Duygusuz, ürpertici ama ilk izlenimde oldukça çekici
Netflix deniz, derya... Sonsuz bir içerik evreni. O evrende bilmediğimiz, rastlamadığımız, arayıp da bulamadığımız, görüp de es geçtiğimiz, seçenekler arasında kaybettiğimiz sayısız güzellikte dizi ve film barındırıyor. Fakat gerçek değerini bulamayanların yanında, bazı şanslılar öne çıkıyor ki vasatlığı en çok izlenenler arasına girmesine engel değil. Arz talep tam da burada doğuyor işte... Söz edilince burun kıvrılan diziler/filmler izlenilirlikte tepeyi zorlarken, alkış tutulması gerekenlerin yeri genelde bir basamak geride.
Alışıldık senaryo ve karakterlerden bir nebze bile uzak olan yapımlar, beni kendine çekmeyi başarırken, işin içine bir de gerçek hikayeler girdi mi, izlenilesi olma derecesi yükseliyor. Bunlardan bir tanesi izleyeni içine alan ve etkileyici bir sonla geri tüküren dizi "Dirt John"...
İlk sezonunu uzun bir filmmişçesine hiç boşluk bırakmadan büyük bir zevkle izlediğim dizi üzerine bir şeyler yazmak için fazlaca geç kaldığımı söylemeliyim. Dizinin 2. sezonu çoktan yayınlandı bile. Aylar aylar öncesinde sıcağı sıcağına yazdığımda bende bıraktığı etkiyi çok daha iyi yansıtabilirdim ancak bu yazıda bunu ne derece başarabilirim emin değilim. Fakat 2. sezon için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. İlk sezonla kıyas dahi yapılması komik kaçacak 2. sezonu, kendi başına değerlendirdiğimde de fikrim değişmiyor.
Dizinin ilk sezonu John Meehan'ın gerçek davasına ve Debra Newell ve diğer bazı kurbanlara karşı korkunç eylemlerine odaklanan bir podcast'e dayanıyor. Eric Bana kendisini tiksinerek izlettirecek kadar rolün içinde. Ancak ilk birkaç bölümde kafalarda şöyle bir soru oluşuyor; "Yoksa bu yanlış anlaşılmış iyi bir adam mı?" Duygusuz, ürpertici ama ilk izlenimde oldukça çekici.
Özellikle kadına karşı fiziksel ve psikolojik şiddetin hiç eksilmediği bu devirde, hemcinslerim için dizinin ürkütücü bir yanı da yok değil. Nihayetinde Newell ve sosyopat John Meehan arasındaki ilişkini anlatan "gerçek" bir hikaye.
Varlıklarını elde etmek için kadınları yalanlarla aldatarak ve manipüle ederek hayatını kazanan Meehan, hedeflerini bulmak için çevrim içi tanışma siteleri kullanıyor. Zengin ve başarılı bir kariyeri olan Newell ise son kurbanı.
Kızları Veronica ve Terra'nın taleplerini yerine getirmeyi öncelik edinmiş bir anne olan Newell, arkasında dört boşanma bırakmasına rağmen hala aşktan vazgeçmeyen bir kadın. Her şey öyle hızlı gelişiyor ki, Newell 2 ay içinde kendini John Meehan'la, yani "Dirty John"la evlenmiş buluyor. Aşk onun gözünü kör etmiş olsa da ailesinin gözleri son derece açık ve bu mükemmel görünen adamla ilgili bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyorlar. Ne olduğunu bulana kadar durmayacaklar...
Debra Newell'in karakterini izlemek zaman zaman sinir bozucu. O güçlü kadın her türlü kimliğini bu adamla kaybediyor. İlerleyen bölümlerde John'un ne yaptığını ve yaptığı şeyin yanlış olduğunu bilmesine rağmen kontrol edilebilir olmakta ısrarlı. Dizinin finali ise eminim izleyen herkes için büyük bir sürpriz olmasının yanında fazlasıyla ürpertici.
Yine gerçek bir hikayeye dayanan 2. sezon yazının başında da belirttiğim gibi biraz hayal kırıklığı. Christian Slater ve Amanda Peet, 2. sezonda Dan ve Betty Broderick'i canlandırıyor. Hikaye aslında çok bilindik... Fazlaca yaşanan ve artık duyduğumuzda şaşırmadığımız türden. Elbette sonunu saymazsak. Kocası tarafından genç bir kadın için terk edilen ve çocukları, evi de dahil olmak üzere elinden sahip olduğu her şey alınan bir kadın Betty...
İzleyici olarak Betty'nin yaşadığı bu kabusa nasıl bir tepki verdiğini ve nereye sürüklendiğini izliyoruz. Ancak bu hikayede bana kalırsa net bir iyi-kötü ayrımı yok. Daha çok ne seçtiğinle ve seçmediğinle, yapılan haksızlıkla nasıl baş ettiğinle ilgili daha çok. Kim mağdur, kim değil karışıyor hikayede... Mağdur bir kadından çok kıskançlıktan gözü dönmüş bir kadın resmediliyor bana kalırsa ve bilinçli bir karanlık tarafa geçiş söz konusu olduğunda ortada bir haklılık kalmıyor...