Manipülasyon: İnsanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri halde etkileme veya yönlendirme. Seçme, ekleme ve çıkarma yoluyla bilgileri değiştirme.
Sosyal medyanın her şeye hakim olduğu bu çağda yapılması en kolay işlerden biri manipülasyon. Manipülasyonun işleminde de kurgucunun en büyük avantajı insanların kendi özgür zihinleri ve benlikleri ile karar verdiklerini sanmaları.
Netflix’de yayınlanan The Great Hack belgeselini izleyenler ne demek istediğimi hemen anlamışlardır. İzlemeyenlere ise şiddetle tavsiye ediyorum.
Peki sosyal medya çağında çok kolay olan bu mevzu geçmişte nasıl yapılıyordu? Basın ve TV gibi aleni silahların yanında bir de çaktırmadan zehirleyen sinema, çizgi roman ve eğlence dünyası vardı. Mesela kendinizi düşünün; bir film izliyorsunuz, filmin ana karakteri tecavüzcü bir seri katil. Fakat senaryo öyle bir kurulmuş ki film devam ettikçe bu pislik ile özdeşleşiyorsunuz hatta sempati duymaya başlıyorsunuz. Tebrikler, manipüle edildiniz. Bunun tecavüzcü bir seri katil için değil de her yere demokrasi götürdüğünü söyleyen “kahraman” bir ülke adına milyonlarca kişiye uygulandığını düşünün…
Dilerseniz bu hafta bir iki örneğe göz atalım.
En bariz örnek ile başlarsak eğer, Captain America diyebiliriz. İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan gücü ve hakimiyetinin bayrağı olmuş bir hayali kahraman. Milyonlarca satan bir çizgi roman. İlk zamanlarında bol bol yıldız ve şerit güzellemesi yapan yüzbaşı gün gelmiş Amerikan Kurucu Atalar’ın mirası olan bireysel özgürlük için devlete karşı durarak Nomad olmuştur. Günümüz gençleri, çizgi roman severleri böyle bir gazı yemeyeceği için artık propaganda malzemesi olmaktan uzaktır. Fakat Civil War’ın film versiyonunda dikkat çeken bir ayrıntıyı görmezden gelmeyelim.
Süper kahramanların gizli kimliklerini açıklamasını mecbur tutan yasaya bireysel özgürlükleri ve ifade hakkını zedelediği gerekçesiyle karşı çıkmıştır Steve Rogers. Fakat sistemin en büyük dişlisi, para babası Tony Stark ise Yaşar Usta’nın karşısındaki inşaat sahibi gibi kurulu düzenin bozulmaması için devletin yanında yer almıştır. Aslında bu örnek Captain America’nın vatanseverlik ve kişisel özgürlüğü nasıl ayrı tahlil edebildiğini göstermesi açısından iyi bir örnektir. Kişisel özgürlüğe zerre değer vermeyen bizim gibi doğu ve Orta Doğu toplumları için saçma bulunmaktadır elbette.
Gelelim bir başka örneğe.
80’li yılların aksiyon sineması denince akla birkaç isim gelir. Slyvester Stallone, Arnold Schwarzenegger (Vallahi Google’a bakmadım yazarken), Chuck Norris. Tüm bu kahramanlar düşmanlarını ezip geçer ve genellikle Amerikan bayrağını dalgalandırırlar. Biz de çocuk aklımızla izlerken vay anasını deriz. Fakat tüm bu filmler özellikle -eski bir Hollywood yıldızı olan- Başkan Ronald Reagan ve devlet desteği ile çekilmiş uzun metrajlı Amerikan ordusu/kahramanlığı reklamlarından şeyler değildir.
Hatta Platoon ve Born on the 4th of July gibi savaşın etkilerini yüzümüze çarpan iki filmi yönetmiş Oliver Stone’un şöyle bir açıklaması var: “ Belirli tipte filmler yapmamızı istiyorlar. Savaşın karanlık yüzünü göstermemizi istemiyorlar. Savaş hakkında gerçeği dile getirmeyen filmlere destek veriyorlar ve savaş hakkındaki gerçeği arayan filmleri desteklemiyorlar. Savaş hakkında çoğu film, askere alım ilanlarından farksız...” *
Stone bu tuzağa düşmemek için bu filmlerde teklif edilen ordu desteğini reddetmiştir.
Yine sinemadan devam. Az önce bahsettiğimiz, o dönemin -80ler- devlet destekli sinemacıların en ünlülerinden biri olan Tony Scott sazı eline alır ve 1986 yılında Top Gun gösterime girer. Her devrin süper yıldızı Tom Cruise başroldedir. Film öyle ses getirir ki askere alım sürecinde büyük sıkıtı yaşayan, personel açığı bulunan USAF’a (United States Air Force) başvuru patlaması yaşanır. Durun bir dakika, yoksa…
Gündemi ve trendleri birkaç on yıl geriden takip eden ülkemizde de militarizmi gazlamak için vatanseverlik maskesi altında sipariş diziler ve filmler yapıldı, yapılıyor elbette. Gerçi bu ara o gaz biraz ecdat güzellemesi tarafına kaydı ama olsun.
Peki bunu sadece Amerika mı yapıyor? Tabii ki hayır. Sovyetler, Nazi Almanyası hep bu yollardan geçti. Geçti ama etkiler yerelde kaldı. Fakat Amerika “Dünya Jandarması” görevi gereği kültürel sinyallerini tüm dünyaya yaydı. Yenilmez Ordu imajını beyinlere kazıdı. Şimdi Amerika ile bir çatışmaya girecek herhangi bir gücün bireylerinin gözünde karşıdaki tabur komple Rambo. Esas başarı da burada. Şeytan’ın en büyük başarısının insanları var olmadığına inandırması gibi Amerika da bu propaganda ile her maça 3-0 önde başlıyor. Ama Vietnam savaşı gibi medya manipülasyonunun işe yaramadığı durumlarda düştüğü hal de ortada.
Mutlu ve sağlıklı bir hafta dilerim.
* (Kaynak: HOLLYWOOD SİNEMASINDA KAHRAMAN YARATMA VE ALGI YÖNETİMİ: BİR ÖRNEK VİETNAM SAVAŞI VE RAMBO FİLMLERİ – Yüksek Lisans Tezi - İsa Özcan)