Karantina günlerine haftalık çizelge yaptım
Dünyayı kasıp kavuran korana ve zorunlu karantina sürecinde herkes kendi mücadelesini verip derslerini alırken, benim sınavım hiç beklemediğim yerden geldi. Yıllarca plaza yollarını arşınladıktan sonra en sonunda “Home Office” çalışma düzenine geçtim. Lansman süreci dışında haftanın 2-3 günü en fazla toplantılar için evden çıkarken sahip olduğum bu lüksün, ailece hapis kaldığımız 110 metrekarelik bir çilehaneye dönüşeceği hayatta aklıma gelmezdi.
Ev ilk haftadan sitcom’a döndü
Dedim ya, hiç çalışmadığım yerden geldi. Bu süreçte fark ettim ki, yaz tatili ve resmi tatiller dışında biz ailece bu kadar uzun süre birlikte vakit geçirmeye aslında hiç alışık değiliz. Buna evimizin dört ayaklı üyesi (kedimiz) Felix de dahil. O bile şaşkın! Hepimizin yapışık kardeşler gibi evde olması onu da tribe soktu. 16 yaşındaki oğlumuz Eren Galatasaray Yelken Şubesi’nde lisanlı rüzgar sörfçüsü. Okulda değilse antrenmanda, antrenmanda değilse yarışlarda, evden çok denizde yani. Eşim Barış, ya sette ya da senaryo toplantısında evde, kalan sürelerden de Youtube ve sosyal medyayı çıkarınca, günlük görüşme limitimiz maksimum bir saat. Hal böyle olunca; bizim ev ilk haftadan sonra sitcom’a döndü. Birbirimizin yeni yeni huylarını keşfettik. Meğer ne değişik insanlarmışız da, haberimiz yokmuş. Bozulurken günlük rutinlerimizin yerini farklı alışkanlıklara kaptırdık. Hayatımda pişirmediğim kadar yemek pişirip, kendi çapımda rekora koşarken temizlikte ve hijyende ise domez teyzeye bağladım. Bir yandan Zoom’da toplantı yaparken, bir yandan da saat başı gelen “Peki, ben sıkıldım şimdi ne yapalım?”, “Şimdi ne yiyelim?” sorularına cevap bulacağım diye helak oldum.
Korona değil yüksek doz görüşme götürecek
Terzi kendi söküğünü dikemezmiş ya, her krize bin tane çare bulup, bin bir soruna çözüm üretirken ben bu hale nasıl düştüm? İletişim dediğin aslında toplumun en küçük yapı taşı aileden başlamaz mı? Nerede kaldı etkili iletişim teknik ve taktikleri! Duruma acil el atmazsam ya bu evlilik karantina sonrası adliye de bitecek, ya da beni korana değilse bile bu süreçte aile içi yüksek doz görüşme götürecek. Haftalık bir çizelgenin üzerinde saat saat planlama ve iş bölümü yaptım. Artık haftanın üç günü yemekleri eşim Barış yapıyor. Temizliği de bölüşerek yapma kararı aldık. Herkes kendi odasından sorumlu. Motivasyon olsun diye temizliği en iyi yapanın başına ödül de koyduk. Temizlikçi de gelemediği için spor niyetine cam silmeye başladık. Bunun sebeplerinden birinin de, camdan bakıldığında karşıdaki apartmanın artık seçilmiyor olmasının da payı büyük tabi.
Her güne bir aktivite var
Sosyal medya ve internet kullanımına da sınırlama koyduk. Oradan artan zamanı ise hep birlikte epeydir yapamadığımız aktivitelere ayırdık. Salı günleri film gecemiz. Patlamış mısır eşliğinde her hafta birimizin önerdiği filmi izleyip kritiğini yapıyoruz. Çarşamba akşamları çekirdek ailenin göremediğimiz, uzaktan sevmek zorunda kaldığımız üyeleriyle (babaanne, dede, hala, kuzenler) görüntülü görüşmeye ayırdık. Perşembe akşamı herkes kendi arkadaşları ile Zoom Meeting’te özgür takılıyor. Cuma akşamları Playstation turnavası var, cumartesi ise kağıt gecesi. Pişti, blöf artık akla ne gelirse... Ne yazık ki, pazar geceleri ödev kontrolüne kurban gitti. Oğlumun okulunun uzaktan eğitim programı oldukça sıkı çıktı. Pazartesi akşamına da cumartesi oyununun rövanşı ya da kutu oyunlarından seçmece olarak belirledik.
Günde en az 2 saati birlikte ama kaliteli bir şekilde geçirmeye çalışıp, aralarda minimum bir saat molalar koyup birbirimizi görmüyoruz ki özleyelim. Şimdilik işe yarıyor, hatta önümüzdeki hafta aile yogası ya da meditasyonunu da programa alsam mı diye düşünüyorum. Yoksa bizimkilere fazla mı gelir bilemedim. Neyse alıştıra alıştıra deneyeceğiz. Koronaya olmazsa bile içinde olduğumuz bu yeni düzende birbirimize karşı bir bağışıklık geliştirdik. Darısı tüm ailelerin başına...