Milenyum bebekleri ve ben...
Bir yılın daha sonuna geldik. 2020’in son yazısı... Son kelime olarak negatif bir algıya sahip olsa da aslında sonlar yeni başlangıçların kapısını açar. Yeni şeyler koyduğumuz son noktadan sonra başlar. Herhalde bu yıl, hepimiz için geride bırakmak için sabırsızlandığımız ve son noktayı koymayı en çok hak eden yıl oldu. Umarım gelen yeni sene geçirdiğimiz zor yılı unutturacak güzelliklerle kapımızı çalar. Ve lütfen bir şeyleri değiştirmek ya da yeniden başlamak için yeni yılı beklemeyin. Uzun uzun hazırlanan yapılacaklar listesi yerine sevmediğiniz, değiştirmek istediğiniz şeyler için bugün harekete geçin. Başlamak için en güzel, en ideal zaman şimdi çünkü.
İçinden geçmekte olduğumuz bu süreç bana anın tadını çıkartmanın, ufak şeylerle mutlu olmanın, azın çoktan daha fazlası olduğunu bir kez daha gösterdi. Biz yeni yıla 6 ay önce taşındığımız Urla’da çok izole bir şekilde gireceğiz, büyük planlar, büyük beklentiler yok. Yıllarca yılbaşında çalışmış biri olarak belki de en sakin kutlamamız bu yıl olacak. Aksiyon ve eğlence dolu kutlamaları habercilik yaptığımız zamanda fazlasıyla yaşadığımız için gözümüz de gönlümüz de tok zaten. Ancak 20 yıl önce yaşadığım öyle maceralı bir yeni yılım var ki paylaşmasam olmaz. Eski dosyalarımı karıştırırken 2000’de kaleme aldığım bu yazı karşıma çıktı. Okuyacağınız satırlarla hep birlikte zamanda bir yolculuğa çıkıp milenyuma girdiğim olaylı geceye gidiyoruz…
Habercilerin en büyük kabuslarından biri de yılbaşı gecesi çalışmaktır. 1999’a Beyoğlu’daki bar ve lokantaları denetleyerek girdim. O günden sonra mutfaklarda şahit olduğum rezalet görüntüler sonrası da uzun bir süre Beyoğlu’nda yemek yiyemez oldum. Taksim meydanındaki turistleri taciz eden yeni yıl sapıklarını anlatmak bile istemiyorum. Bu yıl çalıştığım için önümüzdeki sene çalışmayacağıma kesin gözüyle bakıyordum. İki yılbaşı üst üste beni çalıştıracak kadar acımasız olamazlar diye düşünüyordum ki piyango yine bana vurdu. Fakat yine de bu yılbaşı geçen sefer ağzım yandığı için hiçbir özel plan yapmadım. Zaten bu yılbaşı Barış da çalışıyordu. Ben yine mi denetim yapacağım diye sızlanmaya başlamıştım ki bu yıl lokantalar yerine milenyum (2000) bebeklerinin peşinde koşacaktım. Ailesi olan ailesiyle, sevgilisi olan sevgilisiyle yeni yıla şampanya ve havai fişek gösterileriyle girerken ben bir Süleymaniye Doğumevi bir Zeynep Kamil Hastanesi arasında mekik dokuyamaya başlamıştım.
Dört bir yandan milenyumun ilk bebelerinin haberi geliyordu. Hastanelerin hepsi de milenyumun ilk bebeğinin kendilerinde olduğunu söylüyorlardı. Bütün gazetecilerin kafası karışmıştı. Acaba hastanedeki bebeklerden hangisi milenyumun ilk bebeğiydi. Kimisi 12 ‘ye çeyrek kala kimisi de 12’ye beş kala doğmuştu. Ancak hem hastane personeli hem de bebeklerin aileleri 2000 yılının ilk çocuğun kendilerinki olduğu konusunda yeminler edip haberi yaptırabilmek için hep bir ağızdan bağırıyorlardı. İşte bu nedenle ertesi gün hem gazetelerde hem de televizyonda gösterilen dünyaya yeni gözlerini açan milenyumun ilk bebekleri farklı farklıydı. Bir bakıyorsun milenyumun ilk bebeği bir yerde Osman seçilmiş, yorgun annesi yeni yüzyılın ilk bebeğini doğurmuş olmanın zaferiyle gülümsüyor. Bir başka kanalda ise yeni bin yılın ilk bebeği Zeynep olmuş ancak babası tüp bebek yoluyla çocuk yaptıkları için bebeklerinin milenyumun ilk bebeği olmasına karşı çıkanlara ateş püskürüyor.
Bütün bu karışıklığın arasında ben de saat 12’yi 20 geçe doğan özel bir hastanedeki bebeği çektim. O arada anlatılanlar karşısında az daha küçük dilimi yutuyordum. Meğerse bu milenyum işini o kadar ciddiye alanlar olmuş ki bazı kadınlara bebek tam on iki de doğsun diye doğum sancısını geciktiren iğneler ya da tam tersi suni doğum sancıları verilmiş. Benim de haberini yaptığım aile bebekleri yeni bin yılda doğsun diye doğum sancılarını başlatan iğne yapılmış ancak kadının bünyesi bu tür iğnelere reaksiyon gösteriyormuş ve ölümden zor döndürmüşler. Az kalsın milenyum ayağına hem bebek hem de annesi ölüyormuş. Allahtan sezaryen ile son dakikada anneyi de bebeği de kurtarmışlar. Annenin yanına röportaj için girdiğimde doğurmayacağıma neredeyse yemin ediyordum.
Kadına o kadar acıdım ve üzüldüm ki kocası sırf milenyum bebek babası olmak istediği için az önce ölümden dönen o kadına şimdi de neden erkek değil de kız çocuğu doğurduğu için kızıyordu. Sinirden açtım ağzımı yumdum gözümü. Kadının düşüncesiz ve cahil kocasıyla birbirimize girdik. Gözü dönmüş adamı hastanenin iri yarı 3 güvenlik görevlisi bile zor tuttu. Biz de bunu fırsat bilerek aradan kaçtık. Tabii ki ben haberi bebeklerden çok onları milenyumda doğurmak için verilen anlamsız çabayı ve şuursuz o kocayı haber yaptım. Böylelikle bu yıl da çalışmamın faturası eşini ve doğacak bebeğinin hayatlarını hiç düşünmeden tehlikeye atan o adama çıkararak az da olsa rahatlamıştım.
Düşün o kız çocuk şimdi 20 yaşında inanması çok zor, inanın o günler 20 değil 2 yıl önce yaşanmış gibi... Yeni bir yıldan çok Covid 19’u bırakıp Covid 20 senesine girecekmişiz gibi hissetsek de koronanın da sonu gelecek. Bu süreçte bitecek, çoğu gitti, azı kaldı. Az biraz daha sabır…Kimin neye ihtiyacı varsa onu bulduğu, sevdikleri ile sağlıklı ve huzur dolu bir yıl geçirmesini yürekten dilerim. Mutlu yıllar.