İstanbul Sözleşmesi ve Michelle Obama
İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddeti sıfıra indirmek için imzalanan bizler için çok önemli bir sözleşmedir. Peki neden İstanbul Sözleşmesi deniyor? Çünkü sözleşme, 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalanıyor. Peki imzalayan 33 ülke patır patır yürürlüğe koyarken bizde neden bir türlü olmuyor? Çok basit bir mesele büyüyerek toplumda karmaşa ve kaosa neden oluyor?
Bizden korkuyorlar da ondan. Türkiye’de yaşayan 83 milyondan fazla insanın yaklaşık yarısını (%49,6) biz kadınlar oluşturuyoruz. Ve bir toplumda o toplumun uygarlık seviyesini kadın-erkek eşitliği ve kadına verilen değer belirler. Toplumun kadına verdiği görev ve sorumluluklar, toplumda kadının nasıl görüldüğü, algılandığı ve beklentileri sahip olunan uygarlığında aynasıdır. Bizim ayna oldukça kirli ve iyice temizlenmesi gerekiyor. İşte İstanbul Sözleşmesi'ni imzalamakla başlayıp, evden, okula eğitim ve yasalarla şekillendirilmesi lazım. Bunu konu uzmanlarına bırakıp dünyadan çok iyi bildiğiniz bir çiftten yaşanmış gerçek bir olaydan bahsedip neden korkulduğunun altını çizmek istiyorum.
Mutlaka bir yerlerde okuyanınız ya da sosyal medyadan duymuş olanınız vardır. Bilmeyenler için harika bir pazar hikayesi ama kıssadan hisse tadında. Tüm dünya Michelle Obama’yı ABD'nin 44. Devlet Başkanı Barack Obama'nın eşi olarak tanıdı. Michelle Obama aslında oldukça ilginç biri. First Lady olarak tanıdığımız Michelle Obama aslında hukuk mezunu. Michelle Robinson olarak Chicago'da dünyaya gelen bayan Obama, ilköğrenimini üstün zekalılar okulunda tamamlamış. Princeton Üniversitesi'nden ve Harvard Hukuk Okulu'ndan mezun. Eğitiminin ardından Chicago'ya dönerek ABD'nin bilinen bir hukuk firmasında ve Chicago Üniversitesi'nde çalışıyor ve Barack Obama ile de bu hukuk firmasında çalışırken tanışmışlar.
Bu girişi yaptıktan sonra esas olaya geliyoruz. İkili bir akşam her zaman ki rutinlerinin dışına çıkıp mütevazi bir restorana yemeğe gidiyorlar. Restoranın şefi kendileri ile konuşmak istediğini söylüyor. Başkan önce kendisi ile konuşmak istediğini düşünüyor sonra anlaşılıyor ki şef eşi ile konuşmak istiyor. Eşi ile konuşuyorlar. Michelle Obama sohbet bitince masaya dönüyor. Başkan da sonuçta bir erkek her erkek gibi biraz kıskançlık biraz da merakla ne konuştuklarını soruyor. First Lady bombayı patlatıyor, o benim eski erkek arkadaşımdı biraz konuştu diyor. Bu yanıt üzerine Obama da hafif gururlu bir şekilde "Onunla evlenseydin demek kocan bir aşçı olacaktı" diyor. Michelle’in bu sözlere verdiği karşılık ise şu oluyor; "Çok yanılıyorsun, eğer onunla evlenseydim Amerikan Başkanı o olacaktı" diyor.
Kadının adı yok, kadın anne ve babasına göz kulak olan evlattır, arkadaşlarının sırrını saklayan dosttur, annedir, eştir, evini de çekip çevirir, yeri gelir kariyerini hayallerini de gerçekleştirir. Babaanne, kayınvalide, anneannedir. Kadın merhamet, şefkat, uygarlıktır. Yaşamın müziği, tamamlayıcısı ve evrenin dengesidir.
Önce biz kendimize sahip çıkıp değerimizi bilmeliyiz. Kadın kadının kurdu değil destekleyicisi olmalı hayatın her alanında. Kendimizden başlayarak hem daha da gelişmeli ve geliştirmeliyiz. Biz değişirken değiştirebiliriz ancak.
Bu bekleyiş dönemini bir fırsat olarak görüp kendinize isteklerinize odaklanın. Şu anki halinizden memnun değilseniz, değiştirmeye şimdiden başlayın. Hayatınızdaki fazlalıklardan sizi aşağıya çeken negatif insanlardan kurtulun. Enerjinizi potansiyelinizi ortaya çıkaracak arayışlara girin. Her arayış yeni bir yoldur, eninde sonunda sizi hedefinize götürür. Hepimizin içinde çocuklarımızı, eşlerimizi ABD başkanı yapmaya yetecek akıl da güç de var. O zaman neden çok daha fazlasını kendimiz için de isteyip de yapmayalım. Mutlu keyifli pazarlar…