1941 yılının kasım ayıydı ve yılın ilk karı yağıyordu. Pandeli Restaurant’ta Veysel ile yemek yiyordum. Yorgunduk, hatta çok yorgun.
Yan masada sufi ve eski bir dost, Kemal. Susmayı en iyi bilen adam. Şehrin en güzel ağabeyi. Karşısındaki kızı ilk görüşümdü, mermer beyazı teni, kömür karası saçları, okyanus laciverti gözleri ve çocuksu halleriyle kendini sevdirmeye çabalayan elleri… Adı Hüzzam, kod adı Kar Karası.
Burada domatesli pilavı Merve yapardı ve en iyi yapardı, buharı üstünde masaya sormadan konur ve itirazsız yenirdi, yedik de…
Pandeli’de Wagner çalıyordu ve tiksiniyordum, yemeği bir müzik rezil eder mi? Evet eder ve ediyordu. Tek rahatsız ben değildim ve uzatmadılar. Tatyos Efendi’den Kürdili Hicazkar, Ehl-i aşkım neşvegâhı küşe-i meyhânedir, çalmaya başladı, Veysel’in yüzü rahatladı, ben zaten…
Kemal yeryüzünün gizli yalnızlarındandı, Teşkilat-ı Mahsusa’nın gözdesiydi, adam kere adamdı ve sevmeyi de ölmeyi de çok iyi bilirdi. İstanbul radyosunun en güzel sesi Süreyya’nın kızı Hüzzam ile ne konuşuyordu, dahası ne için susuyordu… Aslında bana ne, hatta bize ne…
Bedros geldi aklıma, baba yadigarı marangoz Bedros. Hani kapısız kuş kafesleri yapan, o kuşlara kapısız saraylar yapan Bedros. Hüzzam’ın annesine aşıktı hem de sessiz, hem de mağrur, hem de namusla… Hem de hiç bu aşkı dile getirmeden. Süreyya’ya şiirler verirdi, Balat’taki atölyesinin önünden işe giderken Süreyya. Süreyya bunları radyoda okur, Kemal buğulu gözlerle evinde o şiirleri dinler, dahası içindeki şifreleri not ederdi, uzun ve yılan hikayesi işte. Bir ara anlatırım…
Veysel’e döndüm, “ne diyorsun usta” dedim, bende bir haller var yangınım yangın yeriyim. Aşk desem kelimenin kendisi beni kesmiyor, sen söyle…
Veysel karanlık gözlerini bana dikti, güya görmüyordu. İçimi delerek baktı, bak Veli dedi dinle…
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yarim kara topraktır
Karnın yardım kazmayınan belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sadık yarim kara topraktır…
Annem aklıma geldi, benim toprağım. Annelerimiz.
Mutluluğuyla mutsuzluğuyla, cefasıyla sefasıyla. İlmek ilmek bizi büyüten, doğuran
ya da büyüten annelerimiz. Sen de beni sev diye değil, koşulsuz, amasız, fakatsız seven. Hep seven…
Biz büyüdük, daha yorulmayın, daha korkmayın. Kendinize bize bakar gibi bakın… Gününüz kutlu olsun.