama kanunlar bizi Ömer gibi adamlara karşı korusun!
YENİ KUŞAĞIN UMUTSUZLUĞUNU ANLATIYOR
Seyfi Teoman İlk Film ödülünü alan Orçun Köksal imzalı Bars; nesli tükenmiş Anadolu parsının peşine düşen zoolog Emre ve Veysel’in çıktıkları yolda nesli tükenen insanlığı arayışına dönüşen ama yolunu da biraz kaybeden bir film olmuş. En İyi Görüntü Yönetmeni ödülünü Barış Aygen’e kazandıran Bir Tutam Karanfil; eşinin cenazesini defnedebilmek için tabutla yola çıkan iki mülteciyi; yaşlı bir dede ve torunun yolculuğunu konu ediniyor. İnsanlığın, vatansızlığın, köksüzlüğün sorgulandığı filmde yönetmen Bekir Bülbül’ün İran sinemasını çok sevdiğini anlıyorsunuz. Jüriden Mansiyon Ödülü alan Umut Subaşı’nın yönetmeni olduğu Sanki Her Şey Biraz Felaket; 20’li yaşlarında olan ve hayatlarında mutsuz olan dört gencin kesişen hayatlarına odaklanıyor. Film; yeni kuşağın umutsuzluğuna onların mizah anlayışını da katarak, onların daralmışlığıyla cevap veriyor.
SUNA MAĞDUR AMA ASLA ZAVALLI DEĞİL!
Adana, Ayvalık ve Antalya’da bir türlü izleyemediğim bir film vardı Suna! İstanbul Film Festivali’nde izlemek nasip oldu. Acayip etkilendiğim ve sarsıcı bir filmdi yönetmen Çiğdem Sezgin’in Suna’sı. Çünkü kadın karakterini zavallı yapmadan derdini anlatmış. Bu çok kıymetli zira zavallılık her zaman kazanıyor bu ülkede! Evsiz Suna akrabalarının yanında kalarak yaşarken, ona bir görücü çıkar. Suna’nın tek bir istediği vardır, başını sokacak bir ev ve özgürlük! Bunun için Veysel’le imam nikahıyla bile evlenmeyi kabul eder. Ancak evi temizleyen, yemek yapan Suna kocasıyla aynı yatağı paylaşmak istemeyince kadınlığı, insanlığı sorgulanmaya başlar. Önce yürüyüşleri, sonra Veysel’in işyerine yemek getirişleri sorun olur. Daha sonra iş arkadaşlarıyla flört etmekle suçlanır. “Sana ev, yemek veriyorum benimle birlikte olmak zorundasın” diyerek istismara kadar gider mesele… Sonunda bunlara dayanmak için içkiye verir kendisini Suna! O da yanan ateşi daha fazla harlar. Mağdurdur Suna ama asla zavallı değildir. Suna, maalesef festivalden ödül alamadı. Mutlaka bir festivalde yakalayın ve izleyin!
EN İYİ KADIN OYUNCULAR
Festivalde En İyi Yönetmen Ödülü’nü Belmin Söylemez’e kazandıran Ayna Ayna; Aylin, Frida ve Lale’nin bir oyunculuk kursunda kesişen hayatlarını ve üçünün de kaçmak ve hayalleri için savaşmak arasında kaldığı anları sunuyor. Hayatın aynasını tutuyor aslında izleyiciye… Film aynı zamanda Manolya Maya, Laçin Ceylan ve Şenay Aydın’a En iyi Kadın Oyuncu ödülü kazandırdı. Kaan Müjdeci’nin İguana Tokyu’su festivalden En iyi Müzik ve En iyi Sanat Yönetmeni ödüllerini aldı. Müjdeci filmde; insanın bilinçdışının dehlizlerini, sistemin her zaman dirildiğini sanal gerçeklik oyunuyla anlatıyor. Filmin Tokyo’su Deniz Ülkü inanılmaz yetenekli! Onu uzun yıllar sinemada izleyeceğiz. Barış Fert imzalı Ölüler İçin Yaşam Kılavuzu; empati yeteneğini kaybetmiş ve bir suç makinasına dönüşmüş bir karakterin 24 saatlik yolculuğunu anlatıyor. Maalesef festivalden ödül alamadı ama şansı tür festivallerinde daha yüksek olacaktır. Filiz Kuka’nın yönetmenliğini üstlendiği Yüzleşme; hastanede yoğun bakımda olan annesinin hasta bakıcının yanlış ilaç vermesi sonucu öldüğünü öğrenen Hatice’nin babasına ve kardeşlerine bunu söylemek için planını anlatıyor bize filmde… Maalesef Yüzleşme de festivalden ödül alamadı.
BOĞA BOĞA YARIN NETFLİX’TE!
Onur Saylak imzalı Boğa Boğa, bir Netflix filmi olmasına rağmen ulusal yarışmadaydı. Neden ödül alamadı? Peki, film nasıldı? Kıvanç Tatlıtuğ nasıl oynamıştı? Boğa Boğa yarın Netflix’te yayında! Boğa Boğa yazısı da yarın burada!