Dün gece Şems uğradı…
O gelmeden biraz önce, ekmemi bekleyen limon ağaçlarına bakıyordum. Fidelerin kokusu anason kokusuna karışırken, ben galiba daha karışıktım…
Yaşamak için köklerini toprağa gömmemi istiyorlardı, oysa ben ya da biz toprağa gömülünce… Neyse!
Göz altları çökmüştü, küflü bir pudra kokusu vardı. Son yıllardaki şöhretini, günün zavallılarına inat umursamıyordu. O zaten hoyrattı ve andaydı. Pas tutmuş sakallarına sık giderdi elleri, ki elleri de çirkindi. Susarak konuşurduk, dün gece de bu değişmedi. Derin girdik ama çok derin. Sert adamlardık ve güneşten ateş yontardık. Paraya eğilmez, maddeye tamah etmezdik. Satın almazdık, sahip olurduk. İmkansızları dize getirmekti eğlencemiz. Susardık, güzel susardık. Farkımız çoktu. En çok da özgürlükte anlaşamazdık. Ben uçurtmaları severken o gitmeyi, hem de çekip gitmeyi severdi… Anlatırsan ben, sütün siyah olduğuna ikna olurdum. O dinlemezdi bile.
Ben dert, o sır severdi ve sırrı bilirdi.
Sabaha karşı huysuzlaşırdı, çünkü güneşi başkaydı. Telaşsız bir hüznün parçası olurdu, üç asrı konuşmayı ne vakit bitirsek konu aşka bağlanırdı ve Şems ve ben, tek kelime etmeden konuşurduk. Aşk için aşk ile…
Dün Emre doğdu ve zaten evde bir bayram havası, Şems biraz da bundan sebep uğradı. Bir ana, erkek doğurdu mu, nedenli nedensiz ayrı bir sevinir ya! Ortak olamayacağın ve paylaşamayacağın bir mutluluğu görmek istersin ya!
Rumi’nin Kimya’sı hayatın simyasıyla karışır ya! İşte öyle.
Şems’in ruhu işte buralarda dolaşırdı. İte dalaşmayan çiti dolaşan, bir tavır değildi, sadece hoyrattı hem de çok hoyrattı… Demedim mi, dedim, gülümsemedi bile.
Güzel aşık cevrimizi
Çekemezsin demedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi?
Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi?
Nedir usta dedim,
“Kadın bilene nefes, bilmeyene nefs’tir,” dedi.
Ve biz susmaktan bir adım geri atmadık. Adam gibi. Arslanlar gibi.
Aşk konusu da tam burada kapandı.
Sabah olmuştu ve gece bitmemişti. Yorgun ve dingin toparlandı, biliyordum yine ve yeniden gidiyordu. Kalanlar ve gidenler diye düşündüm. Suskunluğa sessizliği ekleyip gitmesine razı oldum. “İzin var mı?” dedi, “Müsaade senin” dedim. Gidene kal demiyorduk ama gelene de hayırdır demedik, hem de hiç demedik. İkimizin de ite saygısı vardı, sahibinden ötürü. İkimizin de aşka saygısı vardı, yaşamayı göze alanlardan ötürü.
O zaman size iyi bayramlar olsun, bize zaten her gün bayram.