Aşk yine kazanır mı?
“Seni bilmiyorum ama benim seninle evlenmem lazım” dedi yakışıklı oğlan (Birkan Sokullu)… Ne güzel bir teklif bu! Kadınların bu teklifi almak için bin takla attıkları günümüzde! Oysa ilk karşılaşmalarında “Bu çocuk bana fazla” diye düşünmüştü esas kız (Farah Zeynep Abdullah)… “Tımarhaneye gelin mi getireceğim bu güzel kızı” demişti çocuk… Tabii dizi kaderi diye bir şey var… Bazen muhteşem oluyor o yazgı. Ve yakışıklı oğlanla dünya şekeri kızı aynı apartmanda bir araya getirdi kaderin o şık motifi. Siz siz olun biriyle karşılaşınca “Bu bana eksik, fazla” demeyin. Deneyin! Olmazsa olmasın ama denenmiş olsun, yargıda kalmasın tecrübeniz. Masumlar Apartmanı bize bir kez daha gösterdi… Sevgi ve aşk varsa engeller, sorunlar, olmazlar yok oluverir. Ve kişiler beraber olmak için çözüm üretir. Gerçek hayattaki gibi oğlanı ya da kızı hizaya getirmek için yorulmaz zihinler. Çünkü aşk yürekle yaşanır, planlar dizisiyle, kişisel gelişim kitaplarının önerileriyle değil. Sürekli karşınızdakinin suyuna giderek yürüttüğünüz ilişkinin nehrinde boğulursunuz. Diziler burada önemli bir yol rehberliği yapıyor aslında. Sevginin neler yaptırdığını seriyor gözlerimizin önüne. “Çünkü” ve “eğer” tarzı sevgi anlayışına kocaman bir paragraf; “rağmen” türü koşulsuz sevgiye sayfalar ayırıyor.
Masumlar Apartmanı’nda sadece aşk yok! Bolca temizlik var bir kere. Mesela ben dizi ya da film izlerken çay varsa karakterlerin önünde çay isterim, kahve içiyorlarsa kahve yapmak için kalkarım yerimden. Şarap, peynir, kek, pasta, makarna… Ne varsa ekranda bir süre sonra olur benim de soframda. Çok ciddiyim! Yiyecek üreticisi olsam bütün reklam bütçemi dizilere yatırırdım. Eminim tek obur ben değilimdir. Masumlar Apartmanı ile bu görüşümü genişletiyorum. Deterjan üreticilerine de tavsiyem aynı yönde. Pazar günü başladım ben diziye. Tam kahvaltıda. Planım şuydu; kahvaltı bitecek, kahveler içilecek, kitap okunacak, sosyal medyada bolca ahkam kesilecek.
Gelin görün ki Safiye (Ezgi Mola) öyle bir temizlik yaptı ki, bir gün güzel canımın tuvalet temizleme hayali kuracağını hiç düşünmemiştim. Oldu mu oldu… Gittim markete… Meğer ne çok çeşit varmış. Çamaşır suları bile rengarenk. Yoğunu, hafifi, jel formülü sıvısı, ilaçlısı, ilaçsızı… Hepsinden topladım. Sanırsınız annem elime para verdi, gofret almaya gittim. Bendeki heyecan o boyutta. Neyse akşama ev tertemizdi. Temizlik yapmıyor değilim ama ne yalan söyleyeyim öyle çamaşır sularıyla filan da girişmiyorum ortalığa normalde. Sopalı bir dolu teçhizatım var onlarla hallediyorum. Bu sefer Safiye gibi yere gömüle gömüle sildim mermerleri. Ciddi stres attırıyormuş onu gördüm. Bir de kapsamlı temizlik yapan bir ev kadınının başka hiçbir şeye vakti olamayacağını iyice idrak ettim. O yüzden hanımlar, siz siz olun, bu işte de dengeden şaşmayın, hayatınızı ciğerinizi paralayan deterjanların içinde geçirmeyin. Varsın fayanslarınız geleceğinizden daha parlak olmayıversin. Ortanca sehpanız biraz tozlu kalsın. Hiç bir şey yapamasanız bile, gökyüzüne bakarak bir kahve keyfi yapın her gün elinizden bezi bırakıp.
Aldatılan kadının intikamı
Cansu Dere’yi çok severim. Karakteristik bir duruşu var bence. Öyle ortalığa çıkıp sürekli gerekli gereksiz açıklamalar yapmayışı, mesafeli hali ve bunu doğal bir üslupla ortaya koyması hoşuma gidiyor. O yüzden diziden umutluydum. Hatta “Sen Çal Kapımı” yerine onu mu izlesem diye bile düşündüm. Maalesef sadece 15 dakika izleyebildim. Karanlık ve sıkıcı geldi dizi bana. Tabii bir kez daha deneyeceğim...
Bu hafta sonu da hepimize keyifli seyirler diliyorum.