Sonsuza kadar mutlu, mesut mu?
Constantine’in filmini izleyenler hatırlayacaktır, çizgi romandan tanıyanlar zaten bilir kendisi öte alem ile pek bir haşır neşir. Ortamda bir ölü varsa görür hatta yakında ölecek olanları bilir falan.
Bende de Canstantinvari bir yetenek oluştu ister istemez. Yolda birbirlerine sarılıp yürüyen, bir kafede oturup şirin şirin sohbet eden, makara yapan, büyük bir aşkla (!) birbirlerinin yüzüne bakan çiftler gördüğümde birkaç ay -ya da yıl- sonraki hallerini görebiliyorum. O güzel görüntü gözlerimin önünde çürüyüp iğrenç kokular salarak toza dönüşüyor.
Mesela hiçbir şeyin sorun olmadığı ve aşık olduğunuzu sandığınız (Halbuki olan şey sadece vücuttaki kimyasal bir hareket. Mutluluk ve sevgi hormonu olan oksitosin, sadakat hormonu olarak bilinen vazopressin ve dopamin’in salgılanması sonucu oluşan tepkimeleri aşk diye adlandırılması. Yetmemiş, bunun üzerine de trilyon dolarlık bir sektör oluşturulmuş.) ilk zamanları düşünün. Her şey toz pembe. O’nu bulmuşsunuz işte heyt bee. Sonsuza kadar mutlu mesut…
Yaşayamadılar…
İlişkide atlanılan bazı bölümler (Levellar.) vardır. En çok bilinenlerden ikisi; aynı kapta çiftin diş fırçalarının birlikte durması -ki aynı evde yaşamayı temsil eder- ve çiftlerin birbirlerinin yanında osurabilmesidir. Özellikle bu ikincisi evliliğe giden yolda ciddi bir adımdır.
Hormonların vücuttaki istilası hafifleyince akıl başa geri gelmeye başlar. Cicim ayı naiflikleri bünyeleri terk eder. Yapılan bazı espriler itici, konuşulan bazı konular gereksiz ve tekrar gelmeye başlar. İki taraf da bu mood'da ise aslında iyidir, sağlıklı bir gelişimdir. Ama bir taraf benim kadar salak ve ilk günkü heyecanı içinde yaşıyorsa durum yaştır, onun için.
Bu benzetmeyi daha önce de kullandım ama şüphe; özenle bakılması, sulanması gereken bir çiçek tohumu değildir. En elverişsiz şartlarda bile gürbüzce serpilen bir yabani ottur. Tohumun beyine bir kez atılması yeter. Acaba gülüşü o kadar da güzel değil midir hatta itici midir? O gün yan masadaki adama neden öyle dikkatli bakmıştır? Geçen hafta neden bana durduk yere çiçek almıştır.
Ve müjde. Ponçik hormonlar normal seviyeye döndü ve insan denen yaratığın karanlık, habis doğası kontrolü tekrar ele geçirdi. Taraflar hiç fark etmez kadın ya da erkek; karşı taraf aşırı ilgiliyse sıkıldı, "Ay ilişkide heyecan kalmadı" dedi. Çünkü insanoğlu sokak köpeği gibidir. Karşıdakini kendinden güçlü görürse kuyruğunu kıstırıp yaltaklanır. Kendisini güçlü görürse de karşıdakini parçalamak için (Mental olarak.) elinden geleni yapar ve hakir görür.
Bunu ilişkiye simüle ettiğimizde partnerine sürekli iyi/naif davranan, uyumlu takılan kadın ya da erkek artık “pasif” bir karakterdir. Nasıl olsa ceptedir, hiçbir yere gidemez. Hele ki sevgisini ve duygularını saklamayarak gösteriyorsa hiç şansı yoktur. Çünkü bu dönemde içinde bulunulan şey bir ilişki değil, Colesseum’un kana bulanmış kumlarında devam eden bir gladyatör karşılaşmasıdır. Ve bu ortamda duygusallık salaklıktır(!)
İlişki profesyonelleri bu dönemde atacağı adımları ve hamleleri çok iyi bilir. Sonu gelmeyen bir tiyatro sahnesidir ortam. Türlü stratejiler (Köpek et ki kıymetli ol, seviyorsan da belli etme şımarmasın. Göster ama elletme…) uygulanır. İlişkinin bundan sonrası tarafların birbirini tölere etme ve konfor alanını terk edecek cesareti olup olmamasına bağlıdır. İki taraf da rolünü iyi oynarsa ya da bir taraf dominant iken diğer taraf sineye çekiyorsa uuupuzun bir ilişki sürer. Dışarıdan bakıldığında her şey mükemmeldir. Ama içeride her gece “Allahım inşallah sabah uyanmam” diyen biçareler mevcuttur.
Yani işin özü benim çocukluğumdan beri hayal ettiğim birbirine tamamen açık, aşık, sevgi dolu, samimi bir ilişkiyi Alaaddin’in lambasından çıkan cin bile sağlayamaz. Burada hiç kimseyi suçlamıyorum lütfen yanlış anlaşılmasın, insanın doğasıdır olayları bu hale getiren.
Diyeceksiniz ki yıllardır çifte kumrular gibi yaşayan bir çok çift var, onlara ne diyeceksin? Mutluluklar diyeceğim tabi başka ne diyeceğim ki? Ama tek bir şey soracağım, kendileri ile kaldıklarında gerçekten yaşadıkları o mükemmel dünyaya ait hissediyorlar mı?
Başka sorum yok sayın hakim.
Mutlu ve sağlıklı bir hafta dileğiyle.