Her an ne olacağı belli olmayan bir hayat yaşıyoruz hepimiz bence. Monoton geçse de bazı zamanlar, o monotonluk bile sürprizlerin habercisi olabiliyor. Bazı hatalar size mal edilmeye çalışılsa da, bazen kendinizi bir anda o mantıksızlığın içinde buluyor ve şok gelişmeler bir arada yaşanıyor gibi hissedebiliyorsunuz. Hayatın getirdiği hediyeler var elbet, ama iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu bu bilinmez işte… İşte tam da kendi içinde yaşadığım bu kritik dönemde izledim “Dünyayla Benim Aramda” dizisini. İlk iki bölümüyle daha çok yakın bir tarihte Disney Plus’ta yayına giren dizi, beni hemen içine aldı. Sizlere bu yazımda, iki bölümünü izlediğim “Dünyayla Benim Aramda” dizisi hakkında yorumlarımı sunacağım. Daha sonra “She-Hulk” dizisinden tavsiyelerim var. Gelecek yazımda ise büyük bir sürpriz festival ve tatil yolculuğu var, şimdiden ufak bir spoiler vereyim…
Hayat sürprizlere gebedir: Dünyayla Benim Aramda
Fragmanları uzun süredir gündemi meşgul eden ve oyuncu kadrosuyla da bir anda izleyiciyi içine hapsedebilecek bir potansiyel taşıyan “Dünyayla Benim Aramda” dizisini uzun süredir hepimiz bekliyoruz. Ülkemizde yavaş yavaş etlisini gösteren ve büyük bir üye kitlesi edinen Disney Plus, İlk orijinal dizisi “Kaçış” ın ardından ikinci dizisiyle karşımızda. İlk bölümüyle beni çok da içine çekemeyen Kaçış’ın ardından, Dünyayla Benim Aramda için beklentilerimi düşük tutmayı tercih ettim. Ancak beklentilerimin üstüne çıkması, beni bir nebze de olsa sevinçli hale getirdi. 4 yıldır beraber olduğu ve bu yıllar içerisinde fırtınalı bir aşk yaşadığı sevgilisiyle olan ilişkisinin, git gide yıpranmaya başladığını hisseden bir kadına odaklanıyoruz. Bir derginin genel yayın yönetmeni olan İlkin, oyuncu olan sevgilisi Tolga’yı yeniden kendine bağlamak için harekete geçer. Ancak planladığı bu hareketlerin sonucu nereye doğru gidecek, bu biraz muammadır…
Öncelikle, Dünyayla Benim Aramda’nın yönetmeni Hülya Gezer’e ve teknik ekibine büyük bir alkış istiyorum. Çünkü gerçekten kaliteli bir teknikle ve başarılı bir görüntü yönetimine sahip olan diziyi, izlemek için büyük bir neden yaratmış bu ekip. Kameranın oyuncularla kurduğu ilişki dikkat çekici. Ayrıca kurgu dili de zamansal anlamda başarılı yaratılmış, ki daha da dahiyane bir şekilde zamanlar konusunda daha şaşırtıcı hamleler de konulabilirdi. İlk bölüm tüm hikayeyi anlatma çabası yüzünden biraz izlemesi zor bir bölüm olsa da, ikinci bölüm oldukça rahatlatıcı ve harikulalde bir senaryoyla oluşturulmuş. İlkin ve Tolga’nın kırmızı halıda denk gelmesiyle beraber açılan ilk sahne mükemmel çekilmiş. Tabi ki ikilinin ilk tanışma anı bu değil, bu an daha sonra anlatılıyor dizide. Ama tanışma sahnesi için daha şaşırtıcı bir hamle bekledim, çünkü klişelerle dolu ‘ilk görüşte aşk’ olgusuna artık izleyici de inanmıyor. Görür görmez aşık olup, sonra muhabbet etmeye çalışmak artık demode bence. Ama iletişimin daha sonraki ilerleme şekil güzeldi.
Özellikle bu iki ünlü ismin bir magazin muhabiri tarafından yakalanması ve ifşa edilmeye çalışılması sahnesi de gayet keyifliydi. Zaten genel olarak ülkemizdeki magazin ve ünüler konusunda oldukça doğru noktalara odaklanmış dizi. Bir dikkatimi çeken konu ise, menajerler ve basın arasındaki iletişimin olduğu sahne. Sahnedeki açık yürekliliği çok sevdim ve içimdeki öfkenin patladığını hissetmek harikaydı. Oyuncusunun kapak fotoğraflarına onay vermeyen ve derginin yazı işlerini zora sokan menajerin hakkından, derginin yayın yönetmeni İlkin hakkıyla geldi. Verilen emekler, baskıda beklemeler ve bir sürecin ilerlemesi konusunda karşı tarafım boş vermiş olduğunu görmek can sıkıcı olabiliyor.
Hayattan izlerle dolu bir dizi
Derginin iki yıldır office kızı yani asistanı olan Sinem’in yaşadıkları ise, bazen kendimizin de yaşadığı zor süreçler açısından değerli. İşinden kovulan ve bir anda işsiz kalan Sinem’in bir de evinden atılması, banka hesabında sadece 100 TL’sinin kalmış olması, ekonomik krizden dolayı çilingircinin 100TL’lin hizmet ücretini 200 TL’ye çıkardığını belirtmesi ve Annesinden borç para isteyen Sinem’in bir de annesinden evine dönmesi konusunda çağrısıyla karşılaşması konuları oldukça içten… İki yıldır ofisinde çalışan ve iki yıl sonra Sinem’i tanıdığını söyleyen İlkin’in, bir anda av olarak Sinem’i kullanması ise kurt-kuzu konusunu dile getiriyor. Sevgilisini geri kazanmak için arkadaşı Burçin’in sosyal medyada hesap satın alma tavsiyesine uyan İlkin, Tolga’yı da sosyal medyada avlıyor. İlkin’i Tolga’ya daha da yakınlaştıran bu durum, daha sonra gizemli sosyal medya hesabıyla tanışmak istemeye doğru ilerletiyor. Bu yüz için hiç fark edilmeyen bir tip olan Sinem’i seçen İlkin, aslında doğallık ve içtenlik isteyerek kendinden farklı bir portreyi yolluyor sevgilisine. Aslında burada da izleyicinin yaşadığı çıkmaz dikkat çekiyor. Sevgilisini geri kazanmak için bir başka rolü göndermeye çalışan bir kadın, onu o gönderdiği kadına kaptıramaz mı? İşte tam da burada “Yasak Elma” dizisinin ilk bölümlerindeki Ender-Yıldız-Halit üçlüsünün yaşadıkları akla geliyor. Ama buradaki amacın, İlkin’in Tolga’nın sıkıntılarını giderecek bir dinleyici seçme çabası ve Tolga’nın bu sıkıntıları Sinem aracılığıyla giderim İlkin’le tekrar yakınlaşması olduğu ortaya çıkınca bir nebze anlıyoruz bu durumu.
Peki Sinem’in görünür olmak istemesiyle beraber İlkin’in bunu sağlaması, Sinem’e özelini açmasıyla beraber hayatına bir anda onu alması ve Sinem’in de Tolga’ya fiziksel ve duygusal bir şeyler hissetmeye başlaması, ilerleyen bölümlerde bir “Kuş Uçuşu” dizisindeki ‘av-avcı’ hikayesinin yaşanması konusunda beni korkutmadı değil. İlkin’in Tolga’yı sosyal medya araçlığıyla geri kazanmaya çalışması, aslında ünlülerin de normal insanlar gibi bazen dertleşebileceklerini ve bir yabancıda umut bulabileceklerini gösteriyor. İfşa olma korkusu nedeniyle buna cesaret edemeyen ünlülerin hayatlarının kapalı kutu gibi olduğunu gösteren dizide, Tolga’nın yaşadıkları da oldukça içten bir patlama. Günümüzdeki televizyon dizilerinin ve set çalışanlarının çalışma problemlerine de dokunan dizi, aslında Tolga ile beraber; 7/24 canlandırdığı bir karaktere hapsolan bir oyuncunun kendi hayatını yaşayamaması, en yakınına bile derdini ve korkularını açamaması ve hayatında bir yenilik istemeye başlaması konularını dile getiriyor. Ancak ilerleyen bölümler içinde heyecanlanmadım değil. Tolga’nın korkularını bir yabancıyla yenmesi ve İlkin’e daha yaklaşması, sosyal medyadaki yabancı Berlin’i de hayatında istemesi neye işaret?
Oyuncular 10 numara
Bazı sahneleri klişelerle dolu olan, ama bazı sahneleri de hayattan izler taşıyan ve ilgi çekici olan “Dünyayla Benim Aramda”nın oyuncuları da bir o kadar başarılı. Demet Özdemir, oyunculuğunda iyi bir yol kat etmişe benziyor. İlkin karakterinin havasına bürünmeyi başarmış olan Özdemir’i, son olarak “No: 309” dizisindeki performansıyla çok sevmiştim. Karakterine çok çalışmış ve ilerleyen bölümlerde daha da çok öfke patlaması sahnelerinde daha güzel oyunculuk göstereceğine inanıyorum. Bu yola çıktığı güncen bu yana başarılı adımlarla ilerleyen Buğra Gülsoy ise, zirveye ulaştığını bağırarak müjdeliyor bizlere. Özellikle Tolga’nın dizi çekiminde yaşadığı öfke patlaması sahnesi ve üzerine döktüğü kan hissi veren ‘kendi deyimiyle şeker’ kanlı suyla oldukça etkileyiciydi. Son dönemlerde izlemeye başladığım “Son Yaz” dizisinde de performansını çok sevdiğim Hafsanur Sancaktutan’a da ayrıca bayıldığımı geçmeden edemem. Sinem’in ürkek bir asistan kız edasıyla girdiği bu şöhretli yolda Sancaktutan, oldukça başarılı bir performansla karşımızda. Olay kadın Zerrin Tekindor’a hayran olmamak ise mümkün değil. Yine izleyiciyle raks eden ve kendine hayran bırakan bir performans sergileyen Tekindor, harika bir arkadaş olmuş. İlk başta Demet Özdemir ve Zerrin Tekindor’un arkadaş olması konusunda ‘ne alaka’ tepkisi verebilirsiniz, ki ilk izlerken ben de öyle hissettim. Ama Tekindor öyle bir performans sergiliyor ki, yaşla ilgili değil performansla ilgili bir durum diyerek kendinizi izlemeye sokabiliyorsunuz. İbrahim Selim yine renkli bir kişiliğe bürünerek renk katmış diziye. Melis Döngel ve Ali Yoğurtçuoğlu da, ofis çalışanları olarak dizideki ayrı birer renkler... Metin Akdülger’i de merakla ve ilgiyle bekliyorum dizide, ki kendisi ilk iki bölümde yoktu. Üçüncü ve ilerleyen bölümleri heyecanla izlemeyi arzuluyorum.
Güçlü ve adalet yanlısı bir kadın: She-Hulk
Disney Plus’ta bir diğer izlemeye başladığım dizi ise “She-Hulk” oldu. Yıllarda yeşil renkli kahraman olarak karşımıza çıkan Hulk’un bir anda kadın versiyonu doğuyor. Şimdiden dört bölümünü izledim ve izlediğim şey, bir süper kahraman dizisi tadından çık bir adalet-hukuk konularının süper kahramanlıkla kurduğu bağ üzerine. İşte biraz daha izleyicinin zekasına oynayan ve düşünmeye iten işleri bu yüzden seviyorum. Süper kahramanların güçlerini adalet üzerinden sorgulayan dizi, hikaye dizilimiyle de ilgi çekici. Tatiana Maslany, She-Hulk’a dönüşmüş Jennifer Walters karakterine eğlenceli bir dille hayat veriyor. Aynı zamanda hikaye anlatıcısına da bürünen Maslany, izleyiciyi diziye bir şekilde yaklaştıran unsur oluyor.
İşini ve gelirini kaybetmemek için haklı olmadığını düşündüğün birini de savunmak zorunda kalabilirsin bu hayatta… Hele ki avukatsan, bu daha kötü. Ancak bu durumda bile iyi bir savunma hazırlamak, bir avukatın işi aslında. Dizinin dokunduğu meslek etiği ve meslek prensipleri detayları da dikkat çekiyor. Marvel Sinematik Evreni, yavaşça izleyicisini daha çok düşünmeye sevk eden senaryolarla kalbimi kazanıyor diyebilirim. Belki de “She-Hulk” u her hafta ilgiyle izleme nedenim bu olmuş olabilir. Kaçırmayınız derim…