Aşk mı önce gelir yoksa iş mi?
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğrenciyken Betül Mardin gibi bir duayenden halkla ilişkiler dersi almıştım. Ancak kariyerime önce radyocu, sonrada televizyon muhabiri olarak devam ettim. 2000 krizinde Ali Kırca kendi ekibi ile Star Haber’e transfer olunca neredeyse tüm haber merkezi işsiz kaldık.
İş görüşmeleri yaparken geçmişte Ufuk Güldemir’in ekibinde beraber muhabirlik yaptığım arkadaşım Zeynep Berkiş aracılığıyla Ans Productions’tan bir teklif aldım. Öğrenciyken günün birinde iletişim ve halkla ilişkiler uzmanı olarak çalışacağım aklımın ucuna gelmezdi. Ünlü yapımcı ve yönetmen Abdullah Oğuz kariyerime iletişim ve halkla ilişkiler uzmanı olarak devam etmem konusunda beni ikna eden isim oldu. Abdullah Bey, yapım şirketine basın ve halkla ilişkiler müdürü arıyordu. Ben kendimden o kadar da emin değilken Abdullah Bey bu işi kıvıracağımdan yüzde yüz emindi. Abdullah Bey “Haberciler ne haber olur, ne olmaz en iyi bilen kişilerdir. Yaptığımız diziden, programdan en iyi haberi nasıl üretip servis edeceğini senden daha iyi kimse bilemez” dedi. Böylece kendimi haber yapan taraftan, haber yaptıran tarafa geçmiş buldum. Sevgili Abdullah Oğuz, haklı çıktı uzun yıllar birlikte çok keyifle ve zevkle çalıştık.
Habercilik öyle bir meslek ki, insanın kanına bir kez girince kolay kolay çıkmıyor. Pratik, hızlı ve olaylara farklı bakış açılarıyla yaklaşma refleksi hiç kaybolmuyor. Aynı şekilde işimi en iyi şekilde yapma hırsı da yine habercilikten kalma. Rakipler var, haber atlamamak ve haber atlatmak zorundasın. Hatta yeni ve farklı konuları takip edip aldığın istihbaratı en yakın arkadaşınla bile paylaşmazsın. Bu benim başıma bir kez geldi, onu da o dönem hem meslektaşım hem de eşim olan Barış’tan gizledim.
Ben Star Haber’de Uğur Dündar’ın ekibinde, Barış ise CNN Türk’te Mehmet Ali Birand’ın ekibinde çalışıyordu. Barış, polis adliye muhabiri olarak CNN Türk’ün Anadolu Yakası Bölge temsilcisiydi. Ben ise genelde yaşam ve hayat haberlerine bakıyordum. Yıl 2000. Egebank’ın el konulan hacizli arabaları kayıptı. Bu kayıp arabalar o günlerin en büyük haber konularından birisiydi. Barış, diğer tüm polis muhabirleri gibi bu arabanın peşindeydi. Aynı marka, model ve renkteki (gri- mavi) arabalar evimizin de gündem konusuydu. Barış’ın İstihbarat şefi Soner Yalçın “Eğer arabalar senin bölgenden çıkarsa yaktım çıranı” diyerek sürekli baskı kuruyordu.
Tüm emniyet ve gazeteciler hacizli otomobillerin peşindeydi. Barış, Egebank’ın yüzlerce aynı model ve marka aracının sığacağı, bölgesindeki bütün otoparkları tek tek dolaştı. Her yere haber salan Barış ve Anadolu Yakası’ndan sorumlu diğer gazeteciler kayıp arabaların bölgelerinde olmadığından emindi. Barış’ın içi rahattı. Eğer arabalar onların bölgesinde ise mutlaka haberleri olacaktı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Darıca Hayvanat Bahçesi’ne Türkiye’nin ilk zürafalarını kazasız belasız yerleştirmiş haber merkezine dönüyordum. Camdan dışarıyı seyrederken Sultanbeyli’de (normalde yol uzunsa mutlaka arka koltukta uyurum ama o gün cin gibiyim) yarım bırakılmış bir inşaata kat kat sıralanmış aynı renk ve modeldeki arabaları gördüm.
Hemen şoföre ilk çıkıştan çıkmasını söyledim. “Batık Egebank’ın hacizli arabalarını bulduk” dedim. İnşaattaki bekçiyi bir şekilde bağladıktan sonra yarım kalan binadaki katları gezip arabaların aranan otomobiller olduğuna emin olduk. Gerekli görüntüleri alıp anons çektikten sonra hemen Uğur Dündar’ı aradım. (Star Haber Genel Yayın Yönetmeni) Hacizli arabaları bulduğumu söyledim ve ana haber bülteni için canlı yayın arabası istedim. O sırada diğer TV kanallarının Anadolu Yakası temsilcileri ile Salacak’taki bir kahvede takılan Barış’ın ısrarlı telefonlarını ise tabii ki açmadım.
Star TV’deki “Flaş, flaş, flaş! Egebank’ın hacizli arabaları bulundu! 19.30’da Uğur Dündar’la Star Haber’de” alt bandını gören Soner Yalçın hemen Barış’ı arayıp “Star haber alt yazı geçiyor. Bak o arabalar dua et senin bölgeden çıkmasın yoksa fena yandın” diye son bir kez uyarırken ben canlı yayın için hazırlanıyordum. Haberler başlayıp Sultanbeyli’deki muhabirine bağlanan Uğur Dündar’ın anonsu bu haberin peşindeki herkes için şok etkisi yaratırken Barış’ın ise sürgün yemesine neden oldu.
“Egebank’ın hacizli arabalarını bulan Aslı Başar tebrik ediyorum” diye Uğur Dündar yayını noktalarken şoku üzerinden atlamayan Barış’ın telefonunu ise merhum Mehmet Ali Birand çaldırıyordu. “Sevgili Barış hemen haber merkezine gelir misin?” (Rahmetli Birand eğer çok sinirliyse sevgili ifadesini kullanırdı.) dedikten sonra Barış bölge muhabirleri ile vedalaşıp haber merkezine gitti. Birand “Yahu siz karınla küstünüz mü?” diye sorunca “Hayır” cevabını veren Barış, “Nasıl oldu bende anlamadım Mehmet Ali Bey. Bugün 4-5 kez konuştuk. Aslı Darıca’ya zürafa haberine gidiyordu” diyerek kendisini savunurken, ben ve kameramanım Star Haber’de tebrikleri kabul edip Uğur Dündar’dan primlerimizi alıyorduk.
Sonrasında rahmetli Birand, Uğur Dündar’ı arayarak “Yahu biz Star’dan yanlış kişiyi transfer etmişiz, sen Barış geri al Aslı’yı bize ver” diye yarı şaka yarı ciddi teklifte bulunmuş. Olay sonrası Barış uzak bir bölgeye sürgüne gönderilirken, bizde anladık ki aynı evde iki haberci olmuyor. Önce ben meslek değiştirdim, sonra da Barış... Bu kadar duayen ve gerçek habercilerle çalıştıktan sonra şu anki medya düzeninin parçası olmamız mümkün değildi zaten. Egebank’la ilgili yaşanan bir gelişme yaklaşık 20 yıl sonra şimdi gülerek andığımız bu hatıranın tekrar gündeme gelmesine neden oldu. Meslektaşım olan eşime nasıl haber atlattığımı bir de onun tarafından görmek isterseniz Uğur Dündar’a attığı maili okuyabilirsiniz. Maile çok gülen Dündar unutulmaz bu anıyı köşesine taşıyıp okuyucuları ile paylaştı.
Demem o ki Allah kimseyi işi ile aşkı arasında bırakmasın. Ya da Allah herkese hayatının aşkı kadar sevebileceği bir iş versin.