İstemeyerek hatta nefret ederek başladığım fotoğrafta 30 seneyi devirdim. Gelin bu hafta, son kullanıcı bazında günümüz ile o günleri bir kıyaslayalım.
Malumunuz dilime pelesenk ettiğim teknolojik gelişmeler ışığında fotoğraf da inanılmaz bir şekilde evrim geçirdi. Burada içerik kalitesinden, sanatsal kısmından bahsetmeyeceğim. Söz etmek istediğim şey biraz farklı. Telefonlarımızdaki uygulamalar sayesinde hepimiz pürüzsüz mermer gibi tenlere, kocaman iri mavi gözlere ya da benim gibiler sırma saçlara sahip olabiliyor. Tabii bunun sosyolojik tahlilini yapacak değilim ama Instagram akışında Adriana Lima, gerçek hayatta Safiye Ayla durumları ile karşılaşabiliyoruz. Bu tarz olaylar da bir söylemi beraberinde getiriyor, efenim eskiden böyle şeyler yoktu. Ne isen fotoğrafta da o çıkardın. Öyle mi, gerçekten mi?
Fotoğrafta görmüş olduğunuz düzeneğin adı pipitre. Yapılan işlemin adı da rötuş. Günümüzde sektörde “Retouch” olarak adlandırılan mevzu yani. Yeniden dokunma olarak adlandırılabilir. Bir zamanlar yoğun Fransızca etkisi altında dilimize ise “Rötuş” olarak geçmiş. Piptre’ye geri dönecek olursak, tabii bu düzeneğin çevredeki ışıktan etkilenmemek için üzerine kara bir örtü örtülür ve siz de bu örtünün altına girerdik. Elimizde, ucu mecazi anlamda değil gerçekten iğne ucu kadar inceltilmiş bir kurşunkalem ile negatif üzerinde düzeltmeler yapardık. Kalemin tutunabilmesi için filmin üzerine matolen denilen bir reçine sürülürdü. Örneğin yüzünüzdeki bir ben ya da sivilce negatifte (tam tersi olduğu için) beyaz güzükür. Bu kusurları yumuşak uçlu ve iğne ucu kadar inceltilmiş kurşun kalem ile boyayarak cilt ile aynı tona getirirdik. Boyama sırasında ise kağıtta çalışır gibi kalemi filme sürterek yapamazsınız. O iğne ucunu minik minik dokundurarak yapabilirsiniz sadece yoksa film hem çizilir hem de boyadığınız yer bulamaca döner ve baskıda belli olur.
Zümrüt isimli stüdyo sayesinden bir dönem mezuniyet fotoğraflarının ayrılmaz parçası olan “renkli göz” olayı da yine aynı sistemle yapılıyordu. Bu sefer sadece gözbebeğinin etrafı ulaşılmak istenen rengin tersine boyanıyordu. Sarı boyarsak mavi, kırmızı boyarsak yeşil elde ediyorduk.
Baskı öncesi hilelerden bazıları bunlar. Peki baskıda neler dönüyordu? Renklide bu şans pek yoktu ama siyah beyaz baskılarda inanılmaz hileler mevcuttu. Baskı olayı kısaca kimyasal bir satıh içeren kağıt üzerine negatifin ışıkla yansıtılması ve kimyasalda hapsedilen görselin banyo edilerek ortaya çıkarılması. Bu görsel fotoğraf kartına pozlanırken belirli kısımlara yapılan ışığı kesme müdahaleleri ile degrade geçişler ya da mesela bir portrede yüzün bir kısmının daha koyu kalması sağlanarak dramatik etkiler yakalanabilirdi. Her şey operatörün yaratıcılığı ve yeteneği ile sınırlıydı.
Yani değerli okurlar geçmiş hep saf ve temiz değildi. Hele ki söz konusu olan güzellik ise ve işin içinde kadınlar varsa her zaman alternatif yollar yaratılmak zorundadır.
Mutlu ve sağlıklı haftalar dilerim.