Gönül diliyle birini sevmek…
İmkansız da olsa delicesine sevmek, aşık olmak ve o aşk uğruna hayatını yok saymak… Gönül bu, laf geçiremiyor bazen insan. Ama mutlu olma fırsatını yakaladığı anda da, bırakmak ve ondan kopmak istemiyor insan. Bu yazımda sizlere, Netflix Türkiye’de yayına giren yeni yerli filmimiz “Gönül” olacak… Tatile çıktığım ve kendimi dinlenmeye verdiğim bu noktada aslında, film izleme planım yoktu. Ancak çok uzun süredir beklediğim Gönül’ü izleyebilmek için bir yol buldum ve film arası verdim tatile...
Sümbül ve Piroz’un müzikle başlayan aşkı
Yönetmenliğini; daha önce Barış Kaya ile beraber yönettikleri “Rauf” filmiyle tanıdığımız, ardından “Mukavemet” filmiyle 41. İstanbul Film Festivali’nde açılış yapan Soner Caner’in üstlendiği Gönül, yıldız kadrosuyla da dikkat çekiyor. Antalya’nın bir köyünde çekimleri gerçekleşen filmde başrolleri ise; Hazar Ergüçlü, Erkan Kolçak Köstendil, Bülent Emin Yarar, Selim Bayraktar, Ali Seçkiner Alıcı, Asiye Dinçsoy ve Şevval Sam gibi isimler paylaşıyor. Göçebe bir yaşam süren ailesiyle yaşayan Piroz’un hayatına odaklanarak başladığımız filmin hikayesi, Piroz’un berber ağabeyi ile beraber düğünlerde kemane çaldığını öğrenmemizle devam ediyor.
Bir hayalete aşık babası, kendi dertlerine dönmüş aile bireyleriyle mutlu mesut kendi halinde bir hayat süren Piroz’un hayatı, gittiği bir düğünde değişiyor. Bu düğünde farkında olmadan kendi kendine şarkı söyleyen Sümbül’ü görüyor Piroz. “Hay nigi nigina nigina na, Na Na na nanana nigi na na…” diye birbirlerine şarkı söyleyerek aşık olan Sümbül ve Piroz, imkansız bir yola çıkıyorlar. Çünkü Piroz’un gittiği düğün, Sümbül’ün düğünüdür. Araya giren töre, batıl inançlar ve cahillik, Sümbül ve Piroz’un aşkının önde engel gibi dursa da, bu aşkın kavuşma töreni gerçekleşebilecek midir? Film aslında hem bu aşkın peşine düşerken, bir yandan da karakterlerin kendi hayatlarına ve iç dünyalarından da hikayeleri sunuyor. Böylece evrensel bir dil yakalayan film, zamansız ve mekansız bir dünyada aşkın anlamını sorgulayıp bir yandan da o anlamı arıyor.
Sanat yönetimi büyük dikkat çekiyor
Bu dünyadan olmayan özellerin bayram dolu hikayesini anlatan Gönül , harika bir masala çağırıyor izleyeni. Sümbül ve Piroz aşkının doğuşu ve bu aşkın imkansız yolculuğunda, zamansız-mekansız bir yolda hayallere dalıyoruz aslında. Finde genel itibariyle Bosnalı yönetmen Emir Kusturica ve bizden Ezel Akay’ın filmlerini andıran bir dil de hissedebiliyoruz, ki aslında filme bu şekilde bir yön vermek güzel olmuş. Bu masalsı destanı izlerken aslında, hikayenin içinde kaybolmayı ve keşif yapmayı çok sevdim. Önceki iki filminde de kamera kullanımını ve farklı hikayeleriyle başarılı bulduğum Soner Caner, tek sekansta çekilen “Mukavemet” filmindeki çekim tekniğine benzer bir tekniği Gönül’de de uyguluyor.
Filmdeki sekanslar ve kamera dönüşleri çok başarılıydı özellikle. Hikaye ve dil açısından “Rauf” taki benzer naifliğe yaklaşan Caner, Anadolu hikayelerini barındıran yeni film hikayelerine devam etmeli bence. Gönül’de belki de en çok beğendiğim şey ise, sanat yönetmenliği oldu. Özellikle göçebe yaşam süren Piroz ve ailesinin yaşam alanları, berber dükkanı ve arkası otomobil tasarımlı at arabası gibi detaylar çok iyiydi. Ayrıca saç ve makyaj konusunda da oldukça iyi çalışılmış, özellikle Selim Bayraktar’a yapılan saç ve makyaj gerçekten değişimi sergiliyor. Filmdeki hikaye dizilimi ve senaryo başarılı aslında. Sümbül ve Piroz’un arasında başlayan aşk, ki tanışma sahneleri harikaydı, imkansız gibi görünen ama mümkün olabilmesi için çabalar verilen bir aşk aslında. Kız isteme sahnesinde erkek tarafının kızı türkülü bir şekilde isteme hali aşırı tatlıydı mesela. Kirletildiği söylenen kızını ahıra kapatan ailenin, batıl inançlar doğrultusunda kızlarının büyülendiğini iddia etmesi ve bunun üzerine büyük aşkın kavuşması hikayesi de merak uyandırıcı bir süreçte ilerliyor. Bülent Emin Yarar’ın canlandırdığı baba karakteri, aşkını o kadar güzel yaşıyor ki içinde, filmdeki belkide en büyük hissedebileceğimiz aşkı burada buluyoruz. Bu aşk aslında bence, Sümbül ve Piroz’un aşkından çok daha güçlü, ki final sahnesinde bu aşkın gücünü görebiliyoruz. Final sahnesinde ‘Seyran’ adlı Kürt türküsü eşliğindeki cenaze, hem duygusal açından hüzün dolu hem de bir kavuşma anı müjdesini izleyenle buluşturması açısından değerli olmuş. Sahnede tüm oyuncular o kadar güzel hissetmiş ki o duyguyu, izleyici olarak o ana kapılıp karakterlerle dans ediyorsunuz adeta.
Filmin tek büyük sıkıntısı aslında, finale doğru giderken zamanlama sorunu. Bir olayın çok çabuk gelişmesi ama bu sırada diğer bir olayın çok yavaşlaması sorun oluşturuyor. Özellikle finalde; Sümbül’ün babasının Piroz’un köyünü basmaya gelmesi haberi ve Piroz’un babasının mezarlıkta yaşadıkları ve tüm ailenin köyü terk etme süreci arasındaki zaman problemi, ciddi bir şekilde hissediliyor. Ufak tefek mantık hatalarını pas geçersek, aslında bir konuda da Şevval Sam’a dokunmam gerekiyor. İlk başta tanımakta zorlanıyoruz, çünkü gerçekten iyi bir makyaj yapılmış oyuncuya. Selim Bayraktar ile didişen karı-koca karakterleri açısından güzel bir iki olmuşlar ve kavga sahneleri de oldukça renk katıyor filme. Ancak Sam’ın oynadığı karakterin içi hiç doldurulmamış. Bir süre sonra bu karakterin hikayedeki varlığını sorguluyoruz. Mesela Asiye Dinçsoy’un karakteri oldukça doluydu, kocasıyla olan sahnelerde hikayeye verdiği destek ve Sümbül ile iyi niyetli görümcelik sahneleriyle… Tabi ki bu noktalar filmi alaşağı edecek derecede büyük değiller, ama dikkatimi çeken bazı noktalar olduğunu söylemeden de geçmemeli.
Hazar Ergüçlü ve Erkan Kolçak Köstendil uyumu
Sümbül ve Piroz’un müzikle başlayıp müzikle süren aşklarına, Hazar Ergüçlü ve Erkan Kolçak Köstendil’in başarılı performanslarıyla beraber tutuluyoruz. Evet büyük ve destansı bir aşk izlemiyoruz ama naif ve dokunan bir aşkı sundukları için ve birbirleriyle uyumlarını da hissettiğimiz için iki oyuncuyu tebrik etmek gerek. Hazar Ergüçlü, deli dolu Sümbül’e hayat verirken karakterini adeta yaşamış. Sesini iyice geliştirdiğini hissettiren Ergüçlü, özellikle finalde söylediği ‘Seyran’ türküsüyle izleyene duygu seli yaşattırıyor. Baba karakterine hayat veren Bülent Emin Yarar, karakterini o kadar iyi hissediyor ve anlatıyor ki, filmde tek kişilik büyük bir performans sergiliyor. Karakterin ölecek kadar içinde yaşadığı büyük aşkı öyle bir hissettiriyor ki, aşk dilinden konuşuyor izleyiciyle. Aşırı bayıldım Selim Bayraktar özellikle şive ve saç-makyaj anlamında karakterine o kadar ısınmış ki, hemen karakteriyle izleyenlerin kalbini kazanıyor. ‘Toz Bezi’ filmindeki yüz ifadesi hala gözümün önünden gitmeyen, ardından yer aldığı her projede farkını ortaya koyan ve ayrıca komedide de kendini kanıtlayan Asiye Dinçsoy’a da bol alkış. Özellikle Hazar Ergüçlü ile kıyafet deneme sahnesindeki performansını çok sevdim. Ayrıca Ali Seçkiner, Nazmi Kırık ve Ferit Kaya da beğenimi kazanan güzel performanslarla filmdeler.
Sıcak yaz günlerinde, sıcacık bir masal izlemek isteyenlere iyi gelecek olan Gönül, benim açımdan Netflix sınıfını geçen projeler arasında. İçinde kaybolacağınız, yeni hikayeler keşfedebileceğiniz ve yer yer gülüp yer yer ağlayacağınız duraklarıyla dolu naif bir hikaye var filmde. Çok abartılı olmaması, doğal ve samimi olması yerinde olan ve müziğe doyacağınız bir masal zamanı derseniz, Gönül güzel bir seçenek olacaktır.