Koronavirüs sebebiyle en az sekteye uğrayan TV içerikleri ramazan programları olsa gerek. Zaten son yıllarda sadece dini sohbet olarak seyrediyordu. Ramazana özel olarak yapılan tek şey cuma günleri yayınlanan programların bu ay interaktif olması, stüdyodan çıkıp Sultanahmet Meydanı'na ya da Eyüp Sultan'a taşınmasıydı. Televizyon kanalları hiçbir konuda gösteremedikleri eğitici olma misyonunu din konusunda üstlendi. Ve bu süreçte değişen tek şey sohbet programlarının izleyicisiz çekilmesi oldu. Aynı format sahur saatlerinde de devam ediyor. Ancak eskiden ramazan eğlencesi denen bir kavram vardı. Osmanlı'dan günümüze uzanan bu kültür cumhuriyetle birlikte varlığını nostalji örtüsü altında da olsa korumuş hatta televizyon ekranlarında da devam etmişti.
Direklerarası ne yazık ki artık yok!
Din, dünya tarihi boyunca aynı zamanda bir sosyalleşme aracı oldu. İslam dini ve Anadolu coğrafyası özelinde konuşursak, cuma namazları, cenaze ve düğün törenleri, mevlitler... Kadın-erkek fark etmeksizin sosyal hayatın bir parçası oldu her zaman. Ramazan ayı için de aynısı geçerliydi. Çoluk çocuk gece dışarıda dolaşmanın çok alışıldık olmadığı zamanlarda; Osmanlı'da teravih namazı sonrası Direklerarası'nda toplanırdı halk ve sahura kadar meddahlar, tulûat sanatçıları, musiki fasılları, kantocular, Karagöz-Hacivat ve daha pek çok gösteri eşliğinde eğlenirdi. Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin olduğu Saraçhane'den Vezneciler'e kadar uzanan Şehzadebaşı'nı da içine alan bölge o zamanlar çadır tiyatrolarının kurulduğu, hokkabazların gösteriler yaptığı, direklere gerilen iplerle çadırların kurulduğu bir çeşit etkinlik alanıydı. Modern Türk Tiyatrosu’nun kurulduğu, orta sınıf ailelerin tiyatro ve sinemayla buluştuğu, kültürel hayatın devam ettiği Direklerarası ne yazık ki artık yok. 1950'lerde istimlak edilerek yol genişletme çalışmalarına kurban gitti. Çünkü ulaşım kültürden önemliydi!
Yılbaşı gecesi nasıl iple çekiliyorsa öyle beklendiler
TRT'nin yayın hayatına başlamasıyla birlikte ramazan eğlenceleri evlere taşındı. Meddahlık geleneği Münir Özkul, Erol Günaydın, Gazanfer Özcan, Tekin Akmansoy ve daha pek çok tiyatro oyuncusu tarafından devam ettirildi. Kanto Ermeni Müziği olduğu gerekçesiyle bir süre TRT'de sansüre takıldıysa da sonrasında Nurhan Damcıoğlu yıllar boyunca ekranlarda şarkı söyledi, dans etti. Ramazan fasılları, Karagöz Hacivat gösterileri, orta oyunları... Yılbaşı gecesi nasıl iple çekiliyorsa öyle beklendiler. Erol Günaydın ve İsmet Ay'ın canlandırdığı Huriye ve Nuriye 90'lara kadar ramazan ekranlarında kendine yer buldu. Ve 96 yapımı 'Tatlı Kaçıklar' dizisinde Beton Raziye ve Dürdane Kalfa'ya ilham oldu, efsaneleşti. Kanal D'de yayınlanan Kibar Ana' Ramazan ayı için başlayıp izleyici tarafından çok sevilince sonrasında da devam etti.
Karagöz-Hacivat’ı çocuklar tanımıyor
TRT her yıl ramazan için içerik üretmeye özen gösterdi. Hatta şu anda da geçtiğimiz yıl için çekilen mini dizi ''Dengi Dengine''yi yayınlıyor. Ama eğlence kavramı giderek kendine yer bulamaz oldu. Değişen kültür, yeni kantocuların yetişmemesi, meddahlık kültürünün devam etmemesi Ramazan eğlencesi kültürünün de sonu oldu. Yılın sadece bir ayı dahi olsa hatırlıyorduk onları. Oysa artık “Nerde eski Ramazanlar” bile demiyoruz. Karagöz-Hacivat çocuklar tarafından tanınmıyor. Ki kendilerine Yunanistan sahip çıkıyor! Ramazan ayında AVM'lerde Osmanlı kostümleriyle fotoğraf çektirmek, sözde geleneksel sanatların olduğu sergilerden, kermeslerden alışveriş yapmak ve orucu neyin bozduğunu tartışmak Ramazan kültürünü yaşatmak için yetiyor! Yetiyordu. Bu yıl o da yapılamıyor. Semazenler eşliğinde sahur da yaptık mı oldu bitti. Ne yazık ki Ramazan artık eğlence ile birlikte anılmıyor.