Baklava tadında film önerileri
Bayram geldi hoş geldi... Eminim birilerine de boş geldi. Her ne kadar yeni normal dediğimiz bir sürece girilmiş olsa da, bilemiyorum bayramda eski normal devreye girer mi? O bilindik, bayram gezmeleri, herkesin birbirini şapır şupur öptüğü, özellikle sıcaktan eli yüzü ter içinde kalmışların daha da çok öptüğü... Bir bayram klasiği olarak haberlerde peşi sıra izlenen kurban keserken yaşanan kaza haberleri... Canının derdine düşüp sokak aralarında dört nala koşan içimin cız ettiği ve kaçıp kurtulabilmesi için dua ettiğim kurbanlıkların peşine takılmış eli satırlı, bıçaklı insanlar... Tatil yerlerinden bayramda iğne atsan yere düşmez plajlar, havuzlar, denizin kusup atmak isteyeceği insan yığını görüntüleri... Sadece denizde mi bu yığın? Çayırda, çimende her yerde. İki nefes alayım, ciğerlerim oksijene kavuşsun diye gittiğin mis gibi ormanda bile... Yazarken dahi içim sıkıldı...
İnsan doğayı çok çirkinleştiriyor yahu. Ne deniz denizliğini sunuyor, ne çimen çimenliğini... Korkuyor kalabalıkları görünce, ışığı kaçıyor, enerjisi düşüyor ve dolayısıyla ruha da dokunamıyor. O sebeple kimseler yokken, insanlardan uzakken, herkes işinde gücündeyken kaçmalı doğanın kucağına. Eş dost günün anlam ve önemi için değil de, yürekten geldiği için hakkını verecek bir iletişimi kurabileceğin zamanda ziyaret edilmeli. Ama tabii söz konusu bayramsa annelere babalara gidilecek ve o eller öpülecek. O başka...
Şimdi, denizde havuzda vitamin D depolayanları es geçelim, ev gezmelerinde "daha daha nasılsınız" muhabbetleriyle vakit öldürenleri de es geçelim, "madem mevsimlerden yaz, madem çalışmıyoruz, neden şöyle çimenlik bir yerlere gidip çöpü, pisliği ardımızda bırakmak üzere yayılmıyoruz ki" diyenleri tümden es geçelim. Yazımın en başında dediğim bayramı boş geçenlere, Netflix'te az sayıda güzelliği tüketmiş ve platformun dolambaçlı yollarında sürekli aynı filmler ve dizilerle karşılaşmaktan bıkanlara, TV'de benzer saçmalıkları görmeye tahammül edemeyenlere 2 tatlı tavsiyem olacak. Hayır hayır baklava, şekerpare değil. Ama en az onlar kadar damakta tat bırakacak 2 filmim var. Filmim diyorum çünkü ikisini de çok seviyorum ve izlemekten asla sıkılmıyorum.
İlk önerim Cezayir asıllı yönetmen Tony Gatlif filmi Gadjo Dilo. Gadjo Romence'de çingenelerin, kendilerinden olmayan yani çingene olmayanlar için kullandıkları bir deyim. Dilo ise çılgın anlamında kullanılıyor. Film de zaten tam bir çingene filmi, şayet çingene filmi denince aklınıza, Darbukatör Baryam, Cennet Mahallesi gibi yapımlar geliyorsa, size güle güle... Bu film size göre değil baştan uyarayım... Gatlif‘in çingene kültürünü odağına aldığı üçlemenin son filmi Gadjo Dilo hem sakin, hem eğlenceli; yer yer hüzünlü ama dolu dolu sahici bir yapım. Öyle ki, filmi izlemiyorsunuz, filmde yer alıyorsunuz.
Hikayemizin kahramanı Fransız bir genç olan Stephane, filme de adını veren nam-ı diğer Gadjo Dilo... Büyülendiği bir müziğin peşine takılıp, dinlediği kasetteki müzisyeni bulmak için ta Romanya’ya kadar gidiyor bu çılgın yabancı. Başlangıçta aradığı şey sadece müzikken kendisini bambaşka bir maceranın, çingene kültürünün içinde buluveriyor. Bir de çingene güzeline gönlünü kaptırınca içinde de müziğin sesi hiç susmuyor... 1997 Fransa - Romanya ortak yapımı bol ödüllü filmde Romain Duris, Rona Hartner, Izidor Serban rol alıyor.
İkinci önerim ise, yine hoş bir seyirlik olan Filantropica. Nae Caranfil'in yönettiği ve Mircea Diaconu'nun oynadığı film kara komedi sevenler için biçilmiş kaftan. Türkçeye Hayırsever olarak çevrilen filmin kahramanı ise Romanya'da özel bir okulda Edebiyat Öğretmeni olarak görev yapan ama aslında yazar olmak isteyen Ovidiu... Ovidiu, ezik olarak tabir edilebilecek, az maaşla geçinmeye çalışan bir memur. Ancak bir kadeh vokta karşılığı insanlara şiir okuyan bir sarhoşun yönlendirmesiyle Hayırseverler Derneği adında bir kuruma gitmesiyle hayatı birden değişiyor... Hem de ne değişim... Filantropica işlediği özgün konusuyla ve oyunculuklarıyla izleyiciye kesinlikle keyifli bir zaman dilimi vaat ediyor. Üstelik "güldürürken düşündüren" klişesinin de hakkını sonuna kadar veriyor...
Uzatın bacaklarınızı, alın yanınıza, kahvenizi, biranızı; artık orası size kalmış, keyifle izleyin derim...
İyi bayramlar, kaliteli zamanlar...
Bu da şarkılı bonus: