Diziler televizyon yayıncılığının çok önemli enstrümanları. Ülkemizde tek kanallı dönemden bugüne kadar efsane diziler yayınlandı. Bu dizilerin bir çoğunun da kendine has bir dünyası, evreni vardı. Dilerseniz bu hafta buyurun bu evrenlerin birkaçına göz atalım.
PERİHAN ABLA
Perihan Abla diye yazılır, Kandemir Konduk ekolü diye okunur. Günümüzde Burak Aksak’ın –en son 50m2’de mesela- başarılı bir şekilde yarattığı “sevecen mahalle” konseptinin atası. Hatta 1992’de yayına başlayan Mahallenin Muhtarları ile çok benzerlik gösterir. Perihan Abla’dan devam edecek olursak eğer, genç yaşta kardeşlerine anne baba olmak zorunda kalmış ve bu sebeple kendi hayatını önemsememiş bir abla (Perran Kutman). Kardeşlerini yalnız bırakmamak adına bir türlü aşkına karşılık vermediği, Perihan’a deli gibi aşık olan Şakir. Her türlü pisliğin, kirli düşüncelerin, bencilliğin uzak olduğu bir mahalle. Dizinin baş kötüsü -Şakir’in patronu- bile o kadar naif ki en büyük günahı Şakir’e zam yapmamak. Ülkede ar ve hayanın geçer akça olduğu yıllarda bile ütopik gelen bu mahalle şimdi bakıldığında ise sadece karikatürize geliyor.
ÇİÇEK TAKSİ – AKASYA DURAĞI
Yine çok benzer iki dünya. Emektar taksicilerin başlarına gelen kaderin cilveleri. Babacan bir taksi durağı sahibi, farklı karakterlerdeki taksi şöförleri. Arada sırada kötü olaylar olsa da bunlar mahalle karakolunun amirinin cebbarlığı ile şak diye çözülüverir. O evrende kadına şiddet yoktur, çocuklarını fön makinesi ile ısıtmaya çalıştıktan sonra yan odada kendini asan anneler yoktur, evine ekmek götüremediği için ailesine duyduğu mahcubiyetten dolayı kendini yakan babalar yoktur.
LEYLA İLE MECNUN
Oyuncu ve teknik kadrosunun gezi protestolarına katılması dolayısıyla ipi çekilen bir efsane. İşin komiği yazıdaki ironiyi ezip geçercesine gerçekten kendi evrenini yaratmış bir dizi. Bu evreni yaratma sebeplerinden biri de yayın mecrasının TRT olması. Mesela o evrende sigara içilmez, sakız çiğnenir. İçki içilmez, üzüme düşülür. O kadar naif ve masum bir evrendir ki en galiz küfür “ıslak banyo terliği”dir, hem de lastiği kopuk, ayak bir taraftan dışarı fırlıyor. O evrende İsmail Abi diye biri vardır ki umudun, iyiliğin, naifliğin simgesidir. Hep o gemiyi bekler, gelmeyeceğini kendine bile itiraf edemeyerek. Öyle aşklar vardır ki dünyanın sınırları yetmez, uzaya taşar. Ağza sıkmalı çikolata inanılmaz bir mutluluk yaşatabilir.
BEHZAT Ç
Gerçeğe en yakın dizi evreni budur, tartışmasız. İyi bir adam olamadığından değil, hiç kimsenin adamı olmadığı için Cinayet Büro Amirliği’nde takılıp kalmış Behzat Amirim ve maceraları. BluTV'deki acı tecrübeyi saymazsak eğer izleyicinin kendini en yakın bulduğu evrendir Behzat Amir’imin evreni. Çünkü o evrende kavgayı ayırmak için insanlık namına döner bıçağını alıp dışarı koşan döner ustaları, kurulan hayaller, yıkılan hayaller, başarısızlıklar vardır. Öyle müthiş bir dizidir ki Ankara bile insanlara sevimli gözükmüştür bir dönem. Fakat gerçeğe yakın bunca örnek dışında gerçek dışı mevzular da vardır. Mesela paralel yapıya koca bir salon dolusu insan içinde atar yapan bir başkomiser, Absinth’i şekersiz içen cengaverler, bir gazeteciyi öldüren sanık sorgu odasında beyaz beresiyle oturup döner yerken içeri dalıp sanığa tokadı çeken ve odadaki memurlara “Hatıra fotoğrafı da çektirin bari” diye bağıran bir başkomiser. Dediğim gibi; imkansız, ütopik. Ne olursa olsun tabak güzel ama çekin…
Mutlu ve sağlıklı haftalar dilerim.