Ahmet’in kırkı çıkmamıştı, Müjgan da, Kum da öksüzdü…
O gün o çınarın altında artık biz oturmuyorduk.
Kırık dökük yürüyordum, ellerim cebimde, ıslıksız ve ıssız dudaklarım yanımda. Çınarın gölgesinde iki eski dostu gördüm, siluetleri dağlardan yüce. Sohbetteydiler ve güzeldiler ve sığmıyorlardı, yere de göğe de…
Fonda Zerrin söylüyordu, “Kıyamam.”
Efkarla ben düelloda… Nereden baksan yazıktı bana. Ahmet’in kırkı çıkmamıştı. Kadehler yetim, şarkılar ite köpeğe kalmıştı. Öfkeyi hatırlıyorum, o deli ve densiz öfkeyi. Belimde bir hoyrat otuz sekizlik, hani kırk köyün öküzünün tetiği düşürmeye yetmeyecek gücüyle belimde. Ağırdı ve gerçekten ağırdı…
Kesif nefeslerde gönlüm bir umarsız yaşam mücadelesinde, çınarın gölgesindeki dostlara yürüdüm. Akide şekeri kıvamındaki sohbetlerine eğildim. Boş konuşmadıkları kesindi ama ben orada mıydım belli değil. Ahmet’in kırkı çıkmamıştı ve beni ellere vermek yerine vurmak için adam kalmamıştı…
Arnavutköy yokuşundaki o geceyi düşündüm, ben efkardayım diye, bir Ahmet söylüyordu bir Melike. Başın öne eğilmesin dedi Melike, Ahmet ise kimsenin daha önce duymadığı ve düşünmediği bir şeyler…
Çınarın gölgesindeki dostlara döndüm, Ahmet’in kırkı çıkmamıştı ve ben öleceği günü bilmiştim. Acıyı mı konuşalım? Bence konuşmayalım…
Ben “ah” diyeyim… Sen sadece “sus.”
Çınarın gölgesinde oturan iki çınara “merhaba” dedim, Nazım ile Cibran’ın akide kıvamındaki sohbetlerini böldüm ama ekmeği böler gibi…
Ahmet’in kırkı çıkmadı ama saçlarına yıldız düşmüştü ve hatta biz onun suskunluğunu nereden bilecektik dedim. Anlamış ve hüzünlü tebessümlerinde Ahmet’i benden daha iyi tanıdıklarını gördüm. Kaldıkları yerden devam ettiler.
Akide şekeri gibi, portakallı çikolata gibi...
Nazım tanımadığım bir aşkın taraflarından bahsediyor ve taraf olmuyordu, derin bir mesele!
Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin dünyadan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık, yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.
Cibran ekledi,
Bu hep böyledir, sevgi kendi derinliğini bilmez,
ayrılık vakti gelip çatana kadar…
Ah efkar diye iç çekerken ben, gelinim indi çınarın gölgesine, adı belki duru olmalıydı ama annesinin iddiasına yakışmazdı bu yüzden adını kulağına Gözde diye seslendiler. Haydi Sarıyer’de bekleyenim var dedi.
Korkma gidelim dedim… Ahmet’in kırkı çıkmamıştı…