Bugüne kadar okuduğum röportajlarda başrol oyuncularına hep aynı soru soruluyor: "Güzel/yakışıklı oluşunuza ne kadar önem veriyorsunuz?" ya da "İyi görünmeniz mesleğinizde avantaj mı?"
Ve cevap hep aynıdır ve büyük utangaçlıkla ifade edilir. “Yok efendim, dış görünüş önemli değil, ben kendimi güzel bulmuyorum, beni ben yapanları içimde saklıyorum” vs.
Ekranlarda gösterilen herkes çok nazik, çok mahcup ve çok utangaç. Kimse kendisini övmüyor, iyi taraflarından bahsetmek ve bunları göstermek istemiyor. Çünkü hemen yüksek egolu birisi olarak algılanır. Herkes kendisi hakkında olumsuz şeyler duymaktan ve yanlış anlaşılmaktan korkuyor. Hal böyle olunca bir oyuncunun dış görünüşünün üzerine konuşmak ve eleştirmek bir nevi tabu oluyor günümüzde.
Peki size bir soru soruyorum: “Göründüğümüz şekil gerçekten önemli değil mi?”
Her ne kadar inkar etsek de, tabii ki önemlidir. Hatta bir oyuncu, sunucu, model veya toplumun önünde mesleğini yapan herhangi biri için iyi görünmek şarttır.
Bazıları için bu çok acı bir gerçek olabilir. Ama sanmayın ki, iyi görünmek kolay bir şeydir.
Maalesef düşündüğünüz ve sandığınızdan çok daha zordur. Ve büyük emek ister. Güzel bir dış görünüş bence en başta güçlü bir kişiliğe eşittir. İyi görünmek demek; disiplinli olmak, iç dünyanda sağlam bir denge kurmak, düzenli olarak spor yapmak, uyumak, sağlıklı beslemek ve en çok kendini kontrol etmek demek.
Peki, siz bütün bunları istisnasız her gün yapabilir misiniz?
Bunların üzerinde hiç düşündünüz mü? Televizyonda veya sinemada gördüğünüz güzel bir insanın hakkında içinizde "O güzeldir, onun yolu açıktır, şanslıdır o ve ona bütün kapılar açıktır" dediniz mi hiç?
Dediğinizi biliyorum. Azıcık kıskanmak ve sinir yapmak normaldir. Ama gördüğünüz o güzel kadın ya da yakışıklı erkek böyle görünmek için ne kadar çok uğraşıyor bir bilseniz... Sadece emek değil, hayranlık duyduğunuz insanlar vaktinden harcıyor güzel olmak adına. Ki bulunduğumuz çağda zaman en değerli şeydir. Güzel insan, hele ki bu güzellik mesleğinin bir parçası ise, az da olsa mutsuz insandır bu arada.
En basit örneklerden birkaç tane vermek isterim. Her zaman istediği pastayı veya yemeği yemez. Yediğine hep dikkat eder; ailesiyle ve arkadaşlarıyla vakit geçirmek yerine spor salonda gider ve saatlerce koşar, ağırlık kaldırır. Zihnini temizlemek ve içsel dengesini korumak için sürekli yalnız kalır... Ve özgür değildir. Çünkü sürekli tetiktedir ve kendisini hep kontrol eder.
Doğuştan güzeller sandığımızdan daha azdır. Bu da başka bir acı gerçek. Herkesin bir kusuru var, büyük ya da küçük… Ve maalesef ondan utanıyor. Onu saklamaya ya da yok etmeye çalışıyor. Ve işin içinde estetik konusu girdi mi, eleştiriler çok daha ciddi ve acımasız oluyor.
“Estetiği var mı yok mu?” Bir starın başına gelebilecek, en korkutacak sorudur herhalde. Estetik duyunca otomatik olarak en iyi ve en sık ne yapıyoruz? Estetikli kişiyi linç ediyoruz. Bazıları hakaret ediyor ve estetik yaptırmanın artık sıradan ve gayet normal bir şey olduğunu bir türlü anlamak istemiyor. Estetik bir ünlünün profesyonel hayatında utanılacak bir adım değildir. Bir kusurun var, canını sıkıyor ve onu düzenlemek için bir fırsatın var. Neden onu kullanmayacaksın ki? Kendini daha iyi hissetmek adına gerekenleri yap ve kendinle barış içinde ol. Bundan daha büyük bir özgürlük ve zevk yoktur herhalde.
Evet, bazıları inkar ediyor estetikli olduğunu… Bunun nedeni, yazımın başında dediğim gibi, dış görünüşümüzden bahsetmeye ve onunla övünmeye utandığımızdan oluyor.
En çok estetik yaptıran kişiler kesinlikle dediğimiz starlardır. Ve maalesef birçok ünlü kişiler hiç istemeyerek estetik yaptırıyor. Çünkü bir baskı altındalar. Üzerindeki beklentiler çok yüksek ve bunları karşılamak zorundalar. Acımasız bir yarışmada kendilerini buluyorlar.
Peki, bunların üzerinde hiç düşündünüz mü?
İster doğal, ister estetikli olun. İyi görünmek adına bu kadar emek ve vakit harcamak gerçekten suç mu? Utanılacak bir şey mi? Ya da büyük bir gururun nedeni mi? Uzun ve zorlu bir çabanın başarısına neden sevinmeliyiz ki?
Neden iltifat aldığımızda iyi taraflarımızı (ister dışsal ya da içsel - önemi yok) küçümsemeye çalışıyoruz ve estağfurullah diyoruz? Buna ego ve gurur demeyelim. Aksine özgüven ve güçlü taraflarıyla farkındalık diyelim! Daha güzel olmaz mı?
Yazar hakkında: 19 yaşındaki Ivan Çereşarov, Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da doğdu. Çok küçük yaşta yazmaya başlayan, televizyon ve sinemayı tutkusu haline getiren Çereşarov Türkiye’yi üçüncü tutkusu olarak tanımlıyor. Türkçe’yi Türk dizisi izleyerek öğrenen, 2014 yılında kendisine Türk dizilerini içeren bir internet sitesi açan Çereşarov, bu yıl Sofya Fransız Lisesi’nden mezun olacak. İngilizce, Fransızca, Bulgarca ve Türkçe konuşan Ivan Çereşarov, üniversite için Türkiye’ye yerleşmeyi planlıyor. Hedefi; İstanbul Üniversitesi'nin İletişim Fakültesi’nde okumak ve aşık olduğu Türk kültürüne kavuşmak.