Öpüşmek sanattır!
Öpüşmenin erken tarihi hakkında çok net bilgiler sunulamıyor. Hindistan'da MÖ 1500 yıllarında yazılan dört Vedik Sanskritçe metin öpüşen insanları anlatıyor olsa da, daha öncesinde kimsenin öpüşmediği anlamına gelmez. Öpüşmek birileri için sanatta ve edebiyatta tasvir edilemeyecek kadar özel olabilir, kim bilir... Bu durumda Hintlilerin öpüşmeyi ilk keşfedenler olduğunu söyleyemeyiz. Hint destansı şiiri "Mahabharata" dudaklarda öpüşmeyi sevgi işareti olarak tanımlıyor. Zevkin kitabı anlamına gelen "Kama Sutra" ise öpüşme pratiğine adanmış tüm bir bölüme sahip.
Öpüşmenin öğrenilmiş bir davranış olduğuna inanan antropologlar, Büyük İskender'in MÖ 326'da Hindistan'ı işgal ettiği zaman cebe konup benimsenildiği düşüncesinde. Batı dünyasında Roma İmparatorluğu'na gelene kadar öpüşmenin kaydı yok. Romalılar ise öpüşmek için farklı kategoriler bile buldular. Örneğin selamlamak için öpücükler kullandılar. Yöneticilerin elleri öpüldü. Çiftler, bir grup insanın önünde öpüşerek nişanlandılar. Muhtemelen günümüzde düğün törenlerinin sonunda "Gelini öpebilirsin!" geleneği de buradan geliyor. Öte yandan, Antik Roma'da öpücükler yasal ve ticari anlaşmaları mühürlemek için de kullanıldı. Tarihte romantik öpücüğü, aşk dolu öpücüğü, heykelleri, tabloları, şiiri ararsanız, Orta Çağ döneminin efsanelerine ulaşıncaya kadar bulamazsınız.
Öpmek eski bir uygulama olabilir ancak evrensel bir uygulama değil. Hatta buna dair komik bir hikaye bile var. 19. yüzyıl İngiliz kaşifi William Winwood Reade, bir Afrika kralının kızına aşık olur. Onu öpme cesaretini kendinde bulup buna yeltendiğindeyse, kız çığlık çığlığa kaçar kaşiften. Çünkü onu yemeye çalıştığını düşünmüştür. Şaka değil, gerçek:) Dolayısıyla bizim için son derece romantik, heyecan verici bu sevgiyi ifade şekli kimi kültürlerce korkunç ve hatta iğrenç bile bulunabiliyor.
Araştırmacılar insanların nasıl veya neden öpüşmeye başladıklarından tam olarak emin olmasalar da, gerçek olan şudur ki; Öpüşmek sanattır! Tüm sanat formları gibi çağlar boyunca değişir.
Madem ki sanattır, öyleyse ister küçük bir dudak dokunuşu, ister ateşli bir kavuşma olsun, sinematik bir öpücüğün ağırlığı izleyici için göz ardı edilemez. Yüz yılı aşkın bir süredir filmlerde gerçekleşen bu samimi eylem her zaman, dönemin siyasetiyle birlikte hareket ettiği için getirilen kısıtlamalara bağlı olarak büyük değişimler yaşadı. Sözün özü; ekrandaki öpücüğün tarihi gizli anlamlarla doludur, bu yüzden öpüşmenin büyük ekranda gelişmesini, dudakların buluşmasını etkileyen sayısız etken var elbette fakat ben hiç oralara uğramak niyetinde değilim.
Hani ilkler önemlidir derler ya, unutulmaz. İlk öpücük sahnesini içeren film, ampulün mucidi Thomas Edison tarafından 1896'da Edison stüdyolarında çekilmiş ve William Heise tarafından yönetilmişti. Başrollerinde May Irwin ve John Rice olan The Kiss (Öpücük), dul bir kadının aşk arayışını anlatılıyordu. 4 dakikalık filmin, 18 saniyelik final bölümünde kadın ve erkek dudak dudağa öpüşüyorlardı. Film ABD'de gösterildiğinde büyük bir şaşkınlık yaşandı. İnsanlar Viktorya çağının ahlak anlayışına sahip oldukları için toplum önünde öpüşmek kesinlikle kabul edilemezdi. Şikayetler üzerine kilise ayağa kalktı ve filmin gösterimden kaldırılmasını veya öpüşme bölümünün filmden çıkarılmasını istedi. Muhafazakar basın öfke saçtı. Bazı taşra eyaletlerinde izleyici, ülkemizde uzaylı taşladıkları gibi, film makinesini, perdeyi taşladı ve polis çağırdı. Sanatın ve özgürlüğün patlama yaptığı 1920'lere gelindiğindeyse, filmlerdeki öpüşme sahneleri artık çok doğal kabul edilir olmuştu.
1926 yılında John Barrymore'un rol aldığı Don Juan filminde tam 191 öpücük yer alıyor. 2 saat 47 dakika süren filmde, Don Juan, 'sinyorita' ları 191 defa öpüyor. Evet, bu bir rekor. Beyaz perdede en uzun öpüşme rekoru ise Jane Wyman ile Regis Toomey'in 1941 yapımı, Lewis Seiler' in yönettiği 'You're in the Army Now' (Artık Ordudasın) komedisinin. Çiftin bir öpüşmesi 3 dakika 5 saniye sürüyor. Sinemada ilk eşcinsel öpüşme sahnesi, iki erkek ve bir kadından oluşan aşk üçgenini konu alan 1971 yapımı 'Sunday Bloody Sunday' (Pazar Lanet Pazar) filminde gerçekleşiyor. 1915’te Lois Weber’in yönettiği film Hypocrites ise bir kadının tümüyle çıplak gösterildiği ilk film olarak biliniyor. Türk sinemasının ilk öpücüğü ise 1917'de "Pençe" filminde sahneleniyor.
Peki bugüne gelindiğinde sinematik öpücük ne durumda? O epey uzun mesele ancak dumanı tüten bir yenilikten söz edecek olursak koronavirüs diyorum. Evet, burada da ağırlığını gösterdi. Pandemi nedeniyle ertelenen tüm Hollywood yapımı dizi ve film setleri 12 Haziran'da çalışmaya başladı. Ancak virüsün yayılmasını engellemek için öpüşme sahnelerinde yeni düzenlemeler getirildi. Yeni kararla öpüşme ve sevişme sahnelerinde bundan böyle oyuncular rol almayacak, bunun yerine bilgisayarla hazırlanan efektlerden yararlanılacak. Nasıl olacak hep birlikte göreceğiz.
Hollywood’da ünlü yapımcı Harvey Weinstein’ın yıllarca sistematik cinsel saldırılarda bulunduğunun örtbas edilmesi skandalının ardından İngiltere'de öpüşme ve sevişme sahnelerine dair yeni düzenlemeler getirilmek istenmişti geçen yıllarda. Uygulandı mı emin değilim. Oyuncuların böyle sahnelerde nasıl kötü hissettikleriyle ilgili yaptıkları açıklamalara bakacak olursak, koronavirüs en azından bu anlamda onlara kıyak yapmış gibi görünüyor diyecektim ki, Avrupa’da koronavirüsten en çok etkilenen ülkelerden biri Fransa’da sinema sektörü yavaş yavaş eski günlerine dönerken, kültür bakanı "Sinema için çok önemli, aşk ölmedi" vurgusu yaparak oyunculara "öpüşme izni" verdi.
Ne diyelim, bırakalım öpüşsünler...