Aşklar ve köpekler…
İt yine ağustosa çıkmıştı, hani nasıl çıktığını sadece kendinin bildiği ağustos…
Sıcaktı ama çok sıcak, meydandaki yüce söğüdün gölgesinde, Çaykovski ile Şeker Ahmet Paşa sohbetteydi. Çaykovski göldeki kuğudan hatta uyuyan bir güzelden dem vuruyor, Paşa ise Barbizonları anlatıyordu. Biri müziğe, diğeri resme kattığı boyutu konuşuyordu. Etraftaki ahali de tabii ki boş bakıyordu. Sadece köyün köpekleri bacak bacak üstüne atmış, en anlayan bakışlarıyla bu sohbeti dinliyordu. Trevanian, bağdaş kurup köpeklerin yanına oturdu ve sohbet artık muhabbet oldu.
Boyutsuz aşklar, yorgun bedenler doğuruyordu. O yorgunlar ise hayatı ve zamanı öldürüyordu. Köpekleşiliyor, komutlar ve alışkanlıklar yaşamı belirliyor, dahası mutsuzluk üreten fabrikalara dönüşüyordu insanlık. Kör bir aşka ve karmaşaya boyut katan adam, lafı dolandırmadan ortaya saçtı kelimelerini, "Ben ve sizler derinlik peşinde çırpınırken, yoz ruhlar kalabalıklaşıyor beyler! Demek ki, bir yerlerde hata yapıyoruz hatta yanılıyoruz". Paşa boşluk bırakmadan, "Ne yani vaz mı geçelim yoksa erteleyelim mi". Bu bir tartışma değil aksine üçünün de hemfikir olduğu diyaloglardı.
Köyün dedesi, tam o sırada meydandan geçmekteydi, alev almış bu muhabbetin kenarından dolaşıp, karışmamaya ar etti ve durdu. "Siz üçünüz, dertlerinizden ve gayretinizden geçmiş olsaydınız evet, dünya daha kolay olurdu ama kolayın çirkinliği ne olurdu? Bir düşünün" dedi ve gitti… Bağlamanın sesine dönmeden önce üçünün de yüzüne baktığımı hatırlıyorum. Gözümde daha da büyümüşler, daha da değerlenmişlerdi.
Bir cahilin, cahil olduğunu anlaması ne kadar mucizeyse, pi sayısı olmadan matematik nasıl bir hiçse ve kelimesiz nefes, düşüncesiz beyin, ruhsuz beden yok hükmündeyse, boyutsuz herhangi bir şeyin çiğ olmaması da o kadar imkansız işte… Bağlamanın sesine döndüm, ağlıyordu. Bozkırın tezenesiydi...
Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca
Akar can özümden sel gizli gizli
Bir tenhada can cananı bulunca
Sinem’i yaralar yar oy yar oy dil gizli gizli
Dost elinden gel olmazsa varılmaz
Rızasız bahçenin gülü derilmez
Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez
Gönülden gönüle yar oy yar oy yol gizli gizli
Aşık olmadan ölmek ne kadar haramsa, köpek olmadan yaşamak da o kadar asilken, aşkları ve köpekleri düşündüm. Benzerlerdi; bir o kadar da benzemez. Aşkın farkı, gel deyince gelmiyor, otur deyince oturmuyordu. Köpekler aşka doğuyor, aşk köpekleştiriyordu. Oysa aşık olmakla köpek olmak arasındaki fark, üçgenin çevresiyle, dairenin alanı kadar uzaktı... Aşık olun, köpek olmayın ama bir köpeğiniz mutlaka olsun. Adını da hayatın anlamı koyun...