İlişkiler hiçbir zaman ilk günkü gibi kalmaz. Gelişir, değişir ve büyür... İyi yöne veya kötü yöne doğru olur bu... Kimi ilişkiler ta en baştan yanlıştır zaten ve yanlışlığı neon gibi parlar. Bazıları ise en doğru şekliyle başlasa da, yol boyunca bir yerde mutluluğun yerini küskünlük ve incinme alır. Çünkü kötü duygular, kötü geçmiş veya uzun vadeli karşılanmamış ihtiyaçlar iltihaplanıp ilişkiyi kirletir, içindeki insanları da değiştiriverir.
Kuşkusuz hepimiz aşkı seviyoruz. Asla inmek istenmeyen pembe bulutların üzerine çıkarıyor aşk insanı. Ancak kişiyi böylesi büyüleyici bir coşkuya sürükleyen aynı kalp, o pembe bulutların üzerinden zehirli bir çamura da düşürebiliyor. Daha da kötüsü, bazen çocuk sahibi olana ve ilişki tümden ipotek altına alınana kadar, bir şeylerin eksik olduğunu ve o eksik şeyin "kendisi" olduğunu fark edemiyor bile insanlar.
Son dönemde sıklıkla duyuyoruz "toksik ilişki" tanımlamasını. Toksik bir ilişki benlik saygınızı, mutluluğunuzu, kendinizi ve dünyayı görme şeklinizi kirletir. Toksik bir insan, kırık kalp, kırık ilişkiler ve arkasında kırılmış insanlarla dolu bir yaşam izi ile hayat boyunca öylece yüzer... Tıpkı BluTV'nin henüz ilk 4 bölümünü yayınladığı "İlk ve Son" dizisindeki 'Deniz' karakteri gibi... Deniz ve Barış çifti toksik ilişki örneği için tam da biçilmiş kaftan. Salih Bademci ve Özge Özprinçci'yi bir araya getiren "İlk ve Son"da, 10 yıllık bir ilişkinin başlangıcına ve bitişine şahitlik ediyor izleyici. Olayların gelişimine biraz baştan, biraz sondan tanık oluyoruz. Bu arada dizinin dünyada ilk kez uygulanan "terapist" özelliği var. Dilerseniz, izlerken dış ses olarak terapist yorumunu dinleyebiliyorsunuz. Ben merak edip denedim ancak sadece 2 dakika kadar. Diziden uzaklaştırıyor ve soğuk, itici bir deneyim sunuyor. En azından bende yarattığı etki bu oldu.
İlişkilere dair sorgulatan ve "aynalık görevi" gören yapımlar her zaman dikkatimi çeker. "İlk ve Son"un karşısına da büyük bir hevesle oturdum. Umduğunu buldun mu derseniz, şu an için cevabım maalesef "Hayır!" olacak. "İlk ve Son" ne izleyiciyi tümden içine alıyor, ne de tamamen dışına itiyor. Yenilikçi bazı özelliklerinin olması artı katıyorsa da klişelerden pek de kaçamadığını söylemek mümkün. Bölüm süreleri dijital platform için gereksiz uzunluktayken, fazlasıyla yorucu iki karakteri barındırıyor olmasından dolayı, ortalama 1 saatlik bölümler ekstra ekstra uzun. "Marriage Story" ile birlikte anılan ve esinlenildiği söylenen dizi, filmin aksine izleyiciye sakin ve düşünmeye iten bir farkındalık sunmak yerine hırpalıyor. Hırpalamadan kastım, duygusal anlamda değil, bir komşu kavgasına şahit oluyormuşçasına huzurun kaçması hali gibi... Bu durum maalesef gerçekçiliğinden değil, abartılı oluşundan kaynaklanıyor.
Çiftin şu ana kadar bize gösterilen geçmiş -çocukluk- travmalarının bir yansıması olarak bugünkü oluşumları da ikna edici durmuyor. Özellikle Deniz karakterine eğer ilerleyen bölümlerde temeli sağlam haklı bir neden sunulmaz ve mantıklı bir düzlüğe oturtulmazsa, Deniz derinliksiz, şımarık ve hep ergen kalmış bir karakterden öteye gidemeyecek. İlk 4 bölümde izleyici büyük çoğunlukla Barış karakteriyle empati kurabiliyor. Oysa ki madem bir ilişki çatışması izliyoruz, tıpkı "Malcolm & Marie"de olduğu gibi, izlerken kime hak vereceğini kimin tarafında olacağını şaşırmayı bekliyor, o tatlı gitgeli yaşamak istiyor izleyen. Veya Masumlar Apartmanı, Kırmızı Oda örneği gibi karakterin "kötü" olarak tanımlamaktansa başının okşanmak istenmesi gibi bir duygu geçişi arıyor izleyici. Ancak sadece Deniz'in çocukken babasının annesini aldatmasına şahit olması üzerinden ve büyük bir istisna olarak göremeyeceğimiz, mutsuz bir ailede büyümüş olması üzerinden, bugünkü negatifliğine, hayatı inatlaşmadan ibaret görmesi, bencil, sevgisiz, saygısız ve öfke dolu yaşamasına empati kurmak pek mümkün olmuyor.
Bütün yanlışlarına rağmen şu an için Barış'ı kayırarak ona; "Sana tutunmak için savaşmayan bir şeye tutunmak için savaşmak seni mahveder. Bazen geriye kalan tek şey zarafet ve sevgiyle bırakıp gitmektir Barışcığım..." :)) diyor ve gelecek bölümlerde ters köşelerle şaşırmayı umuyor, Deniz'e hak vermek istiyorum...