Ney'siz Neyzen
Sonra ne mi oluyor?
Yokluğuna alıştığın, hüzünle vazgeçtiğin, bugün yüreğinde heyecanını kaybetmiş her ne varsa, sanki o gün zamanı değildi der gibi kapında beliriveriyor. Hatırlamak için önce unutmak, bir gün hatırlanmak için önce unutulmak gerekiyor.
Yaşımı sormayın, bilmiyorum. Nasıl bilebilirim, her sene değişip duruyor. Bildiğim tek şey bugün benim doğum günüm, bugün beni üfleyebilirsiniz.
Çok insan tanıdım, iyiliğim de olmuştur, elbet kötülüğümde...
Ama bilerek, isteyerek, planlayarak, pusu kurarak kimseye hiçbir kötülük yapmadım, bundan eminim.
İşçi de oldum, işveren de. Kimsenin emeğini, yarınını çalmadım, kimseyi kandırmadım, kimsenin ekmeği ile oynamadım. Kötülüğün beterini kötülük edenin göreceğini bilerek geçti toy yıllarım.
Çocukluğum, lise hayatım muhteşemdi. Önce kendimize yazıp, kendimize söylerdik, sonra soğumadan dumanı üzerinde sıcak sıcak herkes ile paylaşılırdı şiirlerimiz.
Üniversitede çok zorlandım. Denizi biliyordum, maviyi seviyordum ama her gün deniz görmeye alışık değildim. Karasal iklimde büyüyenler, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Haritadan bakınca İstanbul ve Mudanya aynı deniz üzerinde görünebilir, fakat sizi temin ederim İstanbul ile Mudanya aynı deniz üzerinde değiller. Birisi dehlizlerle dolu, diğeri Anadolu.
Konuyu açmazsam ayrımcılık yaptığımı düşüneceksiniz, düşünmeyin.
Kısaca şöyle anlatayım... İstanbul’daki ilk akşamım, sınav bitmiş, okulu kazananlar açıklanmıştı. Bursa Devlet Tiyatrosu sanatçısı İbrahim Şahin’in hocalığında ve ağabeyliğinde, bir yıl boyunca hemen hemen her gün gece gündüz çalışmamız mükafatını almış, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nı kazanmıştım.
Hiçbir çıkar ve karşılık beklemeden pek çoğumuzu meslek sahibi yaptığı için ömrüm boyunca ona ve ailesine minnettar kalacağım.
Bunları yazdığım için muhtemelen bana kızacaktır. Çünkü İbrahim Şahin’in elleri ve gözleri Anadolu kokar.
İstanbul’daki ilk akşamımdı ve bu ilk akşamda mutluluktan hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
Hakkında çok kötü hikayeler, rivayetler duyduğum şehir daha ilk akşamımda beni mutluluktan ağlatıyordu. İçimden gürültülü bir şekilde "Hoşgeldim be! Hoşgeldim İstanbul!" diye geçiriyordum. Okula kayıt için gerekli olan evrakı, konservatuvarın camına yapıştırmışlardı. Cep telefonumu çıkardım, özenle hepsini kaydettim. Yazdıklarımı ve camda olanı bir iki defa kontrol ettim, telefonu yağmurluğumun cebine koydum.
Gönlü olup, gayreti olmayan bir kazanım değildi bu, göğüs kafesimde birden fazla kalp vardı, birisi heyecandan sanki dışarıya fırlayacaktı. Annemi arayarak bu güzel haberi onunla paylaşmak istedim.
Bir, bir buçuk dakika önce yağmurluğumun cebine koyduğum telefonum yerinde yoktu. Pantolonomun cebine, sırt çantama, her yere baktım. İki dakika önce elimde olan, bir buçuk dakika önce cebime koyduğum telefonumun yerinde yeller esiyordu. Ben henüz kaydımı yaptırmamıştım ama o kayıtsız kalamamıştı, İstanbul’da bana ‘’Hoşgeldin’’ diyordu.
Sonrası, bağımsız herhangi bir filmde sıkışmışlık hikayesi, yalnızlaşma, kabul görebilmek için oluşan hatalar silsilesi. İçim buruk ama pişman değilim.
Hatalarımı silmek için bir şansım olsaydı, bunu kullanmayı asla düşünmezdim.
Hatalarımı seviyorum. Suistimale dönüşmediği sürece, tüm insanların, tüm arkadaşlarımın hatalarını seviyorum. Biliyorum ki ömürleri boyunca kendilerine daha iyi bir öğretmen bulamayacaklar.
Yokluğuna alıştığım, hüzünle vazgeçtiğim, olması gerektiği anda olmayan dileklerime, müteşekkirim.
Unuttuğum, kapı ardında yalnız bırakarak ödüllendirdiğim çocukluğumla yeniden tanışmama vesile olan hatalarıma, sadece teşekkür edebilirim.
Hani derler ya "Kimler geldi, kimler geçti" diye... İşte tam olarak durum öyle.
Gidenin de, kalanın da gönlü hoş olsun.
Benimle ilgili şikayetlerinizi müdüriyete bildirebilirsiniz.
Bugün benim doğum günüm, dilerseniz beni üfleyebilirsiniz...