Ortalık Ceyar Kıraathanesi'nden, Sue Ellen Manavı'ndan, Pamela Kuaför, Lucy Tuhafiye, Dallas Aile Çay Bahçesi'nden geçilmiyordu. Dallas hayatımıza bir girmiş, pir girmişti. Southfork çiftliğiyle yatıp Ewing Petrol’le kalkıyor, Cliff Barnes’la gülüp Bayan Ellie’yle ağlıyorduk. Daha birkaç yıl önce Kaynanalar’ın Nuri - Nuriye Kantar’ı, Tijen’i, Timur’u, Abidin’i bizi saf ve masum maceralarıyla eğlerken, şimdi Teksaslı petrol zengini Ewing ailesinin entrikalarıyla ‘80’leri dibine kadar yaşıyorduk.
Kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alacak Dallas dizisi ilk kez Amerikan CBS televizyonunda yayınlanmış, ilk bölüm 2 Nisan 1978 günü ekrana gelmişti. Amerikalıların “soap opera” dediği, bizim de sonraları “pembe dizi” diye tabir edeceğimiz dizi formatı yeni bir şey değildi ancak bu tür diziler genellikle stüdyoda çekilen, ucuz maliyetli, ağır aksak tempolu dizilerdi ve gündüz kuşakları için yapılırdı.
Oysa “prime-time”da yayınlanan Dallas nefes kesiciydi. Neredeyse her dakikada bir ya sahne değişiyor ya da sahneye yeni bir karakter giriyor, yeni bir şey oluyordu. Ewing ailesi zaten tek başına senaryoya her türlü çatışma malzemesini veriyordu. Otoriter ve baskın baba Jack Ewing, sakin görünen ama güçlü ve etkili anne Ellie Ewing, hırslı, dalavereci, basbayağı kötü büyük oğul JR Ewing, hep duygularıyla hareket eden, fazla iyi kalpli küçük oğul Bobby Ewing, aileden uzakta yaşayan ortanca oğulun şımarık ve asi kızı Lucy, bunalımlı ve alkolik gelin Sue Ellen, bir de düşman ailenin kızı olduğu halde Ewing ailesine küçük gelin olarak gelen Pamela Ewing.
Üstüne bir de Ewing ailesinin evvel ezel düşmanı Barnes ailesini temsilen Cliff Barnes’ı, küçük petrol şirketlerinin büyük ayak oyunlarını, bolca aldatma, yasak ilişki, eski sevgili, yeni sevgili, gayri meşru çocuk, birdenbire ortaya çıkan anneyi filan da koyunca Dallas, neresinden baksanız tam bir entrika şöleniydi.
Konu bütünlüklüydü evet ama her bölüm bir soru işaretiyle bitiyor, bir sonraki bölüm için merak uyandırıyordu. Dizi terminolojisinde “cliffhanger” denilen bu yöntem Dallas’ın en büyük kozlarından biriydi. Zenginlik, ihtişam, son moda kıyafetler, güzel kadınlar, yakışıklı erkekler zaten her daim para ederdi. Etti de nitekim. Dallas, yıllar boyunca dünyada yayınladığı her ülkede reyting rekorlarını sildi süpürdü.
Dizi Türkiye’ye iki yıl gecikmeli geldi ve ilk bölümü 6 Nisan 1980 Pazar gecesi yayınlandı. Ülkede henüz sadece bir tek televizyon kanalı vardı. Reyting kelimesini, değil anlamını bilmek, hiç duymamıştık bile. Bizim reyting ölçümümüz olsun olsun gazete ve dergilerin yaptığı anketlerdi. Bir de dizinin yayınlandığı saatte sokakların boşalması. Dallas’ın yayınlandığı saatlerde sokaklar boşalıyordu. Kesin bilgiydi; Dallas bizi müptelası etmişti.
Düşünün ki TRT’nin haber bültenleri o zaman siyasi ve toplumsal olayları olanca asık suratlı ve ciddi bir biçimde aktarıyor televizyon başındakilere. Şimdiki gibi ünlü cıvıklıkları, life-style avamlıkları, hayvan videoları, komik trafik kazaları filan zaten yok. Magazin deseniz, m’si bile yok. Çok net hatırlıyorum, JR’ı kimin vurduğu belli olduğunda TRT’de haber oldu yahu!
Tabii bir de Dallas karşıtları vardı. Dizinin örf ve adetlerimize, milli değerlerimize zarar verdiğini, bize ahlaksızlık aşıladığını savunanlar da oldu. İçlerinde muhakkak hayatta olanlar vardır. Bugünün yerli dizilerini izlediklerinde ne düşünüyorlar acaba, bilmiyorum. O yıllarda Türkiye’de Sue Ellen’a özenen kaç ev kadını gün boyu elinde viski bardağıyla gezdi, kocasının can düşmanıyla sevgili oldu, Lucy’ye özenen kaç genç kız sonradan aslında amcası olduğunu öğreneceği çiftlik kahyasını baştan çıkardı, Christine’e özenen kaç baldız eniştesini silahla vurdu, onu da bilmiyorum. Hayal dünyam o kadar geniş değil.
Dallas, fazla uzayan her dizi gibi zamanla saçmaladı, mantık sınırlarını zorlamaya başladı. Mesela sekizinci sezonun sonunda Patrick Duffy diziden ayrılınca Bobby karakteri ölmüş, onuncu sezonda ise Patrick Duffy diziye geri dönünce Bobby dirilmiş ve dokuzuncu sezonun tamamı Pamela’nın rüyası olarak seyirciye yutturulmuştu. Öyle böyle derken Dallas 1978 – 1991 yılları arasında toplam 14 sezon yayınlanan, 1996 ve 1998 yıllarında iki de televizyon filmi çekilen bir dizi olarak televizyon tarihine geçti.
Sonrasında TRT Dallas’tan vazgeçince dizinin bazı sezonları özel kanallarda yayınlandı ama eski etkiyi yaratmadı tabii. Tek kanallı televizyonun yegâne heyecan verici dizisi olarak Dallas, bizim için ‘80’lerde kalmıştı.
Dallas’ın müziği Jerrold Immer tarafından yapılmıştı ve özellikle izleyeceğimiz şeyin görkemini daha ilk dakikalarda iliklerimize kadar hissettiren jenerik müziği diziye büyük katkı sağlamıştı. Dizinin popüler olduğu yıllarda jenerik müziğinin 45’lik plağı Türkiye’de de yayınlanmıştı. Bir koşu gidip almıştım. Hâlâ ne zaman pikabıma takıp dinlesem doğrudan ‘80’lere ışınlanırım.
Bizim Yuing’ler Southfork çiftliğindeki malikanenin yemek salonunda, kahvaltı sofrasındadırlar belki… Belki de havuz başında bir akşam kahvesi içiyorlardır… Her şekilde JR Pamela’ya, Sue Ellen JR’a, Lucy Sue Ellen’a laf sokuyordur. JR pis pis sırıtıyor, Bayan Ellie ailede tatsızlık çıkmasın Hayriye Hanım misali ara bulmaya çalışıyor, Sue Ellen viskisinden bir yudum daha alıyordur. Tam o sırada bir telefon gelir; “cliffhanger”ın habercisidir bu. Kötü bir şey olmuştur, mesela Jack Ewing’in içinde bulunduğu helikopter düşmüştür. Görüntü Bayan Ellie’nin şaşkın suratında donar, ekranda “Executive Producer Philip Capice” yazısı belirir ve Jerrold Immer’in müziği başlar. Tüyler diken diken… Bekle bakalım haftaya kadar bekleyebilirsen…