Diziler sezon finali ile sahillere çıktı. Özellikle yıldız oyuncular tekne turlarının birinci bölümünü tamamladılar bile. Magazin siteleri iş başında. Muhabirler karpuz kabuğu denize düşmeden plajlara dağıldı. E tabii yaz aşkları da kapıda!
Uzun yıllardır beni en çok heyecanlandıran aşk haberi sahne dünyasından değil sahalardan, yani İbrahim Kutluay’dan geldi. Kutluay’ın Edvina Sponza ile bir dargın bir barışık süren ilişkisi bu defa tam anlamıyla bitmiş gibi sanki. Zira gastronomi alanından tanıdığımız İdil Tatari ile yeni bir ilişkiye başlamışlar. Benim çok yakıştırdığım çift umarım uzun bir yolculuğa çıkmışlardır beraber. Öte yandan Sponza-Kutluay cephesinde eğer ayrılık kararı her iki tarafın ortak isteği değilse yeni aşkın ritminde sorunlar yaşanabilir. Bizzat tanımasam da Edvina Sponza’nın bir başka kadınla savaşmaktan çekinmeyeceğini öngörebiliyorum. Tabii böyle bir durumda ilişkinin gidişatını Tatari ve Kutluay’ın duygusal yoğunluğu ve kararlılığı belirler. Bu aşk magazin gündemini meşgul edecek gibi bir hissiyatım var.
Burada Demet Şener’e mikrofon uzatılırsa yorum yapacağını sanmam ama içten içe yeni ilişkiyi destekleyeceğini düşünüyorum. Zira bir kadın yuvasının dağılmasına neden olarak gördüğü diğer kadın gözünün önünden gitmeden rahat nefes alamaz. Bu kadın olmanın verdiği enteresan bir histir ki bunun derinliğini biz faniler değil ancak Gülseren Budayıcıoğlu açıklayabilir.
Gülseren Budayıcıoğlu aynı anda tüm kitapları dizilere uyarlanmış ve aynı dönemde yayında olan bir yazar olarak ciddi bir rekora imza atmış durumda… İstanbullu Gelin’den sonra Masumlar Apartmanı ve Kırmızı Oda’yı birkaç bölüm izlemiştim ama ruhum daralınca bırakmıştım. Camdaki Kız’a Burcu Biricik sempatimden ötürü başladım. Dizi, Grinin Elli Tonu ve Prenses Diana ekolünün güzel bir karışımını bizim Türk yapısına mükemmel entegre etmiş görünüyor. Burcu Biricik oyunculuğun ve zarafetin zirvesini yaşıyor. Başrol erkek oyuncu bana hiç playboy heyecanı vermese de vardır onu seçmelerinin bir sebebi diyerek oraya girmiyorum. Ve tüm dizilerde olduğu gibi bu hikayede de esas oğlanın yeni bir ilişkiye başlayınca değil ama kalbi bu aşk için çarpmaya başlayınca Hande Ataizi’nin hayat verdiği Cana karakteri cool duruşunu kaybediyor. Erkekler her ne kadar kendilerini vazgeçilmez sanıyor olsalar da ilişkilerin tüm iniş çıkışını kadınların birbirine karşı takındıkları savaş stratejileri belirliyor.
Nitekim bana göre erken final yapan Masumiyet’te de ana hikaye iki genç kızın öne çıkma yarışının üzerinden ilerliyordu. Ben sevmiştim Masumiyet’i… Son bölüme bakılırsa dizi devam etseydi geçmiş ve şimdinin muazzam bir örüntüsünü izleyecektik. Ne var ki izleyiciyi içine alan bir duygu yansıtamadılar ekrana. Özellikle başroldeki genç oyuncuların yerine koyamadı kendini izleyici… O bağ, empati, sempati oluşmadı. Serkan Tütüncü’yü yan rollerde çok severken ben, burada ona bayılmadım. Bunun çizdiği profille de tam bağlantısı yok. Bazı oyuncular başrol ışığından uzak oluyorlar sanki. Burayı anlatabildim mi emin değilim ama siz anlarsınız. Başrol için güzellik, yakışıklık da değil başka bir aura, yıldız tozu filan gerekiyor sanki. Bir de şans faktörü var tabii.
Ben şimdi yaz dizilerini bekliyorum heyecanla. Baht Oyunu’nu mesela. Sol Yanım dizisinde kötü kız karakterine rağmen güzelliğine ve mimiklerine hayran kaldığım ve “Bir yaz dizisinde başrol oynamalı” dediğim Cemre Baysel, birkaç ay geçmeden başrolle karşımda olacak… Aklımdan geçenlerin gerçeğe dönüştüğü bu anlar çoğalır ve kendim için de zaman ve mekana bürünür umarım.