‘Bu hayat benim ve yaşıyorum’ diyenler burada mı?
İnsanın kendi yolunda ilerlediği, hayattan zevk alarak yaptığı şeyleri yaşaması ne güzel şey! Athena’nın “Ben böyleyim, kendi yolumda’ şarkısını da bu yüzden seviyorum. İnsanın biraz da eğlenceye vakit ayırması, izlediği tiyatro oyunu, film ve diziyle nefes alması ve biraz da müzikle hayata karışması gerekli bence. İşte ben de bu hafta,i büyük keyifle takip ettiğim etkinlikleri sizler için bir araya getirdim. Cem Yılm’z'ın “Erşan Kuneri” sini izledim, Erdal Beşikçioğlu’nun bu yıl sahneye koyduğu “Acting” ve Uğur Kanbay’ın bol ödüllü “Eylül” oyunlarını izledim. Ve tabi ki müziğe doyduğum Mercan Dede, Ceza ve Hayko Cepkin konserinde eğlendim. Taa Eskişehir’e giderek, Yolo ekibinin 90’lar partisinde coştum! Bir bakalım o zaman neler neler olmuş…
Yeşilçam’ın lezzetine, Erşan Kuneri’ce bir saygı duruşu!
Netflix’te yayına giren ve uzun zamandır izlemek için merak duyduğumuz “Erşan Kuneri”, izleyicilerle buluştu. Cem Yılmaz’ın “G.O.R.A.” filminden fırlayan karakteri olan ve ‘mavi donun var mı, pornocu muyum ben’ gibi replikleri dillere pelesenk olan Erşan Kuneri, sekiz farklı hikaye ile dizi olarak karşımızda. Günümüze bir Yeşilçam esintisi getiren, o günleri hatırlatan ve izleyiciyi duygudan duyguya sokan dizi, farklı ve güzel hikaye kurgusuyla beğenimi kazandı. Cem Yılmaz’ın Karakomik Filmler’den bu yana farklı tarzlar denemesini aydınlık buluyorum, her zaman yeni ve dinç olmak önemli. Ama ona ayak uydurmak ve vadettiğin projenin halka doğu ulaşması da en önemlisi. Erşan Kuneri izleyiciyle bağ kurabilen, ama bazı filmleriyle de uzak kalan bir iş olmuş. Erşan’ın 80 yılı sonrası hapisten çıkıp daha farklı filmler yapma isteğiyle başlayan yolculuğu güzel kurgulanmış. Dizinin final bölümündeki verdiği mesajlar çok önemli. Bir yönetmenin sürekli azarlayarak herkese direktif vermesi ve tüm sinirini herkese yansıtması çok acımasızca bir şey. Bu sırada Erşan’ın kurduğu cümleler, sektörün iyi gelişip, gerginlik olmadan daha gururla o projeden bahsedilebilmesi adına önemli…
Ezgi Mola ve Merve Dizdar, bence girdikleri projeye bambaşka renk katan müthiş iki oyuncu. Bolca ağlatıp bolca güldüren iki oyuncunun performanslarını hayranlıkla izledim. Oyunculuk anlamında der veren cinsten sahnelerle diziye renk Katan Dizdar, en çok “Kuru Murad” filmindeki performansıyla beni benden aldı. Zafer Algöz’ün “Pek Yakında” filmindeki hayranlık duyduğum ‘Ahbel Sonel’ performansını bir bölümde yaptığı dakikalar, beni aşırı eğlendirdi. Bölümler içerisinde en çok eğlendiğim “Kooperatif Kemal” filmi, senaryo olarak da çok özenli yazılmış. Çağlar Çorumlu’nun filmde canlandırdığı ‘Köylü Kızı Nazlı’ karakteri de izleyiciyi kahkahaya boğan cinsten. Nilper Şahinkaya ve Uraz Kaygılaroğlu’nun “Aynen Aynen” dizisinde çok sevmiş, ayrılmaz ikili olduklarını söylemiş ve daha uzun bir projede ‘Bir Kadın Bir Erkek’ tadına ulaşabileceklerini söylemiştim. Erşan Kuneri için yeniden bir araya gelen ikili, fark yaratan cinsten karakterleri ve performanslarıyla yeniden kalbimi kazandılar. Ayhan Işık’ın dublörü tiplemesiyle diziye dahil olan Bülent Şakrak’ın kattığı rengi de görmezden gelmemek gerek.
‘Acting’ meraklısı mahkumların tuhaf hikayesi
Erdal Beşikçioğlu’nun genel sanat yönetmenliğini üstlendiği Tatbikat Sahnesi’nin oyunları, bana her zaman farklı, uniq ve sıra dışı geliyor. Bu sezon takip ettiğim “Miriam Yasta” ve iki kez izlediğim “Küvetteki Gelinler”, izleyiciyi büyüleyici bir yerde bırakan, iliklere kadar dramasını hissettiren ve uzun süre etkisinden çıkamayacağınız türden oyunlar aslında… Hem hikaye açısından, hem de büyüleyici performanslarla beraber inanılmaz oyunlara imza atılıyor Tatbikat Sahnesi’nde. Ve nihayet uzun zamandır izlemek istediğim “Acting” oyununu da izledim. Erdal Beşikçioğlu’na Fatih Sönmez ve Meli Bendelli (Ahmet Melih Yılmaz) nin eşlik ettiği oyun, ‘olmak ya da olamamak’ sözü üzerinden oyunculuğu ve hayatı sorguluyor. Hapse düşen oyunu ve yönetmen Robert, dolandırıcı Gepetto ve dilsiz Horace ile tanışıyor. Gerilimli başlayan Gepetto ve Robert arasındaki ilişki, Gepetto’nun Robertt’in oyuncu olduğunu öğrenmesiyle değişiyor. Oyun, ‘acaba oyuncu olmak isteyen Gepetto, Robert’in direktifleriyle daha önce hiç girmediği şekillere nasıl bir anda girebilecektir?’ sorusu üzerinden bağ yakalamaya çalışıyor.
Epizotlarla dolu Acting; izleyiciye yalnız olmanın verdiği hasarları, hırsların kurbanı olup ‘nasıl yeniden hayat kurabilirim?’ sorusunu ve geçmişteki acıların bugünde verdiği hisler üzerinden hikayeler bütünü sunuyor. Yaşadığımız kötü bizden bir şeyler götürdüğü gibi, bize yeni duygular ve hırslar da ekliyor. Acting’i izlerken aslında, bitmiş olduğunu hissettiğimiz hayatların bir anda nasıl yeşermeye başladığını görüyoruz. Bir hapis odasını andıran güzel bir dekora sahip olan oyun, reji başarısı ve kullanılan müziklerle de adeta büyük bir renk yakalıyor. Fırtına gibi eserek adeta oyunculuk dersi veren Erdal Beşikçioğlu, izleyicisini, büyülemeyi başarıyor. Oyunun büyük sürprizi ise, ilk defa sahnede izlediğim Fatih Sönmez oldu. İlk başta anlamakta zorlandığım karakterini ilerleyen dakikalarda öyle bir oynadı ki, Gepetto’nun sahnedeki dönüşümüne ve olmaz dediği ne varsa oldurduğunu gördüğümüz görsel bir şov yaptı adeta. Bence daha çok film, dizi ve tiyatro projesinde görmemiz gereken, değeri bu oyun sayesinde fark edilebilecek başarılı bir oyuncu Fatih Sönmez. Ve oyunun sessiz kahramanı Meli Bendelli… Kattığı sürprizler, karakterin sessizliği içerisindeki bu büyük sessiz çığlık ve ‘suskunluğun asaletimdendir’ temsili o kadar güzeldi ki… Ve bu üç oyuncunun sahneden izleyiciye verdiği o haz dolu seyir hissi, özellikle üçlünün ‘Stayin Alive’ şarkısıyla yaptıkları muhteşem dans gösterisi ve eğlendikleri o dakikalar… Gördükten sonra asla pişman olmayacağınız, gerçek bir oyunculuk dersi veren büyülü bir oyun “Acting”…
Eylül’de Kasım’a, hayatının peşinden gitme öyküsü…
Hayat, hiç istemediğiniz bir bedende ve hiç istemediğiniz davranışları size dayatmaya kalksa ne yapardınız? Bizi biz yapan anılarımız, yaşadıklarımız ve hayallerimiz bir araya geldiğinde aslında kendini bulur insan. İşte Kasım’ın Eylül’e dönüşüm hikayesinde de bundan çok fazla doneyi keşfediyorsunuz. SFRPZTF’in uzun zamandır oynanan bol ödüllü oyunu “Eylül” ü nihayet izleyebildim. Trans bir kadın olan Eylül’ün hikayesini hem kaleme alan hem de oynayan Uğur Kanbay, aldığı ödüllerin hepsini sonuna kadar hak ediyor. Zorluklarla dolu bir yaşama sahip trans bir kadının yaşadıkları, kimi zaman gülünç gelse de kimi zaman can acıtıcı ve ağlatıcı olabiliyor. “İnsan En Çok kendine kızıyor” cümlesini kuran Eylül, seks işçisi olma macerasından girip askere gitmemek için süründüğü dairelerdeki macerasını da anlatıp finalde yaşadıklarından yola çıkarak bir ‘meddah’ kılığında ulaşıyor izleyiciye. İki perde boyunca dolu dolu hikayeler keşfedebileceğiniz Eylül’de Uğur Kanbay’ın adeta bir bütün olduğu Eylül performansı, nefesleri tutan efsane bir izleti oluveriyor. Aynı zamanda rejinin de ışıklarla beraber Kanbay’a eşlik edişi de bir harika.
Eylül’in anneannesiyle olan hikayesi en canımı acıtan ve içinde çıkılmaz bir his yaratan türden oldu. ‘Sepet sepet yumurta sakın beni unutma…’ şarkısını söyleyerek üzün havası oluşan oyun, bir anda Kanbay’ın renkli performansıyla kahkaha şölenine de dönüşüveriyor. Dengesiz duygu değişimine hayran kaldığım gibi, Kanbay’ın seyirci ile sohbet erme şekli ve oyuna seyirci hikayeleri de dahil etmesi bambaşka bir reaksiyon katıyor. Oyunda ara ara ‘Kaç olduk?’ diye sorup ‘İyiyiz’ cevabını kendi kedine veren Eylül’ün ağaç-kadın-ev-baca dörtlüsünden oluşan çizimi de, ayrı bir merak hikayesi olarak oyunda ışıldıyor. Aşık olduğu kuşçu ile yaşadıklarını dinlerken, başımdan sanki kaynar sular indi. ‘İdealist gacı’ olduğunu söylediği dakikalarda hayranlık duydum…. Uzun süre etkisinden çıkamayacağım bir oyuncu Eylül, başta Uğur Kanbay olmak üzere herkese bol alkış!
Mercan Dede, Ceza ve Hayko Cepkin’i bir araya getirdi!
AB Türkiye Delegasyonu, Avrupa Günü için Ankara’da şahane bir konser organize etti. Müziğin kendi alanlarında adeta fenomenleşmiş isimleri Mercan Dede, Ceza ve Hayko Cepkin’i bir arada izlemek, olağanüstüydü. ODTÜ Vişnelik’in çim alanlarında büyük bir haz ve keyif yaşatan konserde, sufi müzikleriyle efsane bir açılış yapan Mercan Dede, gece boyunca sahnedeydi ve bi nevi konser sahibiydi. Ceza’nın sahneye çıkmasıyla bir anda konser alanı ayağa kalkıp inlemeye başladı. Rap müziğine doyan cinsten hepimiz bağıra bağıra şarkıları söylemeye başladık. Hayko Cepkin ise semazenle beraber sahneye çıkarak, bir efsane olan “Melekler” şarkısıyla açılış yaptı. Müziğe doyduğumuz konser, Üçlünün bir araya gelip “Aldırma Gönül” şarkısına yaptıkları düetle son buldu. Her sanatçının kendi ustalığını koyduğu konser, geride hepimize büyük bir anı bıraktı.
Eskişehir’de parti dünyası Yolo ile başka bir hava kazandı!
Müzik ve parti dünyasına yeni bir soluk katan, oyuncu Melis İşiten ile sinema eleştirmeni Polat Öziş tarafından kurulan “Yolo”, İstanbul’da harika parti organizasyonlara imza atıyor. Özellikle 90’lar müzikleri ve günümüz alternatif rap şarkılarıyla katılımcılarını eğlendiren Yolo, bu kez Eskişehir’e ışınlandı. Hostluğunu İşiten’in oyuncu meslektaşı Doğaç Yıldız ile beraber yaptığı “Yine Şişe Bitecek” partisi, katılan herkese çok iyi geldi. DJ kabininde bulunan oyuncu Eren Demirbaş, kimseyi yerinde durduramadı ve saatlerde dans ettirdi. Beni de Ankara’dan Eskişehir’e bir günlük götüren bu büyülü parti rüzgarı, organizasyonun kendi kurguladığı oyunların da yer aldığı keyifli bir vakit sundu. Bana da hem kültürel bir Eskişehir gezisi yaparak nefes aldıran bu vesile, partilemenin hayatın bir parçası olduğunu da yeniden hatırlattı.