Sonbaharın gelişini eskiden hava sıcaklığının düşmesiyle fark ederdik. Yaprakların dökülmesinden, yemyeşil ağaçların yerlerini sararmış dallara bırakmasından. Neşeli anların yerini biraz hüzün dolu anların almasından. Hemen hissederdik ve “Yaz bitti” derdik. Şimdi malum sıcakların azaldığı yok. Yüksek yüksek binalar sağ olsun nemin de geçeceği yok. Öte yandan eylül kapıya dayandı mı sosyal medyada öyle bir manipülasyon öyle bir başlıyor ki. Yazın doğmuş olun, çocuğunuzu ilkbaharda doğurmuş olun, kışın evlenmiş olun.
Hiç kusura bakmayın el mecbur sonbaharı seviyorsunuz. Meğer ne meraklıymışız sonbahara, eylüle… Meğer her birimizin ruhuna gizlenmiş bir yerde şair varmış. Tabii sonbahar demek televizyon ekranlarının da azıcık kararması demek. Yaz dizilerinin çiçekli böcekli, fiyonklu, aşklı, böcekli dizilerinin yerini bol ağlamalı, kavgalı, hüzünlü diziler alıyor.
Bu sene de pandeminin etkisinden olsa gerek diziler sezona hızlı bir giriş yaptı. Burnunu dışarı çıkarırken korkan izleyici kitlesi de ekran başındaki yerini hemen aldı. Hangi sosyal sınıftan olursa olsun herkes kendine uygun birkaç dizi buldu.
Beni sorarsanız ben hala yaz dizilerinde ısrarcıyım. Hande Erçel’in gözlerini kırpıştıra kırpıştıra Kerem Bursin’e attığı bakışlar… Can Yaman’ın Özgecan Gürel’e daha önce hiç kadın görmemiş ergen misali bağlılığı beni pek bir sarmış olacak ki, henüz Babil’e, Yeni Hayat’a, Kırmızı Oda’ya geçemedim ama ilk fırsatta hepsini ilk bölümden itibaren izleyeceğim.
Nişan kıyafetiyle toplantıya katılanları özlemişim
Yasak Elma bu kategorinin dışında elbet. Dizinin senaryosu ve replikleri o kadar başarılı ki. En olumsuz hikayelerden oluşan bölümlerde bile senaristler bir yaz dizisi havası yakalıyor ve böylece seyircinin içi hiçbir şekilde kıyılmıyor. Açıkçası özlemişim nişan kıyafetleriyle yönetim kurulu toplantısına katılan Ender ve Şahika’yı. Gece kulübüne gider gibi kahvaltıya inen Zehra ve Lila’yı. Yeni yayın döneminde nasıl bir ilerleme olacak bilmiyorum ama esprilerle, dokundurmalarla dizinin sarkastik havası gitgide güçleniyor. Şimdilerde havadaki aşk bulutları da dizinin keyfini artırıyor. Aşkın güçlü etkisiyle hareketlenen dizilerde yaşayamadıkları aşkları buluyor kadınlar. Yaşamında eğlenemeyen insanlar dizilerdeki eğlencelerle hayat buluyor. Hayallerindeki evleri orada izliyor. Gün oluyor dizilerdeki kavgaları, mutsuzlukları kendi hayatıyla özdeşleştiriyor. “Heh” diyor… “Bak hiçbir şey göründüğü gibi değil. İşte dünya kadar paraları var, onlar da mutsuz” diyerek teselli oluyor.
Dizilerin toplumun büyük kesimini kapsayan ciddi etkileri olduğu muhakkak. Özellikle hafta sonu dahi dışarı çıkma imkanı olmayan kitle açısından bu önem daha da artıyor. Hele ki evde kalma süreci yaşadığımız şu günlerde herkesin adeta kurtarıcısı oluyorlar. Yeme içme alışkanlıkları, giyim kuşam trendleri açısından da farklı bir alana sahipler. Instagram’da dizi kıyafetleri konseptli kaç hesap olduğunu takip etmek imkansız hale geldi.
Arkadaşlar arasında konuşurken sık sık duyuyorum kimse X mağazasındaki pembe etekten bahsetmiyor. “Yıldız’ın geçen bölüm giydiği sarı etek” tarzında ifadelerle anlatıyor kadınlar birbirlerine aradıkları kıyafetleri.
Yazı yazarken de dizi izleyebiliyorum
Velhasıl daha uzun yıllar dizilerin etkisi altında zamanlar geçireceğiz gibime geliyor. Şikayetim var mı? Hayır! Dizileri uzun buluyor muyum? Aslında kişisel fikrim, bence o da hayır! Bana ancak yetiyor. Akşam seyredemezsem ertesi gün oğluma kek pişirirken izliyorum. Hatta iş motivasyonu oluyor. “Ali’ye kurabiye yapayım, hem bu arada Sen Çal Kapımı son bölümü izlerim” diyorum. Ben yazı yazarken de izleyebilen şanslı azınlıktanım. Böylece işlerimi aksatmadan istediğim çoğu diziyi, filmi seyredebiliyorum.
Bu arada dizilerin uzun ara vermelerinin onlara izleyici kaybettirdiği görüşündeyim. Zira Atiye’nin ilk sezonu bittiğinde “Allah’ım ben gelecek sezonu nasıl beklerim?” diye tasalanıyordum. Uzun süre aradan sonra gönlüm geçmiş olacak ki nerdeyse iki hafta geçmesine rağmen 2.sezonu hala izlemedim. Yani sezon arası vermek sanırım izleyici kaybına sebep oluyor. Haftaya yeni sezon dizlerini konuşmak üzere şimdilik hoşçakalın….