Yazı yazma yolculuğuma dizidoktoru.com’da devam edecek ve kalemimin ucunu açma bahanesiyle sizlerle kendi köşemden konuşacağım artık her perşembe...
Peki, bu köşede sizleri neler bekliyor? Diziler, dizilerde yer alan karakter incelemeleri ve televizyon programlarına “Üçüncü Göz”den hep birlikte bakacağız. İlk yazımın konusu mu? Tabii ki Survivor’dan geldi.
Döndük dolaştık her sene olduğu gibi bu sene de Dominik’e uğramadan edemedik. Survivor, bir yerden bir yere giderken mola verdiğimiz noktalardan biri oldu. Gerek oyunlar, gerek ödüller gerekse yarışmacıların karakterleri derken bir şekilde kendimizi onlara yakın bulduk ve aynı evin içinde ister istemez takımlara bile ayrıldık.
Yarışmacıları tanıdıkça zaman zaman onlara kızdık, zaman zaman onlarla beraber üzüldük. Yeri geldi, televizyonun başında oyunu kazandıracak atışı yapması için tezahüratta bile bulunduk. Her biri ailemizin bir parçası oluverdi.
Ancak iki yarışmacı var ki, birbirlerinin tam tersi olmaları sebebiyle bir evin iki ayrı karakterdeki çocukları gibiler. Bunlar kim? Yunus Emre ve Cemal Can. Yunus Emre, kemik kadro ile beraber Gönüllüler Takımı’nda değildi, başlarını kaldıramadıkları mağlubiyetler zincirini kırmak için adeta can suyu olarak takım içerisinde kendisine yer buldu.
Cemal Can’ı ise bu zamana kadar az çok tanıma fırsatımız olmuştu ve her geçen gün ona olan sempati ve sevgi gittikçe artmaktaydı. Hoşuna gitmeyen bir durumda lafını söylerken bile karşısındakini hem ısırıp hem de üflemesiyle gönülleri fethetti. Bir başka açıdan kendisinde gıpta ile baktığımız nokta ise, Nisa’ya olan desteğini hiçbir zaman bırakmaması, sevecenliği, şefkati ve dostluğuyla onu ada şartlarına yeniden adapte etmesi oldu.
Yunus Emre cephesinden olaylara baktığımızda ise, takımda kendisine yer bulamamaktan, dışlanmaktan şikayet ede ede bir şekilde o da kendini soyutladı ve takımlarda oyuncu değişikliği yaşanınca Ünlüler Takımı’na transfer oldu. Burada yerini sevmiş olacak ki, adeta onun yeniden doğuşunu izledik. Bu değişim yaşanmadan önce Cemal Can’la aralarında ufak da olsa bir tartışma yaşanmıştı.
Her ikisi de farklı takımlarda kendilerini ortaya koyarken Yunus Emre’nin bir zamanlar beraber aynı yemeği, barakayı paylaştığı takım arkadaşlarına söylediği sözler, yaptığı iğnelemeler ekran karşısında gerim gerim gerilmemize neden oldu ve kendimizi bir anda ona cevap verirken buluverdik. Ünlüler Takımı’nda ağabeylerinin kendisine verdiği güvenle ağzına geleni ölçüp tartmadan konuşan Yunus Emre, bir noktada kantarın topuzunu öyle bir kaçırdı ki, artık olay dezenfektan isteme noktasına kadar geldi.
Cemal Can da boş durmadı ve kendine has tavrıyla yapılan asisti öyle bir karşıladı ki, ağlara gönderilen top Yunus Emre’nin hanesine bir lakap, bir de meydan okuma olarak yazıldı. Kozları potada paylaşmak isteyen ve olayları ara sıra şarkı sözleriyle açıklayan Cemal Can, Demet Akalın’ın da dediği gibi “Burada tecrübe konuşuyor” dedi ve bu isteğini zamana bırakıverdi.
Havanın bile bazen bir anda değiştiği Dominik’te, daha önce aldığı uyarılara rağmen Yunus Emre’nin tavrında herhangi bir değişiklik olmadı. Durum öyle bir noktaya ulaştı ki, yarışmacılarına her zaman anlayış gösteren Acun Ilıcalı’yı bile sinirlendirmeyi başardı ve başına buyruk tavrının sonucunun bedelini kaç zamandır oyun kazanamayan ve sayıca dezavantajlı olan takımına da ödetti.
Kendisine kol kanat gerilmesini seven Yunus Emre’ye benden bir abla nasihati: İstediğin kadar güçlü ol, insanı sevdiren gücü değil, kelimeleridir. Kelimelerin güçlüyse, gücün de yerindedir. Sen sen ol, diline hakim ol.