Sahi sevgi neydi? Sevgi Ahmet Mekin’di!
Sinema filmleri ve dizilerde onu her gördüğümde seçtiğim sahneyi dondurup, kendisini bir fotoğraf karesine dönüştürüyorum nedense. Fotoğrafa dönüştürdüğüm sahneleriyle aklımda kalan ve yer tutan bir aktör oldu benim için. Hani izlersiniz ve tek kare aklınızda kalır, o kareyi çerçeveye yerleştirirsiniz ya öyle bir şey oluyor. Gençlik fotoğrafını yıllar sonra gördüm aşık oldum, filmdeki gözleri ile sevgiyi hissettim, ölümün acısını gözyaşlarında tek karede gördüm ve kaldım. Her oynadığı rolde ve gerçek hayattaki duruşlarında fotoğrafları ile süsledim ona karşı hayranlığımı. Öyle ki o fotoğrafları olmadık zamanlarda gözümün önüne geliyor ve o fotoğrafın altına bir şey yazmaya gerek duyulmuyor. Çünkü fotoğraf her şeyi anlatıyor, bütün duyguları gözler önüne seriyor. Fotoğraflarına bakarak hikâyeyi siz yazıp tamamlayabiliyorsunuz.
Son fotoğrafından başlamak istiyorum onun hikâyesine. Bir tabutun başında ağlayan bir adamın gözyaşları ve o yokluğun acısını gördüğüm o an aklımda. Bizim için aktör olan bir adamın hayat arkadaşının ölümünün ardından, bir nehir gibi akan gözyaşları içinde sevdiğini uğurlaması unutamayacağım bir andı benim için, sonsuz bir vedanın sahnesiydi. Sahi sevgi neydi? “Sevgi emekti” sorusunun cevabı bu fotoğraftı aslında. Ahmet Mekin eşi Kumral Şükran Kurteli’yi gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurladı ve emek verdiği sevgi gözyaşlarındaydı. Adeta Ahmet Mekin Cemşit’in ta kendisiymiş, yıllar sonra daha iyi anladım.
Cemşit sevginin vücut bulmuş hali oldu!
Aktör Ahmet Mekin’i hepimiz ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ filmindeki muhteşem rolü ile daha çok sevdik. Filmin etkisi o kadar güçlü oldu ki sinemanın efsane filmleri arasına geçti ve Cemşit rolü hafızalarımıza kazındı. Filmi defalarca izlemekten bıkmadık ve sevgi mi, aşk mı sorusunu yıllarca herkes kendisine sordu. Cemşit o kadar güzel bir karakterdi ki onu seçmek hayattaki güvenli limandı ve sevgi, insanın yaşaması için en önemli nedendi.
İlk gençlik yıllarından bir fotoğrafını gördüğümde Ahmet Mekin doğuştan aktör olmak için yaratılmış dedim. O fotoğrafta yakışıklı, karizmatik ve artist bir genç adam var karşınızda, fotoğraftan bile etkisi size geçiyor, büyüleniyorsunuz. Aktör olacak adam fotoğraftan seçilirse öyle bir fotoğraf diyebilirim. Ama kendisi ilk başlarda oyuncu olmayı hiç istememiş, hayat kendisine bu yolu çizmiş. Yeşilçam’ın en gözde döneminden bugüne uzanan bir oyunculuk serüveni var kendisinin. Yeşilçam’ın kalan efsane isimlerinden birisi Ahmet Mekin. Bakırköy çevresinde geçen yılları var ve çevresindeki herkes oyuncu, sektörde yer alıyor. Kenan Pars, Sırrı Gültekin, Münir Özkul ile birlikte aynı çevrede yaşıyor.
Oyuncu olmayı hiç istememiş, hayat kendisine bu yolu çizmiş!
Sinema benim aklımda yoktu, arkadaşlarım zorluyordu beni diyerek Mekin www.otekisinema.com’a verdiği bir röportajında sinemaya girişini şöyle anlatıyor; “Ekonomik çöküntü yaşadım o yıllarda. Bir dükkânım vardı benim, iflas ettik. Sonra parasız dolaşıyorum. Arkadaşımız olan Kenan Pars’ın dükkânına gidip geliyoruz. Benden yaklaşık 10 yaş büyüktür ama spordan iyi bir arkadaşlığımız vardı. O kürek çekerdi, ben de dümen tutardım. O yıllarda Kenan Pars’ın dükkânına filmci arkadaşları falan da devamlı geliyor. Bir gün yine oturuyoruz Kenan’la, o tezgâhının başında oturuyor, ben de karşısındayım. Dükkânın kapısından biri girdi içeri. Kenan’a bir mektup bıraktı. Sonra Kenan o mektubu okudu, benim önüme koydu. Mektupta, ‘Kenan’cığım o gördüğümüz arkadaşı filmde oynamaya ikna et, 500 lira da para gönderiyoruz’ yazıyordu. O dönem büyük para.
Adamları ben tanımıyorum bile. Sonradan öğreniyorum, o adamlar Türkiye’nin ilk kamera ustalarından Enver Ağabeylermiş (Enver Burçkin). Müthiş bir adamdır. Her neyse Kenan Pars’ın mektubunu okuduktan sonra düşünmeye başladım. Çünkü 500 lira zaten büyük para, hele benim için o dönem daha da büyük bir para. Alayım mı almayayım mı; şimdi bu işle dalga geçiyoruz, alsak bize yakışır mı, benim Bakırköy’deki snob arkadaşlarım benimle dalga geçer mi diye düşünüyorum. Baya bir düşündüm. Para orada, mektup orada, adam da hala bekliyor. ‘Bir kere yaparım, bir daha yapmam’ dedim, aldım parayı. Kenan da adama dönüp ‘git’ dedi. Adam gitti, sonra ertesi gün biz İzmir Kemalpaşa’ya film çekmeye gittik. Yolda gidiyoruz, Kenan beni uyarıyor. ‘Bak, sen bu işi ciddiye almıyorsun ama yapamayacaksın, heyecanlanacaksın, bir sürü şey olacak’ dedi. ‘İlk çekilen planda senin kadar yapamazsam eğer ben bu işi yapmayacağım’ dedim. Tesadüfen de ilk planda beraber başladık. İki kardeşi oynuyorduk zaten. Enver Ağabey çekiyor, kardeşi Selahattin Burçkin de yönetmen. Çektiler, bir baktılar. Harika dediler. Kenan’a döndüm. Afili bir bakış attım. Naaaber dedim.”
Bu hikayeden sonra çektim bir film bir daha bu işin içinde yokum diye düşünüyor ama kendisine teklifler yağmaya başlıyor ve çok iyi paralarla evine geliyor o dönem sinemacılar. Hadi bir film daha çekeyim, hadi bir tane daha diye diye kendisini bu işin içinde buluyor Ahmet Mekin. O dönemlerde yakışıklı ve atletik çocuk diye ismi duyulmaya başlıyor.
Mavi gözleri insana huzur veriyor!
Sinemayı sevmeden, oyuncu olmayı istemeden bu yolculuğa başlayan birinin kendi halinde sessizce yükselişine tanık oluyoruz. Bakırköy Halkevi'nde sahneye çıkarak başladığı yolculukta 1957'de “Mahşere Kadar” filmiyle sinemaya geçiş yapıyor. Zaman zaman tiyatroya da dönerek 200'e yakın filmde oynuyor. Karakter rollerinde karşımıza çıkan ustanın oyunculuğu karakterin kendisi ve tam da o olduğuna inandırıyor. Dolayısıyla kendisi meşhur olmuyor, karakteri meşhur oluyor hatta kendisi hep geri planda kalmayı tercih ediyor. Oyunculuğu şöyle tanımlıyor usta; “Benim oyunculuk sistemim oynamadan oynamak, o yüzden rol kesmeye gerek yok.” O hikâyedeki oynayacağı adamı bulmanın peşinde, oynayacağı karakterin yerine kendini koyduğunda nasıl dönüşeceğine bakıyor. O adamı bulduğu zaman da rolleri kabul ediyor ve oynuyor.
Dünyaca ünlü bir aktör kumaşına sahip duruşu olan biri Ahmet Mekin. Öyle ki 1960’lı yıllarda İngiltere’den teklif almasına rağmen ailesini bırakıp gitmeyi tercih etmiyor. Atatürk’e benzerliği sık sık gündeme gelmesine rağmen o rolde görmediğimiz ve kendisinin de o rolü yazabilecek, anlatabilecek hikaye olmadığı için de oynamadığını söylüyor. Ahmet Mekin gerçek karakterlerin içinde ve hikayenin inandırıcılığında oynamayı tercih ediyor. Bu noktada titiz ve tercihleri önemli olduğu için kendi içinde yaşamayı seçiyor. Öyle göz önünde olayım, ben aktörüm havalarında duruşu hiçbir zaman olmuyor. Dönemin popüler Yeşilçam oyuncularından da bu noktada ayrılmış oluyor. Aslında Yeşilçam’ın en etkili ve güçlü aktörlerinden birisi. Kalanların içinde en babacan aktör ve o mavi gözleri insana huzur veriyor, denizin içinde hissedebilirsiniz kendinizi. Çünkü yüzünde bir ifade var ki herkesin hayatına etki edebilecek güçte, zenginlikte.
Kavanozdaki Adam; Ahmet Mekin
bir başka projesi, fotoğraf karesine dönüştürdüğüm ve dönemin en kült işlerinden biri olan ‘Kavanozdaki Adam’ dizisindeki kel kafası ve çarpıcı gözleriyle bana bakan Ahmet Mekin’dir. Beyin nakli yapılan ve hayatı değişen bir adamı öyle bir canlandırır ki çarpıcı gözleri eşliğinde beyniyle oynadığı o rolü unutmak mümkün değildir. Ahmet Mekin ve o dizi yıllar geçse de etkisi ile farklı bir proje, çarpıcı dizi olarak unutulmayanlar arasındadır. Bizim kuşağın etkisinde kaldığı hatta uykumuzu kaçıran bir proje olmuştur.
Kayıp Şehir’de evimizin direğidir
Şehir kayıp olmaya başladığında ve sen içinde huzur bulmadığında gidersin bu şehirden ya da umutla gelirsin bir şehre. Sen mi büyüksün, ben mi büyük diyerek şehre kafa tutmuştur herkes hayatının bir döneminde. Türlü türlü insan hikayeleri eşlik eder hayata, işte tam da bu noktada o dizi ayna tutar şehrin bir yerindeki insanların yaşamlarına. ‘Kayıp Şehir’ dizisinde masada Ahmet Mekin oturuyordur ve tam da görmek istediğimiz rolde, içini ısıtan umutlu yüzü ile en güzel yerdedir. O masadaki fotoğraf karesidir benim için ve naif duruşu, yumuşak sesi ile olayların içinde umudu simgeler adeta. Türk sinemasının usta oyuncusu Ahmet Mekin, uzun bir aradan sonra ekrana 'Kayıp Şehir' dizisi ile dönmüştür, ne güzel de olmuştur. 5 torunu ve gelini ile İstanbul'a göç etmek zorunda kalan bir ailenin en büyük söz sahibi ferdini canlandıran Ahmet Mekin’i izlemek hepimize çok iyi gelmiştir.
Usta oyuncu ise kendisine iyi gelen bir hayatın içinde yaşamayı tercih ediyor. Uzun süredir bir sahil kasabasında İstanbul’dan uzak bir hayat yaşıyor. Kendisinin deniz gözlerinde biz denizi görüyoruz, o kendi denizinde kalmayı seçiyor. Göz önünde değil ama gönlümüzde duruyor. Gözden ırak olan gönülden ırak olmuyormuş bunu onda test edebiliyoruz. Oyunculuk yapmaya devam ediyor ve proje oldukça şehre geliyor, gidiyor ve dönüyor sonra hayatına. O daha çok oynasın ve biz izleyelim hayranlıkla ve sevgiyle. Sevgi neydi bir filmden ibaret değilmiş, sevgi Ahmet Mekin’miş. Allah uzun ömürler versin usta, iyi ki varsınız hayatımızda!