Babam, ben ve sarımsak
Bu alışılagelmiş bir babalar günü yazısı değil. Eğer klasik bir baba kız hikayesi bekliyorsanız hiç beklemeyin baştan söyleyeyim. Beklenmedik ve sıra dışı olan bu hikayede beklentiyi biraz daha artırmak için azıcık başa almam lazım.
Yolu ışık, mekanı cennet olsun, annemi kaybedeli geçtiğimiz 20 Mayıs’ta tam 15 sene oldu. Herkes babamın çok geçmeden evleneceğini düşünürken, o bu beklentidekileri büyük hayal kırıklığına uğrattı. Kendini hobilerine, torunlarına, dünyayı gezmeye (Üstelik inanması zor ama Korona Çin’i kasıp kavururken babam Şubat’ta Singapur ve Hindistan’daydı.) Facebook’tan bulduğu lise arkadaşlarıyla görüşmeye ve okumalarına yardım ettiği öğrencilere destek olmaya adadı.
Hobi derken yanlış anlaşılmasın profesyonel düzeyde gemi maketleri yapıyor. (Sergilerde yer alıyor.) Sadece planlarını satın aldığı gemilerin penceresinden bayrağına her bir detayını kendisi yapıyor. Yapımı 8-9 ay arası süren bu gemileri ise tarihten seçerek yapıyor, hepsinin bir hikayesi var. İlk Osmanlı kadırgası, boğazı geçen ilk arabalı vapur, Nusret mayın gemisi, Fenerbahçe, Paşabahçe, Dolmabahçe adlı kardeş şehir hatları vapurları gibi baktıkça anlamlı gelecek maketler yapmak, onları sevdikleri ile paylaşmak annemden sonra en büyük tutkusu oldu.
7 sene önce de bypass geçirdi. O günden sonra sigarayı bıraktı, yalnız yaşadığı için de sağlığına çok daha fazla dikkat eder oldu. Gün aşırı sahilde yürür, 19.00’den sonra bir şey yemez, tatlıdan tuzludan uzak durur ve her gün 1 diş sarımsak yutar. Satırlar sonra hikayemizin en can alıcı bölümüne gelmiş bulunuyoruz. Çünkü bu ilginç olayın başrolünü babam ve sarımsak birlikte paylaşıyorlar. Nasıl mı? Devam ediyorum.
Geçen yaz bana geldiği bir gün bahçedeyiz, bir tuhaf nefes alıp veriyor. Önce biraz üşüttü sandım ama baktım tam öylede değil. Bana 2 gün önce sarımsak yuttuğunu ama bayağı büyük bir sarımsak olduğunu bu nedenle 5 ayrı parçaya bölerek yuttuğunu anlatmaya başladı. Ancak nasıl bir sarımsak ise böldüğü halde yutamamış nefes borusuna kaçmış. Epey bir uğraşıp öksürüp aksırarak sonunda çıkartmış parçayı ancak boğazı da tahriş olmuş. O yüzden böyle nefes aldığını hatta yutkunurken hala acıdığını söyledi. İçim tam rahat etmediği için babamı takibe aldım. Her gün birkaç kere arayıp nefesini kontrol ediyordum, hırıltı fokurdamaya dönüşünce dedim ki doktora gidiyoruz. Yok geçer filan diye itiraz etse de bir haftanın sonunda o da bir terslik olduğunu kabul etti ve gittik doktora.
Babam garip nefes almasına neden olan olayı hararetle anlatırken ağzından konuştukça ince ince sarımsak kokusu yayıldığını fark ettim. Doktor önce akciğer filmi çekti ama bir şey çıkmadı. Emin olmak için “Tomografi de alalım” dedi. Her ihtimali değerlendiren doktor kanserden de şüphelenmişti. Annemi akciğer kanserinden kaybetmiş biri olarak yine aynı filmi tekrar mı yaşıyoruz derken, sağ ciğerinde bir kitle tespit ettiler. Babamın rengi atarken çok düzgün şekilli bu karartı ile nefesindeki kokuyu birleştirmek zor olmadı. Babamın çıkardığını sandığı sarımsak akciğerine kaçmıştı. Doktora da bu seçenek kanserden çok daha yakın gelmişti gelmesine ama çözümü basit değildi. Narkozla bronoskopi (Burundan kamera ile akciğerlere inilmesi) yapıp akciğere girmeleri gerekiyordu. Bir haftadır (Kitle değil ise) orada olan sarımsak eğer eridiyse ve tek hamlede alınmazsa operasyonu açık ameliyata çevirip akciğeri açacaklardı.
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi’ne hızlıca yatırıldık. Akciğere genelde türban takmaya yeni başlayan genç kızların örtülerini bağlarken ağızlarında tuttukları iğneyi kaçırdıklarını anlatan doktorumuz, daha önce bu tarz pek çok operasyon yapmış başarılı bir isimdi. Genelde metal, iğne, düğme gibi katı maddeleri akciğerden toplayan doktorumuz ilk kez sarımsak alacaktı. Bunun tıp tarihi içinde bir ilk olacağını söyleyen asistanlar eğer o leke tahmin ettiğimiz gibi sarımsak çıkarsa babamın literatüre gireceğini ilan ettiler.
Ben güleyim mi ağlayayım mı karar vermezken, babam operasyona girdi. 15’inci dakika çıkan doktor, elinde tutuğu kocaman sarımsağı gösterdi. Sarımsak gördüm diye bu kadar sevineceğim hayatta aklıma gelmezdi. Babamı bir gece ne olur ne olmaz diye hastanede tutarlarken, ziyarete gelenlerin odasını bulması ise hiç zor olmadı. “Sarımsakçı Amca” diye isim taktıkları babam hastanede meşhur olmuştu. Hemşiresinden hastabakıcısına herkesin büyük ilgi gösterdiği selfie çekildiği babam akciğerden ilk kez sarımsak alınan vaka olarak tıp literatürüne girmeye hak kazandı. Kendine geldiğinde ilk “Sarımsağım nerede?” diye soran babamla doktoru arasında geçen diyalog ise kesinlikle unutulmazdı.
- Doktor: Haluk Bey sarımsağınızı patolojiye gönderdik.
- Babam: AAA neden?
- Doktor: Bir hafta akciğerde bozulmadan kalabilen hangisi Taşköprü mü yoksa Balıkkesir sarımsağı mı öğrenebilmek için?
Bu yazımı izninizle babama ithaf ederken, tüm babaların da “Babalar Günü”nü kutlarım. Sadece babalarınızla değil, tüm sevdiklerinizle çocuklarınıza, torunlarınıza anlatacağınız renkli ve keyifli nice anılar biriktirmenizi yürekten dilerim.