Dünyayla Güçlü Kadınlar Arasında
Disney Plus’ın iddialı dizisi Dünyayla Benim Aramda’nın bir sezonunu sonunda bitirdim. Hiç yalan söyleyemem, ilk iki bölümü izlediğimde prodüksiyon ve Buğra Gülsoy’un oyunculuğu dışında hayal kırıklığı yaşadım. Ama izlemeye devam ettim. Bölümler ilerledikçe hikayenin içine girdim, stylinge hayran kaldım, prodüksiyon, sanat, görüntü yönetimi ve rejinin uyumuyla keyiflendim. Oyunculuklar lezzetli bir hal almaya başladı. Hafsanur Sancaktutan’ı Aşk Ağlatır’da çok beğenmiştim ama Dünyayla Benim Aramda’dan sonra her yaptığı işi takip etmeye karar verdim. Çünkü doğallığıyla insanı etkiliyor.
“BİZ DE VARIZ” DEDİKLERİ BİR İŞ
Dünyayla Benim Aramda güçlü, çok güçlü bir kadın hikayesiymiş aslında. Oysa ilk iki bölümde izlediğimiz şey; sevgilisini kaybetmemek için oyunlara başvuran bir kadının hikayesiydi. Sıradan bir romantik komedi diye düşünürken, finale giden yolda İlkin’in gücü ve merhameti aynı kalbin içinde besleyip, Demet Özdemir’in oyun gücüyle bunu izleyiciye geçirmesi bana “Oh be” dedirtti. Sinem’in Tolga’yı pohpohlama sahnelerine kahkahalarla güldüm. Buğra Gülsoy şahane bir Tolga karakteri yaratmış. Onun kendine güvensiz halleriyle, manipülatif beyni arasında sıkıştığı anları izlemek şaşırtıcıydı.
Ezcümle; Dünyayla Benim Aramda güçlü kadınların sahaya inip “Biz de varız ve en iyisini yapabiliriz” dedikleri bir iş olmuş. Daha fazla böyle hikayelerimiz olsun. Tüm ekibin emeğine sağlık!
Yürek yıkan bir yüzleşme: Kırlangıç
Selen Öztürk Beşiktaş’ta oturduğum dönemlerden komşum olması dışında, oyun gücünü çok sevdiğim bir oyuncu arkadaşım. Onu sahnede izlemeyi de çok seviyorum. O nedenle Oyun Atölyesi’nde Kırlangıç oyununa başladığında, bir de müziklerinde imzası olduğunu öğrendiğimde ben de heyecanlandım ve nihayet dün oyunu izledim. İspanyol yazar Guillem Clua Florida’daki Pulse gece kulübüne düzenlenen terörist saldırısından etkilenerek yazmış oyunu… Birkan Uz yönetiyor. Annesini kaybettiği için düzenlenecek anma töreninde Kırlangıç şarkısını söylemek için şan eğitimi almaya gelen Ramon’la eğitmeni Amelia arasında geçen sert, yürek yıkan, kimlikler ve özsaygıyı masaya yatıracağınız, anne ve oğul arasındaki kabul ve reddedişin savaştığı, acının ve sevginin yarıştığı çok sert bir yüzleşmeye şahit olacaksınız.
BU MAÇIN KAZANANI YOK
Bu öyle bir yüzleşme ki, kendinize sormadığınız tüm sorularla sizi baş başa bırakabiliyor. Uğur Kanbay, Ramon karakteriyle anneliğin bilinen kutsallığını paramparça ediyor oyunda… “Çocuğumu en çok ben seviyorum” diyerek kafasını kuma gömen ve çocuğunu tanımayan annelere de büyük tokatlar atıyor. Selen Öztürk, Amelia’yla altta kalmıyor. Sevginin saflığını korumak için sığındığı yolları bir bir sıralıyor. İki kişilik tenis maçı gibi izlediğiniz bu yüzleşmenin maalesef kazananı yok. Siz de oyun başladığı anda bunu biliyorsunuz. Sonuçta herkesin kaybettiği ama acının yarattığı hoşgörünün kazandığı bir dünya kalıyor hepimize… Oyunu izlemenizi öneririm ama giderken yanınızda mutlaka bir paket mendil olsun. Çünkü bizim salonda gözyaşları sel oldu.