90’lı yıllarda televizyonu açtığımızda karşımızda bir “Süper Baba” görmüştük. Çocuklarıyla olan ilişkisi, yardım etme arzusu bizleri baba şefkatiyle öylesine sarıp sarmalamıştı ki onu kendi babamızmış gibi benimsemiştik. Ancak zaman geçti, 90’lar bitti, geldik 2000’lere... İlk göz ağrılarımız her zaman kendi köşklerinde otururlar onları kimse yerinden edemez ancak 2000’lere geldiğimizde anladık ki bu zamanda gerçek babamız Erkan Petekkaya’ymış.
Erkan Petekkaya’yı tabii ki pek çok rolde izledik ancak ona en çok yakışan rol, baba olmaktı. Ekranda hem iyi hem de kötü bir babanın nasıl olabileceğini bize en iyi o gösterdi. Öyle Bir Geçer Zaman Ki’yi izlerken ona nasıl en az Mete kadar kızdıysak, Paramparça dizisini izlerken de en az Cansu kadar sevdik.
Ali Kaptan, çocuklarıyla zaman zaman hatta çoğu zaman pek anlaşamasa da onların kılına bir başkası zarar verdiğinde, karşısındakinin biletini öyle bir kesiyordu ki, bir yerde kızsak da yeri geldiğinde “benim çocuğuma toz olup konanı, rüzgar olur yok ederim” dercesine tavrını öyle bir ortaya koyuyordu ki, ister istemez kalbimizde tatlı mı tatlı bir sıcaklık oluşuyordu.
Hakikaten zaman öyle bir geçti ki, başlarda çocukları ve eşiyle hiç anlaşamasa da, bir şekilde istemeden yaptıklarının farkına varıp, aslında iyi bir baba ve Kemal Paşa Tatlısı kadar yumuşak bir kalbi olduğunu bizlere gösterdi. Evet, ona kızmamız lazımdı, daha önce yaptıklarını unutmamamız lazımdı ama biz onu bir şekilde sevmiştik, öyle kabul etmiştik ve herkesin ikinci bir şansı hak ettiğini biliyorduk. Hem babaya nasıl dargın kalınabilirdi ki? Eh, doğal olarak bir baba da çocuklarıyla küs kalamazdı.
Yıllar sonra Erkan Petekkaya, Paramparça dizisinde yine bir baba karakteriyle karşımıza çıkıverdi. Bu sefer daha şefkatli, sevgisini göstermekten çekinmeyen ama gerektiğinde de kırmızı çizgisini çeken ve arkasına da geçen bir karakteri vardı. Çocuklarının üzerine titreyen, onların mutluluğu için uğraşan ve hatta onlara doğru olanı göstermek için çırpınan bir babayı izledik.
Çocuklarını yanlıştan döndürmesi için bir kumar oynanması gerekiyorsa, en babasını o oynar, her iki anlamda da restini çekip, ağırlığını da ortaya koyardı.
O nasihat verdi biz dinledik, o şefkatle yaklaştı en derin sırrımızı ona anlatmak istedik, kızdığında sanki kabahati biz işlemişiz de kendi babamızdan azar yiyor gibi ekran karşısında çıtımız çıkmadan başımız öne eğik halının desenlerini izlerken bulduk kendimizi.
Erkan Petekkaya bizlere öyle güzel bir baba oldu ki, onu o kadar çok sevdik ki, uzun zaman onun yerini kimseye değişmeyeceğiz gibi duruyor. Seni çok seviyoruz baba!