59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yeteri kadar konuşmadığımız ama festivalde en farklı ve cesur işe imza attığını düşündüğüm bir film var: İguana Tokyo. Kaan Müjdeci’nin Sivas’tan sonra çektiği ve üç yıldır kurgusuyla uğraştığı filminde Saadet Işıl Aksoy, Ertan Saban ve Deniz Ülkü rol alıyor. Yer Tokyo. Zaman; yakın gelecek… Şehrin her köşesi ve sosyal katmanları M2 adlı bir sanal gerçeklik oyununun büyüsü altındadır. Oyunun kuralları basittir: Kim kazanırsa evdeki kişisel alanı büyür, haliyle de evin hükümdarı o olur. M2’yi en iyi oynayan 14 yaşındaki Tokyo, elindeki bu güç sayesinde gerçeklikle sanal gerçeklik arasında gezinir. Tüm bunların ise tek bir tanığı vardır: İguana…
BİG BROTHER İGUANA
Film, kendini bu cümlelerle tanıtıyor. Aslında film hakkında fazla ipucu da vermiyor. Çünkü yönetmen Kaan Müjdeci filmiyle bizi çok katmanlı insan psikolojisinin karanlık dehlizlerine götürüyor. Nasıl mı? M2 adlı sanal gerçeklik oyununu kullanarak… Oyun, 14 yaşındaki kızına oyunu hediye eden baba, anne ve çocuk arasında başlıyor. Kurallar açık istediğin her şeyi oyuna tarayarak dahil edebilirsin. Sadece iguanayı tarayamazsın. Çünkü iguana iki dünya arasında bir gözetleyici olarak duruyor. Big Brother olma görevi iguanaya düşüyor.
Oyuna girdikleri anda donmaları ve sanal gerçeklikte psikolojide id yani ilkel benliğe geçmeleri muazzam bir anlatı becerisi. Ama fazla rahatsız edici. Çünkü id, ana kaynağı cinsellik, açlık ve şiddet içeren içgüdüsel arzular kümesi. Seyirci bu kadar ilkel tarafına bakmak istemeyebilir. Ayrıca o donma anları günümüzde sosyal hayatında donup kalan ama klavye yani oyun başına geçtiğinde canavara dönüşen topluma da iyi bir göndermeydi.
BİLİNÇLİ DAĞINIK YAPMIŞ
Tüm şehrin bir sanal gerçeklik oyununun içine hapsolması ve gözetmen iguananın öldürülüp daha sonra sanal gerçeklik oyununa dahil olabilmesi sisteme atılan taşlar gibiydi. Finalde oyunda mı gerçekte mi olduğunu anlamakta zorlandığımız aşağı ve yukarı giden iki iguana zamana ve sistemin ölmeyen yapısına dair sağlam bir göndermeydi.
İşin özü; Kaan Müjdeci darmadağınık bir film çekmiş. Üstelik bu dağınıklık oldukça bilinçli yapılmış bir tercih. Çünkü insanın bilinçaltının o dağınıklığını filme de geçirmiş. Yani bir çantanın içine onlarca şey atmış sallamış ve fırlatmış… Tıpkı bilinçaltının insanoğluna yaptığı gibi… O nedenle İguana Tokyo festivalin en “farklı” filmiydi. Filmin genç oyuncusu Deniz Ülkü, çocuk yaşta olmasaydı “En iyi kadın oyuncu” ödülünün tartışmasız sahibi olmalıydı. İlk oyunculuk performansı olmasına rağmen, karakterin gerçek ve sanal anlarının en ince ayrıntısını bile gözler önüne serdi. Gelecekte adını sıkça duyamayacağımız genç bir oyuncumuz oldu.
SÜRPRİZ FİLM: LCV
Festivalin sürprizi olan diğer film ise LCV (Lütfen Cevap Veriniz) oldu. Yapımcılığını oyuncu olarak tanıdığımız Feri Baycu Güler’in üstlendiği, senaryosunu Erdi Işık’ın kaleme aldığı, İsmet Kurtuluş ve Kaan Arıcı’nın yönetmenliğini üstlendiği filmde; Ushan Çakır, Melisa Şenolsun ve Cem Yiğit Üzümoğlu rol alıyor. Küçücük bir film LCV. Sadece bir odada geçiyor ve 70 dakikalık ağır bir yüzleşmeye götürüyor bizi. Bir yıldır birlikte olan Ceren ve Semih az sonra evleneceklerdir. Ancak Semih’in yakın arkadaşı Mert’in bu evliliği engellemek için sırları, kozları, gerçekleri, gözyaşları ve büyük bir aşkı vardır… Mert’in sorduğu “Sen hiç Semih’i aldattın mı?” sorusu adeta Pandora’nın kutusunu açar ve başlar ikiyüzlülüğün gerçeklikle büyük savaşı… Gerçek ne kadar acıysa “Millet ne der” baskısı o kadar üste çıkar. Aşk ne kadar güçlüyse toksik ilişki o kadar üstün! Kadınlar, erkekler, dayımlar, yengemler, 400 kişilik düğün daveti, tatminsizlik, ahlak, namus, bağlılık, sadakat, aşk, aşık rolü, sahtelik düellosunda kazanan ikiyüzlülüğün sistemleşmesi olurken, kaybeden sahicilik ve aşk olur, hayat gibi… Film festivalin kesinlikle sürprizlerinden biriydi. Cem Yiğit Üzümoğlu’na da “En iyi erkek oyuncu” ödülünü getirdi film.
İKİSİ DE SORGULATTI
Hem İguana Tokyo, hem de LCV (Lütfen Cevap Veriniz) festivali aynı tip sinema seçkisinden kurtaran, seyircinin de kafasını karıştıran filmler oldu. Her ikisinden de çıktığımızda havada bir süre asılı kaldık. Sorgulayacak çok şey kalmıştı bize.
Biliyorum benden yeni sezon dizileri hakkında yazmamı bekliyorsunuz. Mail kutum her gün taleplerinizle doluyor. Çoğu diziyi de festivalde olmama rağmen takip ettim. Ama yılın bu dönemi kendime verdiğim en güzel hediye! Çoğunlukla ekran karşısında dizi izleyerek geçen ömrümü sanatla doyuruyorum. O nedenle çok az daha izin istiyorum sizden… Bu sabah 2. Diyarbakır Kısa Film Festivali’ne gidiyorum. Belgesel kategorisinde jüriyim. O nedenle ödül töreninden sonra biraz belgeselleri anlatacağım. Bu arada Andropoz’u izleyeniniz var mı? Araya bir Andropoz girelim mi?