Saf iyilik, ya da kimine göre değişen bir iyilik… İyilik nedir, ya da ‘iyi bir insan’ nasıl olur? Kendinden önce başkasını düşünmeye göre hareket edersen, iyi bir insan mısın? Ya da kendi iyiliğini düşünüp sonra başkalarının iyiliğinin peşine düşünce mi iyi insansın? Şu bir gerçek ki, net bir ‘iyi insan’ tanımı yok galiba… Herkesin kendi öz iradesine göre bir iyilik kavramı var, ona göre yaşıyoruz ve kendi ‘iyi bir adam’ olma yolumuzda ilerliyoruz sanki… Netflix kataloğuna girmesi merakla beklenen, Mehmet Eroğlu’nun aynı adlı romanından uyarlanan ve Uluç Bayraktar’ın yönetmenliğini üstlendiği “İyi Adamın 10 Günü” filmiyle nihayet buluştuk.
Adalet terazisi üzerinde gezen iyi bir adam
Başrolünde Nejat İşler’in yer aldığı ve iyi bir adam olmak üzerine sorgulamalar yapan film; göçmen kaçakçılar, mafyalar, zengin iş insanları, hayat kadınları ve parayı güç olarak en tepeye koymuş insanlar üzerinden bu iyilik yolculuğunu sunuyor. Bu süreçte iyilik ve kötülük arasındaki denge, baş karakterimiz Sadık üzerinden sağlanmaya çalışılıyor. Sadık’ın iyi ya da kötü bir insan olduğundan çok, aslında adalet terazisi üzerinde gidip geldiği tuhaf dakikalar yaşıyoruz bir bakıma. Tevfik adına bir adamı aramaya başlayan Sadık’ın yolu, kendine göre tuhaf kişiliklerle çarpışıyor. İyi adam olmaktan vazgeçmek istemeyen ama yoluna kötülüğün çıkıp durması, Sadık’ı karar vermeye itiyor aslında. Yazımı bu noktadan sonra, filmi izledikten sonra okumanızı tavsiye ederek uyarıyorum. Ara ara spoiler karşınıza çıkarsa, sakın üzülmeyin!
Performans sanatını görsel sanatla birleştiren güzel bir başlangıç yapan film, ilerleyen saniyelerde kendi türünü hemencecik belli ediyor: noir (kara) film. Baş karakterimiz Sadık’ın 10 gün içerisinde yaşadıklarına dahil olurken, karakterin ve filmin özelliklerini de ince detaylardan anlıyoruz. Yerinde saymaya başlaması, üşümesi, sürekli olarak televizyonunda 1937 yapımı ‘The Long Goodbye’ filminin açık olması ve Sadık’ın Elliott Golud yani ‘Philip Marlowe’a danışması her şeyini… Eski eşi tarafından hapse gönderildiğini anladığımız Sadık’ın hapis sonrası değişimi, güzel detaylarla anlatılıyor. Hayalinde sürekli tropikal bir ada olan Zanzibar Adası’na gitmek istemesi ama hayallerin Eskişehir’e yönelmesi tezatlığı da aslında filmin kendine göndermesi niteliğinde. İyi bir adam olma yolunda başına gelmeyen kalmayan Sadık’ın yolculuğu, hem heyecan verici bir senaryoyla anlatılıyor hem de aslında hiç aksamıyor. Bu yolculukta saf iyi bir avukatın, çevresindeki karakterlerle kötü yola düşürülme süreci ve bir dedektife bürünmesi macerası dinamik bir heyecanla sunulmuş.
Romanın yazarı Mehmet Eroğlu, Damla Serim ile beraber iyi bir iş birliğine girerek kaliteli bir senaryo ortaya koymuş. Mesela Sadık’ın Tevfik’i arama yolculuğu esnasında, masum başlayıp sabıkalı bir kötülük çukurunda kendini buluşu da dikkat çekiyor. Herkesin kendi çıkarları uğruna birbirini satmaya çalışması ve paranın en yukarıdaki güç olması bu noktada dikkat çekici. Herkes Sadık’tan bir şey yapmasını istediğinde pata teklif ediyor mesela, ya da Sadık bir şey istediğinde karşısına para çıkıyor. Paradan değerli başka hiçbir şeyin olmadığının kanıtlandığı filmde, kötülerin ‘saf kötü’ olduğunu ve herkesin kendi menfaatine göre hareket ettiğini görüyoruz aslında. Bu noktada iyilik ve kötülük terazisinin netlikleri de ayyuka çıkmış oluyor bir anlamda. Bu kadar bulmaca çözer gibi filmi heyecanla izledikten sonra, Tevfik’in ortaya çıktığı kısmın bu kadar kolay olması da içime sinmeyen nokta filmde. Buradaki aksiyon da bir bakıma film boyunca beklediğim dozda değil. Belki de buradaki dozun daha merak uyandırıcı ve yüksek olmasını isteyebilirdim. Ancak dikkatli çalışan sağlam bir rejiyle yola çıktığını gördüğümüz Uluç Bayraktar’ın, iyi bir yönetimle filmi izleyene sunduğunu söylemeden geçmemeli. Hem iyi bir oyuncu yönetimi hem de iyi bir görüntü-teknik kısmın kaliteyle ilerliyor. Özellikle gece ışığının tam da kara filme uygun olması, kameranın özelden genele geçişlerdeki kullanımı çok güzeldi.
Oyunculara dev alkış
Filmin cast direktörüne buradan büyük bir alkış göndermekle beraber, bu kadar ‘genius’ oyuncuyu nasıl bir araya getirdiğini de sormak istiyorum. Hem çok sevdiğimiz başarılı oyuncular hem de son dönemin en güçlü performanslarına sahip genç ve yetenekli oyuncularını bir araya getirebilmek çok akıllıca. Nejat İşler ‘Sadık’ karakterini, başkasını düşünemeyeceğimiz bir performansla sahiplenmiş. İyi-kötü dengesinde gidip gelişi ve ‘kahraman’ olmaya çalışmadan kahraman oluşunu çok iyi yansıtmış. Zaten Nejat İşler-Uluş Bayraktar iş birliği “9,75” filminde de tescillenmişti. Ufak bir rolü olmasına karşın, filme bambaşka bir renk katan Şenay Gürler’in lezzetli oyunculuğu da filmi alıp götürmüş. Esra Ronabar ve Barış Falay, filme ayrı bir dinamik eklemiş.
Nur Fettahoğlu’nun hayran olunası ruhu, filmde olmazsa olmazmış. Ve gelelim genç ve yetenekli üç hayran olduğum performansa... İlayda Alişan, ekranlarda yer almaya başladığından beri başarıyla takip ettiğim bir oyuncu, filmde adeta karakteriyle raks etmiş ve sahnelerini bir an önce izleme heyecanı eklemiş filme. Bu heyecanı ayrıca İlayda Akdoğan’ı izlerken de hissettim. ’Masallardan Geriye Kalan’ filmi ve ‘Ben Gri’ dizisinde de olağanüstü oynamıştı. Akdoğan’a böyle gizemli roller yakışıyor ve filmde de karakterine dört elle sarılmış bir performans izlediğimizi görüyoruz. Ve son dönemde çok beğendiğim oyunculardan Mert Doğan… ‘Babil’ dizisinden bu yana geleceğini parlak gördüğüm Doğan’ı ‘Birlikte, Yalnız’ kısa filminde izledikten sonra kesinlikle kaçırılmaması gereken bir oyuncu olduğunun altını çizmiştim. Filmdeki performansı da bunu kanıtlar cinsten, hele ki gizem işin içine girince lezzetli performans izlemek daha da iyi geliyor izleyene.
Noir sinema yani ‘kara film’ türünün ülkemiz sinemasındaki güzel örneklerinden biri olduğunu düşündüğüm “İyi Adamın 10 Günü”, tamamen aklınıza takılmış bir şey olmadan sağlam bir kafayla izlemeniz gereken türden bir film. Kafa dağıtmak için bakmanızı tavsiye etmem, birkaç dakika içerisinde kapatıp başka film açarsınız çünkü. Temiz bir zihin ile, iki saat boyunca bulmaca çözer gibi izleyenin akıl haritasıyla oynayan çok ‘genius’ bir film olmuş. Filmin bitiminden sonra devam filmi “Kötü Adamın 10 Günü”nün fragmanı ekrana yansıdı ve onu izledikten sonra heyecanım ikiye katlandı. Macera devam ediyor ve her hikayenin sonu yoktur. İyilik ve kötülüğün savaşı sonsuza kadar sürer…