Bu sene tatilin ucunu görmek biraz zorken deniz, kum, güneş üçlüsü yerine pijama, terlik ve televizyon üçlüsüyle hayatımıza devam ettiğimiz ve de bayrağımızı diktiğimiz şu günlerde yolculuk yapabileceğimiz tek yer kalıyor, o da yine ve yeniden Dominik.
Finale doğru yaklaştıkça aslında herkesin kalabalıkta yaptığı aşırılıklar, tenhada yaptığı konuşmalar, dışlanmalar ve dışlamalar, yeri geldiğinde çatır çatır ifşa ettikleri sırları nüfus azalmasından mütevellit daha da açık bir hale geldi.
Her oyunun bir kuralı olduğu gibi Survivor’ın da her sene değişmeyen tek bir kuralı var, o da istenmeyen kişi olmak. O kişi üzerine yapılan baskıları, oluşturulan kulisleri elimizde çekirdek, ekran karşısında şaşkınlıklara sürüklenerek izleriz. Eh bu sene de bu durum değişmedi. Hem Ünlüler, hem de Gönüllüler takımından iki kişi bu şerefe nail oldu. Bunlar kim miydi? Barış ve Evrim.
Barış bir şekilde bu durumu kendi lehine çevirmeyi başardı, tabii ki bunlar bir dondurmanın tabakta erimesi kadar hızlı olmadı. Dondurma tabii ki burada bir örnek, sıkı takipçiler olayı hemen kavradı o ayrı.
Evrim’e geldiğimizde ise bu sene onun kadar azarlanan, çok ileri gidilmese de hakaretler edilen hatta ve hatta elenmeden önce neredeyse derin bir nefret söylemi içinde kalan tek yarışmacı oldu. Bu durum kimini rahatsız etse de, kimi de hak ettiğini düşünüyordu. Bunun sebebi de adayı karıştırmak, dedikodu yapmak olarak görüldü, kaldı ki yemeği bulamadığı zaman insanların birbirini yemesi kadar doğal bir durum da yoktu. Hem de bunlar Survivor’ın şanındandı.
Evrim bir şekilde kuyruğu dik tuttu ve gidebildiği yere kadar geldi. Kulisleri, dedikoduları, sevilmemesini ve tüm cephanesini de giderken yanında götürdü. İşte ne olduysa onun gitmesine yakın oldu ve dikkati her zaman sevimliliği, yardımseverliği ve “Ya dediğin gibi görün ya da göründüğün gibi ol” mottosuyla üzerine çekmiş kaplan çeyreği Nisa’mızın aslında bir aslan olduğunu görüverdik.
Adada Cemal Can, Berkan ve Barış’ı tabir-i caizse şövalyeleri olarak ilan ettiğini de daha yeni öğrendik. Evrim’e olan duruşunu zaten biliyorduk ama Yasin’i kendi safına çekemeyince yemeğini onunla paylaşan, yüzünü güldürmek için kendinden tavizler veren, onun için kendini feda eden kişiyi hedef göstermesi itiraf edelim biraz şoke etti. Hem de bunu bir “yapmasaydın” cümlesiyle çok da rahat bir şekilde yaptı, iyi mi?
Duruşunu her anlamda sevdiğimiz Cemal Can, kaptan olduğu oyunu kaybettiklerinde hüngür hüngür ağlayarak Evrim yerine kendisini potaya eklemişti. Ancak geçen akşam yaşanan elemede Evrim’i potaya yollayanın bu kez Cemal Can’ın değil Nisa’nın hür iradesi olduğunu görmemek imkansız bir hale geldi. Yarın öbür gün ona da bir “yapmasaydın” der mi acaba bilemiyoruz, onu zaman gösterecek.
Gel gelelim Nisa’nın bir diğer hedefi Sercan’a... İlan-ı aşk ettiği için şimdilerde dizlerini döve döve bir hal oluyordur çünkü aynı pişmanlığı en az Sercan kadar biz de yaşıyoruz.
Ne elemeymiş ki, Sercan’ın da kendisini Evrim’le birlikte eleme adayı olarak göstermesine kızmış olduğunu düşündüğümüz Nisa, bunun nedenini reddedilme intikamı olarak değerlendirdi. Sercan’dan beklenmedik bir itiraf alan biz seyirciler, Nisa’dan intikam düşüncesinin altını dolduracak bir cümle duymayı bekledik ancak ikna edecek bir şey de söyleyemedi.
Velhasıl kelam, Nisa, Evrim’in gitmesiyle birlikte üzerindeki zırhı farkında olmadan çıkarıp attı. Evrim’e odaklanmışken arka planda olan şeyleri o kadar da iyi göremediğimizi fark ettik. Nisa’mız yine korunacaktır, yine koruyacağızdır, yine sevilecektir ve yine seveceğizdir ancak şimdilik neyin nasıl olacağını takipteyiz.
Peki, Evrim şimdi ne mi yapıyordur? Hem kendisine hem de Yasin’de bir fincan kahve hazırlamış, onu yolda bırakan arkadaşının yanına gelmesini bekliyordur. Bum!