Semti Beşiktaş, o nedenle hayatı siyah ve beyaz renklerinde yaşayan, maçlarda yükselen duygusundan olsa gerek üniversitede uçak mühendisliği eğitimine başlayan ama gözü hiç yükseklerde olmayan utangaç bir genç kendisi. Aile terbiyesi aldığı yüzüne baktığınızda anlaşılıyor ve sanatın içinde olan aile üyelerinin varlığıyla ister istemez oyunculuk denen o serüven kendisini hissettirmeye başlıyor ve ona da bulaşıyor. Böylece hayatında başka bir yolculuk fark ettirmeden başlıyor.
Önce bir telekomünikasyon firmasına çektiği bir reklam filmi varmış, -mış diyorum henüz o kadar kendisine odaklanamadığımız bir proje olmuştu ama ona bir kadın yönetmen, Zeynep Günay Tan odaklanmıştı ve çoktan keşfetmişti bile kendisini. Başarılı kadın yönetmenin gözü onun gözleriyle oynayan ruhunu keşfetmiş olmalı ki, izleyicinin de onu tanıma hikayesini başlattı. Öyle Bir Geçer Zaman ki dizisinin seçmelerine çağrıldı, seçildi ve hayatımızdaki yerini önce küçük adımlarla almaya başladı. Fakat dizi çok başarılı oldu ve o öne çıkan performansıyla kısa sürede herkesin dikkatini çeken bir isim oldu.
Gözlerindeki ışık etkiledi
Asi, duygusal Mete karakterinden bahsediyorum. Oyuncu karakterini o kadar doğal oynadı ki, hepimiz “Kim bu çocuk?” demeye başladık. Hatta şöyle bir sohbeti hatırlıyorum; TV programcıları olarak bizde de fark edildiğini yönetmen bir arkadaşım şöyle dediğinde anlamıştım. “Dün gece bir dizi izledim ve Mete karakterindeki çocuk çok güzel oynuyor.” Gözlerini belki izleyiciler olarak Zeynep Günay Tan’dan sonra fark ettik ama iyi ki gördük çünkü o ışıltı, ışık hepimizi etkiledi. Oyunculuğu, gözlerindeki ışıkla hep yükselecekti zaten!
Bu güzel çocuk Aras Bulut İynemli elbette. Çocuk diyorum çünkü biz onu çocuğumuz gibi bağrımıza bastık. Sonrasında da onun büyümesini keyifle izledik. Hayal kırıklığı yaşatmayacak şekilde eşlik etti hayatımıza... Ne mutlu ona ve bize! Hayatta karşılıklı mutlu olmak ne güzel değil mi ve hayal kırıklığı yaşamamak, yaşatmamak? İyi ki büyüdü, oyunculuğu da büyüdü... Ve bu durum ne kadar değerli hayatta... Çünkü biz toplum olarak büyümelerine şahit olduğumuz isimleri seviyoruz ve zamanla dizilerde izlediğimiz o isimler kahramanımız oluyor. İşte sırf bu nedenle bile izlediğimiz kahramanın kendisi büyürken karakterinin aynı kalması izleyiciyi mutlu ediyor. Bizim de böyle küçük mutluluklarımız var işte! O genç hayatımızda mutluluğa dönüşebiliyor. Bunun adı da yolculuğuna eşlik edebildiğimiz Aras Bulut İynemli oluyor.
Artık merakımızı cezbeden Aras’tı
Peki, Aras Bulut İynemli’yi daha ilk projesinde, Mete karakteriyle neden bu kadar çok sevdik? Elbette hepimiz Mete olduk, çünkü her ailede olması gereken bir genç profili vardı karşımızda... Asi olmak güzeldi ve o yaşlarda mutlaka hocalarımızdan birine aşıktık, yeteneğimiz ne olabilir düşündüğümüz noktada belki biz vazgeçmiştik ama Mete enstrüman çalıp, bir de yetmezmiş gibi şarkı söylüyordu. Asi gencimiz birden meziyetleri olan güzel, adaletli, aşık bir gence dönüşüyordu. Mete her olumlu özelliğinde Aras’a dönüştü aslında ve Mete’nin ötesi Aras’ı merak ettirdi. İşte orada hikaye artık karakterin dışına çıktı. Mete’yi sevdik ama Aras Bulut İynemli’nin yolculuğunu merak edip peşine takıldık. Ve bu yolculukta genç bir delikanlının başarılı bir oyuncuya dönüşmesine şahit olduk. Artık merakımızı cezbeden Mete değil, Aras Bulut İynemli’ydi.
Sonra ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde ‘Şehzade Beyazıt’ olarak karşımıza çıktı. Gördük, izledik ve takibini yaptık ama daha da ekranı doldursun istedik; çünkü karakterin dışında onu sevmeye başlamıştık. Artık bu sevginin dönüşü yoktu. Dolayısıyla onun fark edilmediği hiçbir projede onu görmek istemedik. O güzel adamdı, iyi oyuncuydu ve takibe devam edebilirdik. Sonrasında oynadığı projeler teferruat kaldı sanki. O bir kere bizim gönlümüzü kazanmıştı. Sinemada, beyazperdede olsun istedik ve oynamaya başladı. Büyük perdede de bizi yanıltmadı. Çünkü Aras’ın gözleri hep parlıyordu ve o umut ışığı izleyiciye iyi geliyordu.
‘Tamam mıyız?’ sinema filminde oyunculuk performansıyla kendini aştı aslında ama popüler kültürde çok ses getirmedi. Benim hafızamdaysa oldukça iyi yer etti. Kolları olmayan sadece duygularıyla oynayan zor bir karakter bu kadar iyi oynanabilirdi, o rol benim aklımda kaldı, artık Aras benden gidemezdi. Sonra popüler kültür işerinde rol aldı ve yine hakkında merak edilenlere oyunculuğuyla cevap verdi. ‘İçerde’ TV dizisiyle hayatımızda dışarıları aştı. Aras Bulut İynemli, çok popüler başka bir ismin karşısında daha da popüler oluyordu ve bu dizi tarihinde değişen bir denge olarak yerini alıyordu... Bunca yolculuk adamda bir gram kibir yaratmıyor ve o kendi bildiği yolda oyunculuk serüvenine devam ediyordu.
Sen varsan o dizi farklı!
Aras Bulut İynemli, hayatında süslü cümleler kurmuyor ve hep aynı kalmayı seçiyor. Ne tuhaf ama ne güzel bir durum. İzleyici de yarattığı durum daha da güzel. Biz her defasında onun için temiz bir sayfa açıyoruz ve onu takip etmeyi sürdürüyoruz. O da birlikte yolculuğumuza aynı parlayan gözleriyle eşlik ediyor.
Aras, daha sonra Yamaç karakteri ile hayatımızda konuk oldu, bize de “hoş geldin” demek düştü değil mi? Herkes “hoş geldin” demiş ki, Çukur yıllardır çok izlenen diziler listesinden inmiyor. Aras bu durumu kabul etmez elbette, serde mütevazılık var, ama evet başrol kendisi. İnsanların hayatına başrol olarak yerleşen birisini başrol yapan yapımcılar bu işi elbette biliyorlar… Aras Bulut İynemli bu kez üç sezonluk dizide bize oyunculuk taslıyor. Evet, çünkü oyunculuk taslayacak proje ile karşımızda ve o ne kadar oynarsa biz o kadar onu seviyoruz. Bu dizi dostum Aras’ın çemberinde dönüyor. Elbette o kabul etmez ama sen varsan o dizi farklı ve güzel işte… Al Pacino olmazsa olur mu?
Dizinin arasına bir film giriyor; 7. Koğuştaki Mucize... Basın gösteriminde izliyorum ve içim dışıma çıkıyor, ağlıyorum. O dönemde çalıştığım TV kanalı için röportaj yapıyorum ve gözlerim hala kırmızı bunu fark ediyor Aras Bulut. O an anlıyorum, ne güzel duyguda bizi ağlattı ama kendisi de ağlamış duygusunu görüyorum. Bu çok önemli... Elbette rakam veremesem de iddiaya da giriyorum, tahminim gerçek oluyor ve yaşasın film çok izleniyor. İyi filmler zaten çok izlenmeli öyle değil mi?
Neymar kendine gel!
Aradan zaman geçiyor, bir koronavirüsü dünyayı vuruyor. Şimdi PSG’nin yıldız oyuncusu Neymar onun filmi ile ilgili duygularını paylaşıyor. “Arkadaş kendine gel, o benim ülkemin oyuncusu ve ben onu tanıyorum. Zaten bu senin yorumunu o dönem yaptım” demek istiyorum Neymar’a... Ama adam duyguluymuş bu önemli, susuyorum. “Neymar çok memnun oldum bu yorumundan ama 7. Koğuştaki Mucize filmini senden önce izledim, ve evet senin kadar ama senden önce ağladım. Hatta bu duruma Aras da şahit oldu ve ona ifade ettim” demek istiyorum sonra vazgeçiyorum. O Neymar evet, ben Mutlu sadece. Ama sen de ne duygulu insanmışsın diyerek kendimi Neymar’a teşekkür ederken buluyorum. Aslında bu teşekkürümün 7. Koğuştaki Mucize filminde duygusu ve oyunculuğu ile uçan Aras Bulut İynemli’ye. Filmi izledikten sonra çok ağladım, herkesin emeğine ve duygusuna sağlık... “Ama sen nasıl insansın, bulutlar gibi oyunculuğunla bize her iklimi yaşatıyorsun” dediğim çocuk adam bütün aklıma gelmeyen güzel cümlelerim Aras Bulut İynemli’ye ve bence bütün oyunculuklarının toplamında kurulacak en güzel cümle iyi ki varsın! Neymar’da kimmiş, sen iyi ki varsın yahu!