16-27 Mayıs 2023 tarihleri arasında düzenlenen 76. Cannes Film Festivali, Ana Yarışma’da 2021’deki iddialı seçkiyi zorladı. Sırasıyla “The Zone of Interest”, “La Chimera”, “The Asteroid City”, “Fallen Leaves”, “Kuru Otlar Üstüne”, “Club Zero” ve “May December” hatıralarda kalacak. Pandemi ütopyası ve bellek iki ana temaydı. Hak etmeyen bir filmin, “Anatomy of a Fall”un kazanmasıyla ise gelenek bozulmadı.
(
ÖDÜLLÜ İKİ FRANSIZ FİLMİ KÜÇÜK EKRAN İLLÜZYONU
Cannes ana yarışmasının genel kuralları ciddi bir ‘mayın’ problemine sebebiyet verdi yine. Fransa’da çalışan Vietnam sinemasının usta ismi Tran Anh Hung, en zayıf filmi “The Taste of Things”e imza atarak ‘En İyi Yönetmen’ Ödülü’ne ulaştı. İç piyasaya bir yemek mini dizisi yaparken kendini bulmuştu. Egzotik diyarlarda turistik gezi niyetine çok fazla eser izledik yine.
Altın Palmiye’ye ulaşan vasat oda filmi “Anatomy of a Fall” da ondan farksız bir sinemasızlık sunuyor. Harari-Triet’nin otantik ütopya arayışı “Anatomy of A Murder” (1959), “Judgment at Nuremberg” (1961) modellerini 1930’ların Fransız şiirsel gerçekçiliği ilkelliğine taşıma hamlesi hantal bir küçük ekran illüzyonundan ibaretti. Askeri mahkeme filmi teatraldi.
SOYKIRIM FİLMİ MODELİ ARAYAN MELANKOLİK ANI ÜTOPYASI
Ancak “The Zone of Interest” ve “La Chimera” alanlarında modern klasik olma iddiasıyla çıkageldiler. İlkinde Neo-Nazi dönemlerinde kampın dışarısında bir çeşit saykodelik ceset yakma eğilimini Glazer zekice dönüştürüyor. Almanya’daki İngiliz Martin Amis bakışına kattığı tazelik yüksek melankoliyle karşılık buluyor. Aslında Çek Yeni Dalgası klasiği “Ölü Yakıcısı”nın (“The Cremator”, 1969) kült ceset yakıcısı Kopfrkingl’ine kardeş bir karakter olarak Rudolf Höss’ü kullanıyor.
Onun ise ailesi içerisinde “Beyaz Bant” (“The White Ribbon”, 2008) ile renkli kesiştirilmesi melankolik anı ütopyasının cevherini ortaya koyuyor. Bellek ile Nazizm ilişkisinde Resnais’den Zulawski’ye sayısız yönetmenin klasiklerine coşkulu ve sıra dışı ekleme gerçekleşti. Herz-Haneke kırması yapının verdiği ses-sinematografi bütünlüğü ise sonralara kalacak tekinsiz soyut model inşaasının merkezinde duruyor.
TAPTAZE BİR PERİ MASALI FİLMİ
“La Chimera” ise salgın filmlerinin “Cinayeti Gördüm”ü (“Blowup”, 1966) olarak başlıyor. Sonrasında “5’den 7’ye Cleo” (“Cleo de 5 a 7”, 1962) ile cebelleşip büyülü bir tarot kartı estetiğiyle cebelleşirken buluyor kendini. Taptaze ve soyut bir peri masalı filmine dönüşüyor. İtalyan modern sineması referansıyla bir anti-canavar motifi beceriklisine kayıyor.
Rochwacher’ın kariyer zirvesine dönüşüyor. Bu konuda aslında ciddi bir riski de alıyor elbette. Ama bunu yaparken ‘arkeolog’ tanımının içerisinde stilize ve soyut bir gizem filminin içerisinde anılacak. “The Zone of Interest” ile aslında yabancılaştırılmış atmosferlerden masalsı bir çıkarım olarak birbirlerine yakın seyrediyorlar. Sersemletirken sinemayı da zirveye çıkarıyorlar.
WES ANDERSON VE AKI KARUSMAKI’DEN USTALIKLI PANDEMİ ALEGORİLERİ
“The Asteroid City” de aslında pandeminin uzaylı istilası filmi. Ama radyo filmini de içerisine de dahile ttiği bir uzayda kalma omurgası var. Oradan da ustalık yükleniyor. Karikatür estetiğiyle bir yabancılaşmanın da ezberine dikkat çekiyor. Aslında meta-film üzerinden kurulu “French Dispatch” sonrası Wes Anderson eylemlerinde birine dönüşüyor zeki bir eylem planı eşliğinde. “Radio Days” (1987), “Invaders From Mars” (1953) ile “Maymunlar Cehennemi”nin (1969) entelektüel karışımına dönüşüyor.
“Fallen Leaves”, Karusmaki’nin en iyimser filmi. Ukrayna’ya ve sinemaya dair bir fetiş objesine dönüşüyor. İncelikli bir deadpan romantik komedi. Bresson ve Jarmusch’a göndermelerle de zekasını ortaya koyuyor. Proletarya Üçlemesi’ne yıllar sonra gelen taze karakterlerle dördüncü ekleme cezbedici bir hamleye dönüşüyor.
FEMİNİST SEİDL USULÜ INNOCENCE ASAP BOZUYOR
“Club Zero”da aslında bilinmeyen bir diyarda İngilizce ameliyat masasında yatırılan distopik eylem planı finalindeki etkili hamleyle vuruyor. Hausner’in Mia Wasikowska üzerine kurulu ‘yatılı okul filmi’ eylemi ciddi bir Weir’in klasiği “Picnic at Hanging Rock”a (1975) cevap gibi. Ancak daha ziyade feminist Seidl usulü “Innocence” (2004) olarak tamamlanıyor.
Hadzihalilovic’in Yeni Fransız Aşırılığı kültüne buz tutacak bir evrene ışınlama hamlesi dikkat çekici duruyor. Gchlacht’ın görüntüleri ile Knudsen’in kötü öğretmen prototopi şaşkına çeviriyor. Avusturyalı yönetmenin en iyileri arasına girmeye oynuyor. Bu alt türdeki “Selah and the Spades” (2019) adlı ufuk açıcı modern ilk film kadar iddialı değil.
META-FİLMLER ARASINDA NBC VE HAYNES DE HATIRLANACAK
“Kuru Otlar Üstüne” de aslında feminist ütopyasını ‘taşrada ustalıklı meta-metoo gezintisi’ olarak planlıyor. Orada da pastoral bir meta-eylem planı var. Bu durum aslında Karusmaki, Glazer ve Anderson’la rekabete gidiyor. Başlangıcı fazla yavaş ve hantal açılsa da sonradan kurguda toparlıyor.
“May December”ın sinema fetişizminin izini sürerken eylem planlarıyla ‘meta-film’i psycho-biddy üzerinden olgun bir eyleme soktuğunu görmek mümkün. Bu feminist yansımaların da illüzyonuna girmek keyif veriyor. Haynes’in “Küçük Bebeğe Ne Oldu?”ya (1962) Reichardt etkili cevabı gibi. “The Go-Between”den “Imitation of Life”a, “Rear Window”dan “Contempt”e, “The Collector”dan “The Graduate”e uzanan oyunbaz bir sinema fetişizmi filmi. Fakat biraz festival formülü bir sinematografik ağır tempo problemi de var.
WENDERS VE AINOUZ’UN SİNEMASAL ÇABALARI VAR
“Perfect Days”de Wim Wenders’in Ozu fetişizmini yarıda kalıyor ama duygusallığı ile sınıfı geçiyor. Bunun ötesinde de Koji Yakusho’dan da fazlasıyla besleniyor. Kendi belgeselle iç içe kariyerine çok yakışıyor. Ama duygusallığın kurbanı oluyor.
“Firebrand”, Ainouz’un metoo dönemi için planladığı Kraliçe Par biyografisi. Adeta gotik bir kabus gibi planlanmış. “Jackie”nin ardılı olarak, “Spencer”ın kardeşi olarak belli bir seviyeye ulaşıyor. Duyusal dünyasına sokan Louvart’ın parlattığı incelikli bir görsel-işitsel cümbüş sunuyor.
VASAT ARTHOUSE İLLÜZYONLARI
“Brighter Tomorrow”, eğlenceli bir sinema fetişizmine dönüşerek temalara adapte oluyor. “Youth Spring” ise Wang Bing’in “Boyhood”a hantal cevabı olarak geliyor. “Monster”da aslında “Shoplifters”da aldığı bir eve giren yabancı gerilimi damarının üzerine giden Kore-Eda eyleminin orta halli minimalizm anlamsızlığına tanıklık ediyoruz.
“Four Daughters”, “Last Summer”, “Homecoming” ve “Banel & Adama” ise egzotik turistik gezi niyetine geriye kalacak “Anatomy of a Fall” ve “Taste of Things”e eklenen eserler. Kimisi tabuları yıkmaya çalışsa da coğrafi mekanları sömüren çabucak unutulup gidecek yapıtlara dönüşüyorlar. Vasat bir arthouse illüzyonunun ötesi değiller!
KEREM AKÇA’YA GÖRE CANNES 2023 YARIŞMA FİLMLERİNİN SIRALAMASI:
1-The Zone of Interest 7.8
2-La Chimera 7.6
3-Asteroid City 6.9
4-Fallen Leaves 6.9
5-Kuru Otlar Üstüne 6.5
6-Club Zero 6.5
7-May December 6.3
8-Firebrand 5.5
9-Perfect Days 5.5
10-Brighter Tomorrow 5.4
11-Youth Spring 5.4
12-Monster 5.1
13-Four Daughters 4.5
14-Homecoming 4.5
15-Anatomy of a Fall 4.2
16-Kidnapped 4.1
17-Last Summer 4
18-Old Oak 3.5
19-Taste of Things 3.5
20-Banel and Adama 3.5