AŞK 101: X, Y, Z…
Dizi ile ilgili yorumlara baktığımda Z kuşağının diziyi sevdiğini, X ve Y kuşağınınsa eleştirel yaklaştığını söyleyebilirim.
Eleştiriler temelde 3 noktada. X kuşağı 90’lar hikayesi beklediği için dönem atmosferi konusunda bir hayal kırıklığı yaşamış. Y, gerçekçilik ve dijital mecraya uygunluk üzerinden eleştirmiş. Öncelikle şunu görmek lazım, bu bir dönem dizisi değil. Hikayenin geçtiği dönemde yazılmış, yazıldığı dönemde çekilememiş bir dizi. Zaten birçok senarist ilk yazdığı filmi ya da diziyi çektirmeyi başaramıyor. Zaman içinde tecrübe kazanıp, tanındıkça sandıktan çıkarıp değerlendiriyor. Bu da öyle. Dönem dizisi yapılmak istense belirgin karakteristiği olmayan 1998 yılı zaten seçilmezdi.
Gelelim dijital mecradan beklentileri karşılayıp karşılamadığı eleştirisine. Bu dizi tasarlandığında daha dijital mecra doğmamıştı ki, ondan ötürü. Ana akım kanallar için yazılmış zaten ama dijitalin verdiği göreceli özgürlükten faydalanılmış. Küfür ve argo, sigara, içki kullanımı gibi. Aslına bakarsanız kaderin cilvesi, 1998 yılında çekilmiş olsaydı sigara, içki ve bu seviyede bir cinsellik ana akımda da özgürdü. Tabii bir de süresinin dünya standartlarında olma ayrıcalığı var. Ki yine 1998 yılında diziler 45 dakika idi. Tuhaf değil mi?
Aşk 101 bana göre senaryosu, rejisi, oyuncu kadrosu, prodüksiyonu, müzikleri ile belli bir kalitenin üzerinde, başarılı bir iş. Zaten eleştiriler saklı kalmak koşuluyla seyirciden de olumlu bir tepki aldı. Yeni sezon onayı da yakında gelecektir.
Lise dizileri, Since Hababam Sınıfı
Seyircimiz lise dizilerini sever. Hababam Sınıfı’nın başlattığı bir gelenek var her şeyden önce. Koçum Benim, Hayat Bilgisi, Arka Sıradakiler, Pis Yedili ve son dönemde Hayat Bazen Tatlıdır gibi diziler de bunu gösterdi. Dünyada da Türkiye’de de belli klişeler üzerinden gider. Tayfa ya da çete diyebileceğimiz isyankar bir arkadaş grubu, onların arasına katılan ve sonradan bozulan ideal öğrenci formu, gençleri bastırmayı düşünen, yok sayan, çıkarcı okul yöneticisi. Ha bir de Mahmut Hoca geleneğini sürdüren idealist öğretmen modeli.
Aşk 101 de bu klişelerin bazılarını kullanmış doğal olarak. Ama dediğim gibi bu türün neredeyse olmazsa olmazı oldukları için fazla sırıtmıyor. Bu diziyle benzerlik gösteren Hayat Bazen Tatlıdır’da senaryo yazarlığı yaptığımda ben de kullandım.
Okul yöneticisine karşı özellikle özür sahnelerindeki sertliği, öğretmenlerle alkol içme seanslarını gerçekçi bulmayanlar da oldu. Ortalama bir lise hikayesi için fazla bulunabilir ama bence sinemasal gerçeklik içinde abartı değil. Zaten onları film karakteri yapan sıra dışı tercihleri çünkü.
90’larda dizi olmak?
Dönem meselesine biraz değinmiştim. Bu dizi 90’ları anlatmak isteseydi dönem özelliklerinin bittiği, karakteristik olmayan bir geçiş dönemini (1998) seçmezdi. Mesela yine senaryosunu yazdığım Doksanlar dizisi üzerinden bir karşılaştırma yaparsam, Doksanlar tamamen dönemin atmosferini, duygusunu, ikonlarını, modasını, ruhunu yaşatmayı hedefliyordu. Orada hikaye ikincil, dönem birincil unsurdu. Orada da bir liseli grup yan hikaye olarak yer alıyordu ama kenar mahallede, Türkiye ortalamasına yakın bir çevrenin çocuklarının hikayesiydi. Dolaysıyla kartlarla arkadaşlık teklif edilen, nihai amacın el tutmak olduğu, içki yerine çay partisinin trend olduğu bir dünyaydı o. Aşk 101 kentin daha üst, marjinal kesimlerinin hikayesi.
Örneğin Arka Sıradakiler çok daha sert hikayeler anlatıyordu. Ama o da kenar mahallenin yoksul, itilmiş, kaybedenlerinin hikayesiydi. Şiddetin sert, aşkın delikanlı, cinselliğin sıfır olduğu bir dünya. Arka Sıradakiler demişken, Aşk 101’in yönetmeni Deniz Yorulmazer’i o setten tanıyorum. Sektöre yeni başlayan bir asistan olarak geleceğinin parlaklığına dair işaretleri veriyordu. Ufak Tefek Cinayetler’de de Ali Bilgin’le birlikte başarılı performans göstermişti.