Durum malumunuz, evdeki küçük dimağlarla kaldık baş başa. Okul öncesi ve okul çağı drama eğitimi verdiğim çok öğrencim var. Biz eğitmenler ev dışında, sınıf ortamında onların yaratıcılıklarının sınırsızlığını deneyimleyebiliyoruz. Peki, ya siz? Etkinlik planlamak zorunda kaldığınız bu karantina günlerinde pek çok farklı hareket gördüğünüze eminim. Oyun kurmaları, oyuncak seslendirmeleri, izlediklerine verdikleri tepkiler, sözcük dağarcığında olduğuna şaşırdıklarınız… Yaratıcı drama artık yabancı değil hiçbirimize. Çocuklar artık okullarda, eğitime entegre edilmiş birçok örneğini uyguluyorlar. Eğitmenlerin aslında onlar için belirledikleri hedef kazanımları bilmeden... Oyun oynadıklarını sanarak aslında bilişsel, duyuşsal ve devinişsel pek çok özelliği canlandırma yoluyla ediniyorlar. Yaratıcı drama bireye, kendilerini ifade etme, deşarj olma, eleştirel bakabilme, işbirliği, sanatı özellikle tiyatroyu sevmeyi, toplumsal duyarlılık, estetik, katılımcılık, düzgün konuşma, özgür düşünme ve empatiyi öğretir. İçinde büyüdükleri, aile ile oldukları en güvenli yer olan evlerimizde ise bu edinimleri kazanmak kuşkusuz en kıymetlisi.
Kendimi izleyince tokat yemişe döndüm
Teknolojiden uzak durun klişesine girmeyeceğim, her yaş için önerilen tv/tablet zamanı artık ebeveynlerce kontrol ediliyor. İnandırıcılık samimiyetten geçer. Siz elinizdeki telefondan ne kadar ayrılabiliyorsanız, çocukta içine doğduğu o sihirli ekrandan o kadar ayrılacak. Uyanık olunması gereken nokta, algı ve konsantrasyonunun görsel uyarıcı olmayan ortamda ne kadar sağlıklı olduğunu saptayabilmek. Oğlumun kreş yaşına gelmeden önceki dönemlerinde danışmanlık verdiğim için haftanın belli günleri evimizde bakıcımız vardı. Güvenlik önlemlerimizden biri de salon ve çocuk odasına elbette bakıcımızın da bilgisi dahilinde kamera taktırmak oldu. Bir hafta sonu hızlıca bilgisayarımın başına gün içinde neler oluyor diye kayıtlara bakmaya oturdum. Kamera saati 18:00 civarında ben eve girmişim. Bakıcı ablamızı uğurlamış salonda dağılmış oyuncaklar içinde yuvarlanan çocuğumun sözde yanında oturuyorum. O da ne? Kendim ve elimde telefonum. Kim bilir ne yapıyorum? Göz ucuyla bile oğlana baktığım yok. Parmaklarım vızır vızır ekran kaydırıyor. Kendimi izliyorum. Tokat yemişe döndüm. Bu kadın ne yapıyor? Özür diliyorum çocuğumdan, kendimi izlemek beni kendime getiriyor.
Kamera robotlaştırıyor
Çocuk görür, taklit eder. Kaçamayacağımız ama dikkat edebileceğimiz şey davranışlarımız. Sınıf ortamında yaptırdığım bir canlandırmadan örnek vermek istiyorum. Basit bir rol dağıtımı ve çatı konu verdiğim okul öncesi bir gruba, etkinlik esnasında telefonumun kamerasını açacağımı ve onları kaydedeceğimi söylüyorum. İçine doğdukları o sihirli ekran bir anda düşman hattına girmişçesine tehdit ediyor onları. O yaratıcı, aklına geleni özgürce söyleyen çocuklar gidiyor yerine robot, sesleri içine kaçmış, tedirgin tipler geliyor. Tezatın ta kendisi, en sevdikleri oyun arkadaşlarını, doğaçlamalarına almak istemiyorlar. İşte kazanımın görsel uyarıcı olmadan yapılabileceği gerçeği.
“Sen olsaydın?” sorusunu sorun
Basit düşünelim, evde yaratıcı dramaya giriş. Okunan bir masal. Elinizdeki en değerli oyun olabilir. Canlandırın, inandırın. Ara verip, masalın gidişatını değiştirin. Finali değiştirin. Baş karakterini çocuğunuz yapın ve sözü ona bırakın. Nöronlarının ışıldamasını izlemeniz için MR görüntülemenize gerek yok. 5N1K drama uygulamalarında yapı taşıdır. Soru sormak okuduğunu anlama, etkin dinleme ve ifade etmeyi geliştirir. Bir adım ileriye gidin ve “Sen olsaydın?” sorusunu sorun. Empatiyi geliştirin. Ezcümle, klasik bir fare ile kedi hikayesi size doyumsuz bir drama etkinliği kazanımı edindirdi. İmgelem, insanın istediği şeyleri gözünde canlandırabilme yetisinin ürünlerini kapsar. Çocukların deneyimleri hayattaki yılları kadar bile olsa şimdiye kadar milyonlarca uyaranla yoğuruldular.
Yaratıcılık çocuğunuzu yoğururken elinizdeki silah
Mavi gökyüzü, dalga sesleri, sıcacık bir hava, kuşların cıvıltısı bir odada, rahatlatıcı bir müzik eşliğinde yerde uzanmış bir aile. Nerelere gidebilecek bir hikayenin temelini attım işte size. Hayal gücünün yaşla azalması ya da küçük insanların yaratıcılıklarının, yetişkinleri geride bırakması, çocuğunuzu yoğururken elinizdeki etkili silah. Bu pandemi size bu silahı verdi. İşte vakitsizlikten, tükenmişlikten, trafikten, kaliteli zaman geçiremediğinizi düşündüğünüz çocuklarınızla evdesiniz. Harekete geçin. Özgür çocuk oyunlarının tadını çıkarın. Seçme hakkı verin. Yapabileceklerinizi sıralayın, seçenekleri siz belirleyin ama son karar onun ağzından çıksın. Zorunda oldukları bu kısıtlayıcı durumu lehimize çevirebileceğimiz günlerdeyiz. Atlatacağız elbette, sağlıkla yeni kavramlar öğrendiğimiz zamanlara evrileceğiz. Bir sonraki nefesin değerini bilerek. Nedensiz bir çocuk ağlaması bile çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır diyerek...
Tülin özer 5 Yıl Önce
Ne kadar da güzel anlatmışsınız..umarım dikkate alanlar olur...
Hande Anlar 5 Yıl Önce
Harika. Kalemine, yüreğine sağlık..