Hababam Sınıfı tılsımlı mısın?
Defalarca izlediğiniz, neredeyse her sahnesini ezberlediğiniz ancak televizyonda kanallar arası bir gezinti yaparken rastladığınızda orada takılı kalıp, bilmem kaçıncı kez olmasına rağmen, ilk kez seyrediyormuşçasına keyif aldığınız kaç film var?
Samimiyetiyle hem kalp, hem izleyici çalan, aynı müzikle hem ağlatan hem neşelendiren kaç film? Hababam Sınıfı desem? Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam Sınıfı Tatilde? Peki, Hababam Sınıfı Güle Güle'ye ne dersiniz?
Cevap tümden "Hababam Sınıfı"... 2020'de dahi reytinglerde ilk 3'e girmeyi başaran bu kendinden tılsımlı film, usta yönetmen Ertem Eğilmez tarafından 1975'te sinemaya uyarlandı, yani tam 45 sene önce. Öyle sevildi ki, ilerleyen yıllarda birçok devam filmi çekildi.
Hababam Sınıfı, Türk sinema tarihinde komedi türünün en unutulmaz filmi olarak rüşdünü ispatladı ancak bu sadece filmin büyüsü değildi. Film öncesinde de yazı dizisi, kitap, müzikal ve tiyatro gibi alanlarda sayısız başarıya imza attı.
Dolmuş Dergisi'nde küçük bir masada Rıfat Ilgaz'ın kaleminden dünyaya geldi Hababam Sınıfı ve büyüdü, büyüdü, büyüdü... Nasıl mı? İşte hikayesi:
Yıl 1956... Rıfat Ilgaz Dolmuş isimli mizah dergisinde çalışıyor. Dergi de ismi gibi dolu dolu, kimler yok ki... Patron İlhan Selçuk. Aziz Nesin'den, Çetin Altan'a yazarından çizerine, sonraki yıllarda çokça ün yapacak isimler.
Rıfat Ilgaz yazı dizileri, öyküler, röportajlar, fıkralar yazıyor yazmasına da takma isimlerle. Egzoz, çamurluk, stepne, direksiyon gibi dolmuş parçalarından oluşuyor hepsi. Bir süre sonra Ilgaz, her hafta farklı bir hikaye yayınlamak yerine bir diziye başlamayı teklif ediyor patrona. İkisinin de ortak noktası olan yatılı okul hikayesi yazma niyetinde. İlhan Selçuk'un aklına yatıyor bu fikir. Adının da Hababam Sınıfı olmasında karar kılıyorlar. Hemen o hafta yayınlanmaya başlıyor Hababam Sınıfı... Stepne imzasıyla doğuyor...
1944'te basılan ve sadece 25 gün satışta kalabilen ilk kitabı yüzünden hapis yatan (Sebep: Kitabın isminin Sınıf olması, kitap kapağının kırmızı olması ve Devrim Kitapevi tarafından basılmış olması) 1940 kuşağının hızlı şairinden böylesi bir mizah çıkacağı kimsenin aklının ucundan geçmiyor. En yakınları bile bu hikayeleri Rıfat Ilgaz'ın yazdığını bilmiyor.
Kimsenin ondan şüphe etmemesi mutlu ediyor Ilgaz'ı. Adını sadece şiirlerinin altında görmeyi tercih ediyor ve hatta mizah öyküsü yazmayı kendisine asla yakıştırmıyor. Hababam Sınıfı'nın gördüğü büyük ilgi sonrası İlhan Selçuk öyküleri bir kitapta derlemeye karar veriyor. Artık takma ismin gereksiz olduğunu kitabın Rıfat Ilgaz ismiyle basılmasında bir sakınca olmadığını söylese de Ilgaz istemiyor ve kitap da dergide olduğu gibi Stepne ismiyle çıkıyor. 5 bin kitap neredeyse raflara bile konmadan su gibi satılıyor ve Ilgaz kitaptan ilk parasını da kazanıyor böylelikle.
Bir süre sonra yeni öykülerini de ikinci bir kitapta toplayan Ilgaz artık önüne geçilmez bir üne kavuşan eserine de sahip çıkabilmek için bu kez Stepne takma adı yerine kendi ismini kullanıyor. Ancak o da ne? Bab-ı Ali'nin demirbaşlarından olan kitapevi burun kıvırıyor hikayelere. "Nerede Stepne, nerede Rıfat Ilgaz? Bırak dostum bu işleri" diyor. Yetmiyor; "Rusçan fena değil, ilk kitabı iyi çevirmişin baktın iyi gitti, ikinciyi de sen yazdın" diye ekliyor. Yani Ilgaz, kendi kitabını Stepne isimli Rus bir yazardan çevirmiş olduğu iddiasıyla karşı karşıya kalıyor. -Mizah yazarının maruz kaldığı mizah-
Hababam Sınıfı yazı dizisi dergide tam 78 hafta aralıksız basılıyor. Ilgaz sağlık sorunları sebebiyle öyküyü sonlandırmak zorunda kalıyor. Bu öyküde öğrencilerin okul yönetimine başkaldırışı anlatılıyor. Ancak yazı dizisinin bitmesi Hababam Sınıfı'nın sonu olmuyor. Öykünün bitiş hikayesi sebebiyle okullarda Hababam Sınıfı kitaplarının okunması yasaklanıyor ve hatta öğrencilerin okuldan atılmasına kadar gidiyor iş.
Yıllar sonra bir müzikalle geri dönüyor Hababam Sınıfı. Tıpkı Dolmuş Dergisi kadrosu gibi, müzikalde de yok yok... Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda, Şevket Altuğ, Derya Baykal ve daha birçok ünlü ismin yer aldığı müzikalin müziklerini de Mazhar Fuat Özkan (MFÖ) yapıyor. Sonraki yıllarda Ulvi Uraz'ın teklifiyle Rıfat Ilgaz eseri tiyatroya uyarlıyor. İlhan Selçuk'un 31 Ocak 1966 Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşe yazısında övgüyle bahsettiği bu oyunda Zeki Alasya ve Metin Akpınar da yer alıyor. Hababam Sınıfı tiyatroda da başarıyı yakalıyor ve turneye çıkıp binlerce izleyicinin karşısında oyun sergileniyor. Bu esnada kitapların telifleriyle ilgili sorunlar yaşanıyor. Rıfat Ilgaz hem sağlığı hem de maddi sebeplerle zor zamanlar geçiriyor.
Hababam Sınıfı'na olan ilgi sinemacıların da dikkatini çekiyor elbet. 1966'da Atıf Yılmaz ve Orhan Günşiray eserin çekim hakkını satın alsalar da sansür engeline takıldıkları için proje gerçekleşmiyor. Sansür sebebi ise "Kel Mahmut". Öğretmene kel denmesini kabul etmiyor kurul. 1974'te bu işe el atan Ertem Eğilmez Kel Mahmut'u, Mahmut Hoca'ya dönüştürüp kolları sıvıyor. Film tiyatro kitapları ve romandan yararlanılarak uyarlansa da, aslına sadık kalma hususunda pek özen gösterilmiyor. Sonraki yıllarda Rıfat Ilgaz bu durumdan rahatsız olduğunu sıkça dile getiriyor.
Buna rağmen Hababam Sınıfı filmi de beklenen başarıyı yakalıyor. 28 hafta boyunca tüm seanslarda salonları dolduruyor ve ardından devam filmleri geliyor. Hababam Sınıfı birçok oyuncunun parlamasına, kendini göstermesine vesile oluyor. Müzikleri kulaklara yer ediyor. Yıllar yıllar sonra bile yeni versiyonları yapılıyor... Hababam Sınıfı'dan kimse sıkılmıyor...
Yediden yetmişe herkesin sevdiği bir efsaneye dönüşen Hababam Sınıfı'nın dünyada bir benzeri var mıdır şüpheli. "Böylesine büyük ustalarımızın kadrini ancak seng-i musallada biliriz" yazmıştı Yaşar Kemal, Ilgaz için. Bilindi mi, orası daha şüpheli...