2006’dan bu yana Oscar’da festival çıkışlı bağımsız filmlerin ödüle ulaştığını görüyoruz. Bu durum aslında büyük oranda Toronto-Telluride bütününün zafer anlamına gelmesini sağlıyor. “Çarpışma” (“Crash”, 2004) ile başlayan süreçte Toronto Film Festivali 2006-2020 arasında 15’te 13, Telluride Film Festivali ise 2009-2020 arasında 12’de 10 yaptı. Bu süreçte sadece “İhtiyarlara Yer Yok” (“No Country For Old Men”, 2007), “Artist” (“The Artist”, 2011) ve “Parazit” (“Gisaengchung”, 2019) Cannes’dan gelerek bu istatistiğe katıldı. Venedik ise 2015-2020 arasında 5’te 3 yaptı.
Şubat sonundaki 2021 töreni için ise Telluride ve Toronto aslında filmlerin Cannes’dan düşüp düşmeyeceğini bekliyor. Bu sene Altın Palmiye yarışında sadece Fox Searchlight’ın “The French Dispatch”i ve “Nomadland”i dünya prömiyeri olarak iddialı olabilecek filmlerdi. Elbette Sundance’in galibi “Minari”nin de 1980’lerde geçen bir Kore ailesinin hikayesine uzanmasıyla Avrupa prömiyerine kesin gözüyle bakılıyordu.
Akademi vizyon kurallarını kaldırdı
Sundance önemli bir faktör olabilir mi? Aslında orada zirveyi gören “Acı Bir Hayat Öyküsü” (“Precious”, 2009), “Düşler Diyarı” (“Beasts of the Southern Wild”, 2012) ve “Whiplash” (2014) ‘En İyi Film’ Oscar’ına aday olmuştu. Bunlardan Cannes ve Toronto’dan geçen ikisi, beş ödüle ulaştı (Uyarlama Senaryo, Yardımcı Kadın, Yardımcı Erkek, Kurgu, Ses Miksajı). Bu sene bu konuda bir ivme beklenebilir. 2019 sürprizler yılıydı. İlk kez yabancı dilde bir film ‘En İyi Film’ Oscar’ına ulaştı. Ama “Parazit”in açıkçası ‘salgın’ mevzusunu öngörmesiyle cezbedici olup böyle bir ivme gösterdiğini düşünüyorum.
Akademi’nin 2019 başında ‘dijital platform filmleri Emmy’de yarışsın’ diyen muhafazakar üyelerden bu noktaya gelmesi gerçekten de bir şeylerin değiştiğini gösteriyor. Açıklanan yeni kuralla birlikte artık fiziksel vizyon şartı aranmayacak. Netflix, Amazon, Hulu, Disney+ veya Apple TV’de açılmak yetecek. SVOD ve NVOD fark etmeyecek. Artık ‘kirala-izle’ veya ‘tıkla-izle’ seçenekleri sunan yasal dijital platformlarda gösterilme şartı aranacak.
Netflix’in hamlesi gecikmedi
Bu durum Netflix açısından 2019’da “The Irishman” ve “Marriage Story”, 2018’de “Roma” ile zirveyi zorlamayı daha iddialı hale getirir mi? Şimdilik öyle gözüküyor. Bazı iddialı filmlerin yapımının durmasıyla alan da açılabilir. Kağıt üstünde “Mank”, “Da 5 Bloods”, “The Midnight Sky”, “Hillbilly Elegy” gibi önemli filmler var.
Bunlardan ikincisi için Cannes Film Festivali Direktörü Thierry Frémaux, “Eğer festival yapılsaydı yarışma dışı gösterecektik” demiş. Yarışmada olmamasını büyük oranda Spike Lee’nin jüri başkanlığına bağlamış. Böylece Cannes, Netflix orucunu da bozmuş olacaktı. Bu zaten bir devrime işaret ediyor. Bundan birkaç gün önce Netflix’in filmin dünya prömiyerini 12 Haziran’da platformunda yapacağını açıklaması ise ilginç bir süreci beraberinde getiriyor. Bu hamleyle dijital platform şimdiden “Yarışa hazırım” dedi.
David Fincher, “Mank”te Herman J. Mankiewicz’in, “Yurttaş Kane”in (“Citizen Kane”, 1941) yazarının biyografisini anlatıyor. Gary Oldman başrolde. “Sosyal Ağ”la (“The Social Network”, 2010) Oscar’a ulaşan Trent Reznor-Atticus Ross ikilisi ve Kirk Baxter ile kusursuz teknik ekip birliktelikleri sürüyor. “Forrest Gump”ın (1994) Oscar’lı senaristi Eric Roth ise yapımcılar arasında. Yönetmenin zamanı geldi. Platformun 2021 Oscar’ı için en iddialı filmi bu.
Spike Lee’nin “Da 5 Bloods”ı (2020) ise Afro-Amerikalı Vietnam gazilerini anlatan politik, tarihi ve dokunaklı bir film. Chadwick Boseman, Delroy Lindo gibi isimler var. Yaza gelen dijital vizyonun katkısıyla aslında “Mank”in arkasındaki ‘sürpriz at’ konumunda ne kadar ilerlerse ilerleyebilecek. Cannes’ın festival düzenlenmese dahi yapılan programı açıklayabileceğini bildirmesiyle bu yılın “Artist”i, “İhtiyarlara Yer Yok”u, “Parazit”i olmaya oynayacak.
“The Midnight Sky” uzayda sürüklenen yeni bir George Clooney’ye odaklanıyor. ‘Kıyamet’ damarı günümüze uygun. Ama film, Akademi’de “Yerçekimi” (“Gravity”, 2013) özentisi etkisi yapabilir. “Hillbilly Elegy” ise Howard’ın “Akıl Oyunları” (“A Beautiful Mind”, 2001) Oscar’ından sonraki şanssızlığını kırma çabası. Yine Brian Grazer yapımcı. Appalachian ailesinin üç kuşağına bakış J.D. Vance’in anı kitabından uyarlanmış. Glenn Close, Amy Adams gibi oyuncular var.
En İyi Film’de yarışı Netflix ile A24 arasında mı geçer?
Netflix’in Sundance’den aldığı “The 40-Year-Old Version”, Radha Blank’ı Kadın Oyuncu dalında iddialı yapıyor. Platformun bir başka işi; George C. Wolfe’un 1920’ler müzik piyasasında geçen filmi “Ma Rainey’s Black Bottom”da onunla rekabet edebilecek bir Viola Davis var. Marilyn Monroe biyografisi “Blonde”da ise Ana De Armas’ı bunların arasına yazanlar mevcut. “Hillbilly Elegy” ile Amy Adams da sürpriz yapabilir. Erkek Oyuncu’daysa Gary Oldman’la Chadwick Boseman, George Clooney rekabet edebilir.
Açıkçası Cannes’ın sadece film seçkisini açıklayabileceğini duyurması ile Telluride, Venedik ve Toronto’nun ortam kolladığı bir süreçten geçiyoruz. Bu üçlüden bir veya ikisi “The French Dispatch”, “Nomadland”, “Ammonite” ve “Stillwater”ı kapatırsa yarış daha da kızışır. Ama bunlardan son üçünün bitmediği de ortaya çıkabilir. Elbette Villeneuve’ün muhtemelen çok beğenilecek “Dune”unun, “Tenet”nin ‘korona sonrası sinemada gösterilecek ilk film’ şanssızlığını lehine çevirme ihtimali var.
Sundance’den çıkan Paramount’ın “The Trial of Chicago 7”nın Toronto ve Telluride’ı düşünerek Eylül sonuna vizyon koyması bir gösterge. Ama ben bu karmaşada “Mank” ile “Minari” arasında bir yarış olur diye düşünüyorum. Fincher yönetmende, Lee Isaac-Chung özgün senaryoda şanslı, film dalını son dakikadaki detaylar belirler.
Belgeselde ‘Crip Camp’ net favori, rakiplerine bakalım
En İyi Belgesel ve En iyi Uluslararası Film dallarında da online platformların şansı yüksek olacaktır. Geçen yıl “American Factory”yi Sundance’den çıkaran Obama ailesinin bu kez “Crip Camp”e yüklendiği görülüyor. 60’ların sonundan bu yana bedensel özürlülere dair politikaları anlatan belgesel çok kapsamlı ve hüzünlü. Özgürlükçü bir kamptan başlayarak bütün Amerikan tarihini arşivlik görüntülerle dolaşmasıyla becerikli gözüküyor.
Böyle bir politika ve öteki övgüsü Akademi’nin seveceği noktaya gidecektir. Onunla ise Sundance’den çıkan Ortadoğu’daki cinsiyetçilik problemini anlatan National Geographic’in “Saudi Runaway”i ile Magnolia’nın kürtaja ve yabancılara karşı yasalarına güven olmayan Trump’ı topa tutarken asap bozan “The Fight” yarışabilir.
“Welcome to Chechnya” ise Çeçenistan’daki LGBTİ+ mülteci hakları için ilginç bir belgesel, Berlin’e de uğradı. HBO’nun elinde olması bu dönemde avantaj. Geçen sene “Honeyland” ve “Apollo 11”in sahibi Neon, bu yıl “Spaceship Earth”ü pazarlıyor. Belgesel 8 Mayıs’ta VOD platformlarda 3.99 dolara açılarak Akademi’nin kurallarına uygun hale getirildi. Ama “Apollo 11”in hayal kırıklığı yaşadığı unutulmamalı.
Uluslararası Film ve Animasyonda da Netflix iddialı
Uluslararası filmde ise Netflix’in Sundance ve Berlin’de beğeni toplayan filmi “Cuties” önde gidiyor. Onun açılışı Ekim’den sonra gerçekleşirse ve bir Toronto girişi yaşarsa sonuna kadar yürür. Elbette Fransa’dan seçilmesi şartıyla… İran’dan “Yalda”, Netflix’in Sophia Loren’li İtalyan filmi “The Life Ahead”, Venezuela’dan yollanırsa egzotik damara sahip belgesel “Once Upon a Time in Venezuela”, Almanya seçerse Berlin galibi “There is No Evil” şanslı olabilir.
Bunlara “The Platform”un da eklenme şansı var. Netflix’in onu özgün senaryoya yürütme ihtimalini unutmayalım. “The Willoughbys” ise Animasyon kategorisinde yarışa iddialı girdi. “Onward” ve daha fazlasıyla rekabette olacaktır. Amazon’un 29 Mayıs’ta açılacak Toronto çıkışlı “The Vast of Night”ı bu yoklukta Görsel Efekt’e aday olabilir.
Focus’un “Never Rarerly Sometimes Always”i dijital vizyonla yaşatma şekli ne kadar aktif tartışılır. Ama Sundance’de beğenilen “Shirley”yi Neon, 5 Haziran’da SVOD vizyonuna sokacağını açıkladı. Şirketin “Ammonite”ının da böyle bir strateji ile ilerlemesi beklenebilir. Doğru yönetilirse iddialı yerlere gelebilecek bir film Francis Lee’ninki.
A24 ile Netflix’in yarışında festival girişi ve yasal dijital platform rahatlığı tesir edecek. Bunlardan biri galibi belli ederken aslında bizim elimize de ‘hangi festival kazandı?’ fikri kalacak. 2010’dan bu yana en erken ilk gösterimin Mayıs’ta ‘Cannes’ olduğunu da göz önünde bulundurmak lazım. “Da 5 Bloods”ın 12 Haziran’a yerleştirilmesi de bu garantiyi almanın üzerine gelmiş olabilir.